İzmir'in 'korkak' sermayesi

İngiliz kökenli perakende şirketi Tesco, 10 gün önce Türkiye'deki mağazaları Tesco Kipa için Anadolu Grubu'na ait Migros ile yapılan ama anlaşmayla sonuçlanmadığı belirtilen görüşmeler yaptıklarını açıkladı. Dün Tesco Kipa ile ilgili daha ilginç bir açıklama geldi. Borsa İstanbul, 'Borsada işlem gören TESCO Kipa'nın yıl sonu finansal tablolarında sermaye kaybı oranının yüzde 51 olması nedeniyle şirketin sermaye kaybını gidermesi konusunda uyarılmasına karar verildiğini' bildirdi.

Hikaye çok basit aslında. İngilizler, 2001 krizinden hemen sonra, 2003 yılında yaklaşık 150 milyon dolara satın aldıkları Kipa'dan elde ettikleri milyonlarca dolarlık karı 13 yıl boyunca yurtdışına transfer ettiler. Geride öz sermayesi erimiş, zarar yazan, geleceği belirsiz bir şirket bıraktılar.

Gelelim meselenin bizi ilgilendiren boyutuna. Kipa'yı 1992 yılında bir grup İzmirli işadamı kurdu. Kurucular arasında merhum İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina, ünlü oyuncu Metin Akpınar ve İzmir ekonomisine yön veren onlarca işadamı, sanayici vardı. Çok ortaklı şirket modeli ilk değildi ama farklı bir sektörde ve özgün bir deneyimdi. Sonuçta Kipa hızla büyüdü. Ege'ye açıldı. Kuruluşundan 5 yıl sonra şirket hisseleri borsada işlem görmeye başladı. Ve bu hikaye 2003 yılında hisselerin İngilizlere satışı ile sona erdi.

Kipa, İzmir'deki işadamlarının bir araya gelerek başarılı olabileceğinin bir örneği oldu. Aynı dönemde veya daha sonra kurulan çok ortaklı İzmirli şirketlere cesaret verdi. Ama Kipa aynı zamanda İzmirli işadamının ürkekliğinin, cesaretsizliğinin bir sembolü oldu. Şirketi büyütmeye gerek yok, iyi parayı görünce sat!

Peki bu büyümenin arkasında ne yatıyor? Açıkça yazalım. Bu büyümenin altında İzmir'in kaynaklarının, İzmir halkına ait değerlerin bu çok ortaklı şirketlere peşkeş çekilmesi var. Kimi zaman şehrin göbeğinde çok değerli bir arsadır bu kıyak (Güçbirliği ve EGS'ye verilen Basmane'deki ünlü çukur), kimi zaman Kipa örneğinde olduğu Ege Üniversitesi'nin arazilerinin bedavaya kiralanmasıdır. Parola çok çarpıcıdır. 'Herşey İzmir'in çıkarı' içindir. İkinci aşamada kentin kaynaklarıyla palazlanan şirketi halka açılır. Böylece halkın kıyıda köşede tuttuğu küçük tasarruflara el konulur. Üçüncü aşama ise iyi fiyatı bulduktan sonra hemen hisseleri elden çıkarmaktır. EGS Holding veya Güçbirliği Holding'te olduğu gibi şirketlerin maceraları hüsranla sonuçlanabilir. Kipa, Kent Hastanesi vs. olduğu gibi şirketler iyi bir fiyata yabancı bir alıcıya satılabilir. Ama öykünün sonu hiç değişmez: İzmir'in kaynakları ile kurulup büyütülen bu şirketler elden çıkarılırken, bir avuç şirket ve işadamı paraları cebe atar.

İzmir'in 'çok ortaklı şirketler' tarihinde şöyle bir gezi yapalım. Ege Sağlık Hastanesi artık yok. İşbirliği Holding'i hatırlayan var mı? EGS'nin nasıl batırıldığını EGS mağdurları anlatsın size. İzair uçtu gitti. Enerji yatırımlarıyla büyümeyi planlayan Enda Holding'in ne yaptığından haberdar olan var mı? Egeli binlerce pamuk üreticisinin kooperatifi Tariş, arsa satarak ayakta kalmaya çalışıyor artık. Güçbirliği Holding'ten geriye Çeşme'ye giderken gördüğümüz rüzgar santralleri ve Basmane'deki çukur kaldı. İzmirli bakkalların şirketi Besaş'ın öyküsü, adliye koridorlarında devam ediyor.

Bütün bunları neden mi anlattım? İzmir'in parasıyla çok ortaklı şirket kurup para kazanma sevdası devam ediyor çünkü. İşte size Tarkem. Kemeraltı'nı 'güzelleştirmek' için yola çıkan Tarkem'in yüzlerce ortağı var. Hepsi Türkiye'nin parmakla gösterilen sanayicileri. Ama ne hikmetse ellerini ceplerine sokmadan para kazanma derdindeler. Kaynak ne de olsa İzmir Büyükşehir'den, İzmir Kalkınma Ajansı'ndan temin edilir. Şimdi bu ifadelere karşı yükselen tepkileri duyar gibi oluyorum: 'Ama Kemeraltı için'. Evet yukarıda saydığım bütün çok ortaklı şirketler de 'İzmir için' yola çıkmışlardı. Ama geriye ne kaldı, bir kalkınma öyküsü yazamayan, yönünü tayin edemeyen İzmir'den başka.

'Önce kamu kaynaklarıyla büyüt, sonra halka aç, ardından yabancılara sat'. İzmir'in kalkınması, bu modelden geçmiyor.