EGEDESONSÖZ - Alsancak'ta geçtiğimiz Temmuz ayında meydana gelen su taşkınında mazgallardaki elektrik kaçağı nedeniyle Özge Ceren Deniz ve İnanç Öktemay hayatını kaybetmişti. Bu acı olayın ardından başlayan yargı sürecinin yakın takipçisi olan İzmir Barosu Başkanı Av. Sefa Yılmaz, SONSÖZ TV'deki programda Gazeteci yazar Muhittin Akbel'in sorularını yanıtladı. Dava süreciyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Başkan Yılmaz, Baro olarak davaya müdahil olmak istediklerini ancak taleplerinin reddedildiğini söyledi. Başkan Yılmaz, dava sürecinin şeffaf bir şekilde ilerlediğini, sonucu kendilerinin de çok merak ettiğini sözlerine ekledi.
İKİ AYRI KANUNUN ÜÇ MADDESİ GENİŞ YORUMLANMALIYDI
İzmir Barosu'nun, bu olayın başından beri takipçisi olduğunun altını çizen Başkan Av. Sefa Yılmaz, "İzmir Barosu, bu davanın neresinde?" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Yakın bir zamanda tutuklamalar ve yargılama başladı. Önceki duruşmadan önce İzmir Barosu olarak bir bu davaya katılmak istedik. Davanın takibini yapmak üzere bir dilekçeyle başvurumuzu yaptık; müdahil tarafında yer almak üzere, yani mağdur olan anne, baba tarafında olmak üzere… İlk celsede İzmir Barosu’nun müdahil olma talebi reddedildi. Doğru bir karar mı? Son derece yanlış bir karardı. Son 10 yılda kurumların, özellikle Baro’ların bu tür davalarda müdahil olma talebi, mağdurun yanında yer alma talepleri ne yazık ki sürekli reddediliyor. Narin Güran dosyasında da böyle olmuştu. Suçtan, doğrudan zarar görmüyor olmamız sebebiyle ret kararı veriliyor. Oysa CMK’nın 237, Avukatlık Kanununun 76’ncı ve 95’inci maddelerinin birlikte değerlendirilmesi gerekirdi. Biz hep, geniş yorumlanması gerektiğini söylüyoruz. Özge Ceren Deniz’in babası, suçtan zarar gördü ama Avukatlık Kanunu bize, hukukun üstünlüğünü savunmayı, insan haklarını savunmayı emrediyor. Orada bir hak ihlali var. O hak ihlalinin elbette geniş yorumlanması lazım. Sadece hukuki menfaati zedelenen, zarar gören kişi üzerinden yürütmek doğru değil. Bununla Yargıtay’ın ceza dairelerinin, hukuk dairelerinin, idare mahkemelerinin, Danıştay’ın bir çok kararı var. Baroların müdahil olması için… Sonuçta müdahil olma talebimiz kabul edilmedi. Biz bu davayı gözlemci olarak takip ediyoruz."
KİMSE SORUMLULUĞU ÜSTLENMEK İSTEMİYOR
Hiçbir şüpheye mahal vermeksizin adaletin tecelli etmesini istediklerinin altını çizen Başkan Av. Sefa Yılmaz, "Burada hem memurlar, hem de memur olmayan insanlar yargılanıyor. Memur tutuklulardan ikisi tahliye edildi. Hakkında adli kontrol şartı bulunan dört kişiyle ilgili bu uygulama kaldırıldı. Bu arkadaşların memur olmaları sebebiyle, soruşturma izninin verilmesi lazım. Soruşturma izni alınmadan başlatılan bir yargılamaydı. İlgili makamlardan izin alındıktan sonra yargılamalarına devam edilecek. Sonucu biz de merak ediyoruz. Müdahil olalım bu davaya dediğimizde şunu söylemiştik: Maddi gerçek ortaya çıkmalı, yani gerçek suçlular ortaya çıkmalı. Bu gerçek İZSU olabilir, GDZ Elektrik olabilir, alt taşeronlar olabilir. Hiçbir şüpheye yer vermeksizin adaletin tecelli etmesini istiyoruz. O ya da bu suçlu demiyoruz. Yaptığımız basın açıklamasında, bu olayı sadece elektrik kaçağı şeklinde düşünmeyin, dedik. Kamu alanlarını özelleştirip özel şirketlere peşkeş çekip orada ucuz işçilik, ucuz maliyet ve üstelik bu alanların denetimini kendilerine bırakırsanız, sorumluluğu da onlara verirseniz, sonuçları bu olur! Burada kamu, hukuki ve cezai sorumluluğu kendi üzerinden atmıştır. Sorumlusu da o, denetleyen de o… Ben kendi kendimi denetleyebilir miyim? Cezasızlık da sorumsuzlukta kabul görüyor maalesef. Kimse sorumluluğu üstlenmek istemiyor, ne İZSU, ne GDZ Elektrik… Gerçekten adil, tarafsız bir yargılanma ile bu sürecin devam edeceğine dair duygu ve düşüncelerimizi muhafaza ediyoruz. Umarım, adil bir sonuç, umarım herkesin vicdanını tatmin eden bir karar çıkar."
DOĞRU DELİLLERE ULAŞMADAN KARAR VERMEK DE DOĞRU OLMAZ
İZSU ve GDZ Elektrik kurumlarının sürekli birbirlerini suçladığını, mahkemenin sürecin şeffaf ve gerçekçi bir şekilde ilerlemesi için hassasiyet gösterdiğini belirten İzmir Barosu Başkanı Av. Sefa Yılmaz, şu görüşlere yer verdi:
"Bu tür ceza yargılamalarında özellikle, mahkemelerin çok daha dikkatli olması gerekiyor. Her alanda delillerin toplanması zorunluluğu vardır. Tarafların, taraf vekillerinin kendilerine göre savunmaları, kendileri için değerlidir, önemlidir. Mahkemenin görevi, tüm delilleri toplayıp hukuki bir değerlendirme yapmaktır. Herkesin birbirini suçladığı bir süreçte elbette bilirkişi raporları, kamera kayıtları ve pek çok delil değerlendirilecektir. Gediz Elektrik orada bir işlem yapıyor ama İZSU ile ilgisi yok. Yok, sen haber vermedin, bilgi vermedin, gibi yaklaşımlar var. Geç gelen adalet, adalet değildir; diyoruz ama davayı dar bir zamana sıkıştırıp doğru delillere ulaşmadan bir karar vermek de doğru bir şey olmaz. Bu davanın bırakın Türkiye’de, dünyada eşi benzeri yok. Uzun bir aradan sonra yağmurlar yeniden başladı. İzmir’de. Sokağa çıkarken korkuyoruz, acaba başımıza bir şey gelecek mi, diye… Yaşam endişesiyle mi yaşamak zorunda kalacağız biz bu güzel kentte? Bizi bu hale getirdiler."
MAHKEME HEYETİ, SADECE BİR NOKTADA EKSİK KALDI
Kurumların üst düzey yöneticilerinin, hakim ve karşı taraf avukatlarının sorularına çoğu zaman "Bilmiyorum" yanıtını vermesini değerlendiren Başkan Yılmaz, "Sorgu sırasında sanıkların, tanıkların böyle söyleme hakları var. Bazen bildikleri halde bilmediklerini ifade edebilirler. Bazen susabilirler, susma haklarını kullanırlar. Biliyorsun, neden söylemiyorsun, diye zorlayamazsınız. Çünkü onların susma hakları vardır. Bilmediğini söylemesi normaldi" dedi. Başkan Yılmaz, mahkeme başkanı ve savcının adil yargılama konusundaki hassasiyetiyle ilgili şunları söyledi:
"Her mahkeme, özellikle toplumun gündeminde olan bu tür yargılamalarda mahkeme heyeti gereken hassasiyeti gösterirler. Ben mahkeme heyetinin gerçekten hassasiyet gösterdikleri düşüncesindeyim. Sadece bir konu eksik kaldı. Dava sürecinin başında yapılması gereken işleme, bugün karar verildi. Nedir o? Memur sanıklarla ilgili soruşturma izni almayı baştan yapmak gerekirdi. Bunun bir benzeri, Soma davasında olmuştu. Ben ona Soma maden faciası demiyorum, Soma maden katliamı diyorum. Orada memur olan sanıklarla ilgili neredeyse 8 yıldan daha uzun bir süre soruşturma izni verilmemişti. Bu arada ana dava, ağır cezada bitti. Ne yazık ki memurlarla ilgili dava, asliye cezada yürütülmeye başlandı, geçtiğimiz aylarda. Sorun şu: Soma davasından bahsediyorum, eğer o memurlarla ilgili soruşturma izni alınmış olsaydı, diğer sanıklarla birlikte onlar da ağır cezada yargılanacaklardı. Suç aynı olacaktı. Şimdi suç vasfını da değiştirdiler. Hani diyoruz ya, cezasızlık politikası. Tam da budur söylemek istediğimiz. Bugünkü davada da geç kalınmış bir karar oldu, bu. Bunun dışında olumlu, son derece şeffaf bir yargılama yürütüldüğünü söyleyebilirim."
TEDBİRLERİ BİRİLERİ ÖLDÜKTEN SONRA MI ALACAĞIZ?
İzmir Barosu Başkanı Av. Sefa Yılmaz, davanın sonunda çıkacak kararı kendilerinin de çok merak ettiğini tekrar dile getirirken, şu açıklamalarda bulundu:
"Biz bu olaydan ders çıkarır mıyız? Karar, kurumları daha ciddi sorumluluk almaya yöneltir mi? Bilemiyorum! Toplumsal hafızamız neyi hatırlatıyor bize? Maden faciaları diyoruz, ama ben maden katliamı diyorum; maden katliamları hala devam ediyor. Önlemleri alınabilecekken, yine de maden katliamları yaşanıyor. Kadın cinayetleri, çocuk istismarı devam ediyor. Doğa sürekli katlediliyor. Havamız, suyumuz, toprağımız sürekli zehirleniyor. Evet; bu bize ders oldu, aklımızı başına topladık, bundan sonra yeni bir faciaya, sorumsuzluğa mahal vermeyeceğiz, diyebilir miyiz? Sanmıyorum. Neden? Çünkü toplumsal hafızamız yok. Bunu da unutacağız bir süre sonra! Bunların yaşanmaması için başlangıçta tedbirlerin alınması gerekiyordu. Tedbirleri, birileri öldükten sonra, birileri cinayete kurban gittikten sonra, çocuklar istismar edildikten sonra, bir yerlerde çocuklar diri diri yandıktan sonra mı alacağız? Böyle olmaması gerekir tabii ki. Bunlar umarım unutulmaz. Ben toplumsal hafızamızın biraz daha dikkatli, farkındalık yaratan bir sürece taşınması gerektiğine inanıyorum. Bu konuyu gündemde tutmalıyız, sürekli konuşmalıyız. Sadece İzmir gündeminde değil, ülke gündeminde olmalı. Ülkemizde maalesef cezasızlık politikasıyla birlikte sorumsuzluk politikası da gelişti."