Uzun zamandır İskandinav ülkelerini görmek istiyordum.
Nihayet imkan oldu.
Sevgili Filiz Güleç'in (Meris Tur) organizasyonunda ve Cumuhriyet Kadınları Güzelbahçe Şubesi'nin katılım ve katkıları ile Danimarka, Norveç ve İsveç'i de kapsayan gezimiz çok güzel geçti.
Hem grup çok uyum içindeydi ve hem de organizasyon kusursuz ve çok güzeldi.
Herkese teşekkür ediyorum.
Gerçekten görülmeye değer yerler.
Burada dikkatimi çeken bir kaç konudan söz etmek istiyorum.
Yeşilin bütün tonlarının hakim olduğu ve muhteşem şelalelerin akıp gittiği fiyordlar ihtişamı ile ruhlara huzur veren bu ülkelerde en çok dikkatimi çeken hususlardan biri ve belki de birincisi otobanların olmayışı.
Yollar ya iki şerit veya tek şerit.
Sebebini rehberimize sordum:
Birincisi ihtiyaç yok, dedi… Gerçekten yolda karşılaşılan otomobil sayısı çok az.
İkincisi doğayı korumak… Gerçekten otoban yaparken ayın zamanda o muhteşen doğayı da katletmek gerekiyor… Buna izin vermiyorlar.
Üçüncüsü de ihtiyaç olmayan otobana yapılacak yatırımı eğitime, ekonomiye hasılı refaha yapıyorlar.
Oslo'da bir müzeye gittik.
Hikayesi şöyle:
1600' lı yıllarda bir gemi inşa ederler. Geminin güvertesine 72 parça top yerleştirmek gerekiyor. Ancak gemiyi planlayan usta ölür ve işi bitirmek yardımcısına düşer. Toplar yerleştirilir ve gemi denize indirilir.
İndirilmesine indirilir ancak hesaplar doğru yapılmadığı için gemi yüklenen topları kaldıramaz ve daha bin 400 metre gitmeden batar.
Aradan yıllar geçer ve gemi denizden çıkarılır, gemiye uygun bir bina inşa edilerek müze haline getirilir.
Şimdi:
Aslında teşhir edilen gemi bir 'mühendislik ayıbı'dır. Tıpkı 'piza kulesi' gibi. Çünkü o da gerekli hesaplar doğru yapılmadığı için yan yatmıştır. Asırlardır dimdik ayakta duran minarelerimiz de böyle bir durum hiç olmamıştır. Ancak her ikisin de de 'tanıtım' gücü kendini göstermiş ve bu 'mühendislik ayıbı' kule ve gemi turizme açılarak dünyaya tanıtılmış ve gelir kaynağı olmuştur.
Müzeyi gezerken ülkemi düşündüm ve nice haklı davalarımızı ve yerlerimizi anlatamadığımız için uğradığımız maddi ve manevi zararlar aklıma geldi.
Bu duygularımı gezi esnasında yol arkadaşlarımla da paylaştım.
Gezi esnasında hemen hemen ülkemde neler olup bittiği ile ilgilenmedim.
Belki bir sürprizle karşılaşırım, yokluğumuzda bazı şeyler 'iyi gider' diye düşündüm.
Şunu da ifade edeyim ki; o güzel yerleri gezerken zaman zaman üzüldüm de.
Ziya Paşa'nın o muhteşem dizeleri aklıma geldi:
'Gezdim diyarı Rum'u kaşaneler gördüm,
Gezdim diyarı İslam'ı viraneler gördüm…'
Her şeyin bir sonu var.
10 günlük gezi sona erdi ve ülkemize döndük.
Bekledim ki: değişimler olsun, bilhassa seçimi kaybeden muhalefet cephesinde.
Ama heyhat ki ne gezer?
Biri 'Gitmem de gitmem' diyor.
Diğerine 'Gitme de gitme' diyorlar.
Ah ne zaman kaybedenlerin gönüllü ve hemen 'gittiği' bir ülke olacağız?
Bu anlayış devam ettiği müddetçe önümüzde yerel seçimler var.
Elbette felaket tellallığı yapmak istemem ama 'görünen köy de kılavuz istemez'…