İnsan değil miyim? Ben de ağlarım!

Bugün Pazar…

Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla…

Atatürk'ü bu köşede anma ve hatırlama günü…

Bir kez daha…

Çok bilinen ama sonu sır kalan…

Yaşanmış bir öyküyü paylaşalım…

Bunu yaparken de…

Bu anıyı anlatarak bugünlere taşıyan herkesi…

Saygıyla analım…

***

Gece yarısı Atatürk trenle Eskişehir'e doğru gidiyordu…

Kompartımanında istirahat ederken, haber geldi…
Zübeyde Hanım vefat etmişti...
Ali Çavuş, kompartımanın kapısında haberi nasıl vereceğini düşünüyordu...

O esnada içerden ses geldi…
Atatürk uykudan sıçramıştı…
Ali Çavuş'a seslendi…

Atatürk yatakta oturmuş bekliyordu; telaşla sordu:
'Annemden haber var mı?'

Ali Çavuş renk vermemeye çalıştı:

'Az önce telgraf geldi, şifreyi çözünce size sunacaklar…'

Anlamıştı Ulu Önder:

'Boşuna benden saklamaya çalışma… Ben haberi aldım…'

Ali Çavuş belli etmeden merakla sordu:
'Ne haber aldın ki paşam? Hayır haber inşallah?'

Atatürk usulca anlatmaya başladı:
'Az önce dalmışım... Rüyamda yeşil bir ovada anamla el ele geziniyorduk... Bir şeyler anlatıyordu… Birden fırtına çıktı, sel bastırdı, anamı aldı götürdü… Hiçbir şey yapamadım… Hiç, hiç!..'

Ardından telgrafı istedi…

Ali Çavuş telgrafı Atatürk'e uzatırken…

Dudaklarından, 'Sen sağ ol paşam...' sözcükleri döküldü…

Atatürk'ün gözünden bir damla yaş akıvermişti…

Ali Çavuş, 'Ağlama Paşam' diye yalvardı…

Gazi Mustafa Kemal, şöyle cevap verdi:

'Neden? Ben insan değil miyim? Anam öldü... Ben buna ağlarım... Ama anavatan kurtuldu... Bununla da teselli bulurum… Benim için ikisi bir…'

O gün…

Takvimler; 14 Ocak 1923'ü gösteriyordu…

***

Zübeyde Hanım, biricik oğlunun mürüvvetini de…

Oğlunun asıl mürüvveti olan Cumhuriyet'in ilanını göremedi...

Hava değişikliği için gittiği İzmir'de…

Artık neredeyse hiç görmeyen gözlerini hayata yumdu…

***
Bilir misiniz ki?

Zübeyde Hanım İstanbul Beşiktaş Akaretler Yokuşu'nda oturuyordu…

O evde yazdığı vasiyetnamesinde…

Beşiktaş'taki Yahya Efendi Dergahı'na defnedilmesini istemişti…

Ama oğlu, bu arzusunu yerine getiremedi…

Belli ki, türbe ve dergaha anne defnetmenin kapısını açmak istemiyordu…

***

Atatürk, anneciğinin kabrine…

Ancak 13 gün sonra gidebildi…

Fevzi Çakmak ve Kazım Karabekir paşalar yanından ayrılmadı…

Kabrin başında kalbinden geçenleri seslendirdi:

'Burada yatan zavallı annem, zulmün, baskının ve milleti felaket uçurumuna götüren keyfi bir idarenin kurbanı olmuştur… Mütareke zamanında Anadolu'ya geçtiğimde annemi ıstıraplı bir halde İstanbul'da bırakmak zorunda kalmıştım... Yanımda kendisinin beraberime verdiği biri vardı... Onu Erzurum'dan İstanbul'a gönderdiğim zaman, annem bu adamın yalnız olarak geldiğini öğrenince, benim için Padişah'ın verdiği idam kararının yerine getirildiğini sanmış ve kendisine inme inmiş…'

Annesinin yaşadığı acıları bi'kez daha hatırlattı:

'Annem üç buçuk yıl, bütün gece ve gündüzleri ağlayarak geçirdi... Bu gözyaşları O'na gözlerini kaybettirdi… Annemin kaybına şüphesiz çok üzülüyorum... Fakat bu üzüntümü gideren ve beni avutan bir nokta vardır ki, o da anamız vatanı mahveden, çökerten yönetimin artık bir daha geri gelmemek üzere yok edilmiş olmasıdır…'

Ve kabrin başında şu sözü verdi:

'Annemin mezarı önünde ve Allah'ın huzurunda yemin ediyorum, bu kadar kan dökerek milletin kazandığı ve elde tuttuğu hakimiyetin korunması ve savunması için gerekirse annemin yanına gitmekte asla kararsız davranmayacağım… Millî hakimiyet uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun…'

***

Zübeyde Hanım'ın kabri bu güzel kentin bağrında…

Karşıyaka'da…

Yolunuz ne zaman düşerse…

Bir Fatiha'yı eksik etmeyin…

Nokta!

Sonsöz: 'Sen sadece sen değilsin; bensin, benimsin, bendensin… / Hz. Mevlana…'