IMF kime yarar, kime zarar?

Zamanında adamın biri aynı gün iki kızını da evlendirmiş. Damatlarından biri çiftçilik, diğeri de çömlekçilik yapıyormuş. Düğünden birkaç ay sonra adamın karısı; "Gidip kızları bir yokla bakalım, ne yapıyorlar, durumları nasıl" demiş.’¶
Adam önce çiftçi damadına gitmiş, biraz sohbet ettikten sonra işlerini sormuş.
Çiftçi damat:
"Bu yıl borçlanıp bir traktör aldım. Toprağı iyice sürüp, mahsulü ektim. Komşunun toprağını kiralayıp onu da ektim. İnşallah, bol yağmur yağar, ben de iyi bir ürün alır, çok iyi para kazanırım" demiş.
Adam, damadına moral verip, çömlekçi olan diğer damadına gitmiş. Hal hatır sorduktan sonra, işleri hakkında bilgi almak istemiş.
Çömlekçi damat:
"Bu yıl, bankadan kredi kullanarak, çömlek işine büyük yatırım yaptım. Havalar ısınmaya başladığında, seri üretime girişeceğim. İnşallah havalar iyi gider, yağmur falan yağmaz, hava hep güneşli olur, güneşte çömlekler kurur, ben de bu yıl iyi para kazanırım." demiş.
Adam dalgın, düşünceli bir şekilde evine dönmüş. Karısı meraklanmış, hemen kızlarının durumunu sormuş.
Adam şu yanıtı vermiş:
"Hanım, bu yıl kızlardan biri kesinlikle hapı yutacak ama hangisi bilmiyorum..."
Ekonomide bedelini ödemek şartıyla herşeyi yapmak mümkündür. Sıkı para politikasıyla (faizleri yükselterek) enflasyonu düşürürseniz yatırımların azalması, işsizliğin artmasına da katlanırsınız. Ekonomik kararların tarafları vardır; birileri kazanırken birileri kaybeder.
IMF ile anlaşma hikayedeki bakış açısıyla değerlendirildiğinde yeni bir boyut kazanıyor. Gündemde IMF ile ilgili onlarca köşe yazısı var. Konu farklı açılardan değerlendiriliyor. Bir kesim IMF'ye şiddetle karşı çıkarken bazıları anlaşmayı savunuyor. Ben IMF ile anlaşmayı orta-uzun vadede faydalı görmüyorum. Önceki yazılarımda bu görüşlerimi açıkladım.
Şimdi konuyla ilgili kişisel düşüncelerimi bir tarafa bırakarak IMF gündeminden küçük bir kesit aktarmak istiyorum. Anlaşma ekonomi dinamiklerince farklı yorumlanıyor.
Üretici/İhracatçı; döviz kuru düşüp, girdi maliyetleri artacağı için anlaşmaya karşı çıkıyor. Düşük kur/yüksek faiz sarmalının canlanmasından korkuyor. Yüksek vergiler, kamu zamları sonrası bir de IMF ile anlaşma olursa rekabet güçlerini tamamen kaybedeceklerini savunuyorlar.
İthalatçı; pek sesleri çıkmıyor fakat anlaşmanın onları mutlu edeceği açık. Çünkü IMF sonrası kurun düşmesi, TL'nin değerlenmesi ithalatı hızla arttıracaktır.
Bankalar; toplam talepte ucuz ithal mallara bağlı artış olacağı, dolayısıyla kredi hacmi büyüyeceği için güven çıpası olarak gördükleri anlaşmayı destekliyor. Anlaşma ihtimali düşünülerek 2010'da kredilerde %15 artış bekleniyor. Özellikle konut-otomotiv kredilerinde artış hedefleniyor.
Hükümet; iki arada bir derede kalmış karar veremiyor. Anlaşmanın olumlu-olumsuz yanları tartılıyor.
2009'da rekor bütçe açığı nedeniyle bankalardan borçlanan hükümet piyasadaki parayı tamamen emdi. Bankaların reel sektöre aktaracağı kaynakları kullandı. Dolayısıyla krizin de etkisiyle yatırımlar azaldı, ekonomi küçüldü. 2010'da değişen birşey yok, tahmini bütçe açığı 50 milyar TL, borçlanma hızla devam edecek.
Fakat anlaşma olursa borçlanma ihtiyacı IMF'den karşılanacağından, bankalar 2010'da reel sektörü finanse edecekler. Böylece yatırımlar artacak, büyüme başlayacak, ekonomide bahar rüzgarları esecek. Bu anlaşmanın olumlu sonucu.
Olumsuz yanı ise artan ithalat nedeniyle cari açığın hızla büyümesi, üretim dinamiklerinin zarar görmesi. TL'nin değerlenmesi nedeniyle ülke ekonomisinin rekabet gücünü kaybetmesi. Yüksek vergi, zamlar altında ezilen reel sektörün iyice yıpranması, dolayısıyla işsizliğin artması.
Anlaşma olur mu olmaz mı belli değil. Kesin olan şu. Birileri kazanırken birileri kaybedecek.