İlelebed payidar…

Bugün Pazar…

Ancak…

Çok özel bir Pazar…

Aslında yarın (Pazartesi)…

Bugünden daha özel…

Çünkü…

Yarın 'Cumhuriyetin İlanı'nın 95'inci yılını kutlayacağız…

Bilir misiniz ki…

95 yıl önce de…

29 Ekim bir 'Pazartesi' gününe denk gelmişti…

Bu Pazar da…

'Yaşasın Cumhuriyet' diye haykırmak…

Ve de…

'İlelebed payidar / Sonsuza kadar yaşayacak' demek için…

O günlere dönelim ve…

Kadim dostum, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Arı'nın yıllar önce kaleme aldığı bir yazıyı sizlerle paylaşalım…

***

95 yıl önce bugün…

28 Ekim 1923 Pazar akşamı…

Çankaya Köşkü, Gazi'nin sofrası…

Devlet'in önemli isimleri, yemek masasında yerlerini almışlar…

Saatler ilerliyor…

Ve bir an geliyor; Gazi çelik gibi gözlerini yemekteki konuklarına dikip, tarihi kararını açıklıyor:
'Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz!'…
Cumhuriyet…

Yani ulusun egemen olacağı, yasama, yürütme ve yargı erklerini elinde bulunduracağı bir yönetim biçimi...

Saltanata karşı, ulusal egemenlik duruşu...

Özgürlüğe yönelişin, birey ve yurttaş olmanın en önemli aşaması... Tebaadan sıyrılış; ulusun varlığıyla bireysel varlığı harman eden, yeni bir düzen...
Bu açıklama, bazı kişilerde büyük şaşkınlıklar yarattı.
Ancak o zamana dek, yönetim biçiminin ne olduğuna ilişkin bir düzenlemenin olmayışı, önemli sorunlar yaratıyordu:
Ya şimdi yapılması gereken?
Bir anayasa değişikliği…
1921 Anayasası, savaş koşullarının yarattığı bir anayasaydı…

Şimdi bu Anayasa'ya ek maddeler konularak…

Sistemin tanımı yapılmalıydı…
Gereken adımlar da atıldı…

Gazi Paşa'nın bu önerisi doğrultusunda…

İsmet Paşa bir önerge hazırlayarak Meclis'e sundu…

Bu önergede, egemenliğin kayıtsız-koşulsuz ulusun olduğu belirtiliyor; yönetim biçiminin, halkın kendi yazgısını kendisinin belirlemesi temeline dayandığı vurgulanıyordu.
Ve...
Bu belirtildikten sonra...

'Devletin hükümet biçimi Cumhuriyet'tir' deniliyor…

Dininin İslam, resmi dilinin Türkçe olduğu söyleniyordu…

Başkenti ise Ankara'ydı.
Bu yapıda, önemli bir kurum daha ortaya çıkıyordu…

O da 'Cumhurbaşkanı' makamı...

***
Devlet, Meclis tarafından yönetilecek…

Bu meclis, cumhurbaşkanını kendi üyeleri arasından seçecekti…

Cumhurbaşkanı, Devlet'in de başkanıydı…

Gerektiğinde Meclis'e ve Bakanlar Kurulu'na başkanlık edebilirdi...
Ve sonuç:
Artık Türkiye Devleti bir Cumhuriyet idi…

***
Ardından Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı…

Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Paşa…

Meclis'teki 158 milletvekilinin oybirliğiyle…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ilk Cumhurbaşkanı olarak seçildi…

İlk kabine Malatya Milletvekili İsmet Bey tarafından oluşturularak Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı olmuştu… Fethi Bey de Meclis Başkanı olarak seçiliyordu… Bu seçimlerden sonra, Meclis'te büyük bir coşku ortaya çıktı… Milletvekilleri alkış tufanları arasında:
'Yaşasın Cumhuriyet!' diye bağırıyorlardı…
'Yaşasın Cumhuriyet!'…

***

Evet; Cumhuriyet yaşayacaktı…

O çocuk şimdi taşlı, çakıllı yollarda yürüyecek, güçlenecek…

An gelecek, eski hastalıklar tenine yapışacak; onu hırpalayacak…

Ancak O dimdik ayakta kalacaktı…

***
Çünkü Cumhuriyet, 'aydınlık' demekti…

Monarşi yönetimi ise karanlık…

Aydınlık karanlığa üstün gelmeliydi…

İnsan, insan olmaktan kalan onurunu…

Ancak, Cumhuriyet'in gür ışıkları altında koruyup geliştirebilirdi…

***

95 yıl önce yarın (29 Ekim 1923 Pazartesi)…

Akşam 21.00'den itibaren…

Türkiye'nin dört bir yanında…

Cumhuriyet, 101 pare top atışı yapılarak kutlandı…

Hiç eksilmeyen coşkuyla…

Bugün de öyle…

'İlelebed Payidar' kalması dilek ve dualarımızla…

Sonsöz: 'Ey Türk gençliği! Birinci vazifen Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebed muhafaza ve müdafaa ekmektir… / Gazi Mustafa Kemal Atatürk…'