İktidar paylaşılmaz

'İktidar, legal olmayan hiçbir grup, hiçbir kişi ile paylaşılmaz' diye uzunca yazamadığım için, başlığı 'İktidar Paylaşılmaz' diye yazdım.
(Anadolu'nun bir kasabasında anası-babası ölmüş, çok zeki bir çocuk varmış. Tüm kasabalılar seferber olup çocuğun eğitimini tamamlaması için destek olmaya karar vermişler. Kimi ceketini almış, kimi paltosunu. Yardımlaşma yolu ve hayırseverlerin katkılarıyla delikanlı eğitimini tamamlayıp, başarılı bir doktor olmuş. Askerliğini yaptıktan sonra kasabasına gelip, muayenehanesini açmış.
İlk günden muayenehanesi arı kovanı gibi çalışmaya başlamış.
Başlamasına başlamış ama, akşam olunca doktorun cebinde beş kuruş para yok. Çünkü kimse para vermiyor.
Muayene olan kişi; 'hani o kareli ceket var ya, işte onu ben almıştım', diğeri 'sana ben para göndermiştim' diyerek çekip gidiyor. Bir gün- üç gün – beş gün, bu durum böyle devam edince doktor; 'Yeter yahu, iyi ki yardım etmiştiniz, hay yardımınız eksik olsun. Doktor oldum ama, şimdi açlıktan öleceğim' diye kasabayı terk etme kararı almış…)
Siz, iktidar olabilmek uğruna çeşitli cemaatlere, tarikatlara, kendilerini dünyanın jandarması sanan emperyalist devletlere elinizi kaptırırsanız, önce kolunuzu sonra da gövdenizi kaybedersiniz…
Biri gelir 'Ben Emniyet'in en hassas birimini isterim' der, vermek zorunda kalırsınız, diğeri 'şu bakanlığın şu birimini isterim' der, sesinizi çıkaramazsınız.
Dış desteklerin; 'sürekli borçlan, dış borcunu 79 senede ülkenin borçlandığından daha fazla seviyeye çıkar, ben sana borç bulurum, sen sadece faizi öde, faiz yüksek mi, ne zannettin, öde bakalım', der. Öteki, 'o hassas bölgeye Vali atarken bana danış, benim dediğim adamları Vali atayacaksın' der yapmak zorunda kalırsınız, atadığın Vali de, şehri Kürtçe afişlerle donatır. Dahası, 'askerini hazırla, ben söyleyince şu komşunun sınırını geçip, bir tampon bölge oluşturacaksın' der, yiyeceğiniz haltı kitabına uydurmak için kıvranıp durursunuz…
Zaman geçtikçe kendi ülkenizde itibar kaybına uğramaya başlarsınız. Kimse gerçeği yüksek sesle konuşmasa bile, Türk Milleti o müthiş sağduyusu ile sizin durumunuzu sezer, bittiğinizi anlar. İktidarı paylaştığınız yasa dışı kişi ve kuruluşlar da, sizin geleceğinizde en ufak bir risk gördüklerinde, derhal size sırt çevirip, aleyhinize çalışmaya başlarlar.
İktidara gelmenizde size köprü olan bir gazete yazarı artık sizin için 'zavallı' kelimesini yazısında kullanır, başdanışmanlarınız ihanete başlarlar.
Baskıyla susturduğunuz devlet görevlileri, bürokratlar birdenbire görevlerini hatırlarlar. Sizin için suç işleyen adamlarınızı çağırmaya başlarlar…
Her tarafınız tel-tel dökülmeye başlar. Yalnız kaldığınızda, vicdanınızla hesaplaşmaya başladığınızda keşkeler başlar. Keşke yapmasaydım, keşke bu yola girmeseydim demeye başlarsınız…
İşte tam bu noktada önünüze yine bir yol ayrımı gelir; Siz de tam bu yol ayrımındasınız;
Ya yıktıklarınızı onaracak, milletten aldığınız emaneti efendice teslim edip, hesabınızı verecek yolu seçeceksiniz,
ya da, hırsınıza bir kez daha yenilip kendi kendinizi yok edeceksiniz. Bu arada ülkenize de çok zarar vereceksiniz..
İktidarın gerçek sahibi Türk Milletidir. Milletin size verdiği yetkiyi, yasal olmayan kişi ve kurumlarla paylaşırsanız, milletin emanetine ihanet etmiş olursunuz.
Üç günlük beylik için bir ömrü heder etmeye ve şehit kanlarıyla sulanmış vatanı sıkıntıya sokmaya değer mi? Söyleyin bakalım, değer mi?...
Not: Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, aklına gelen her parlak(!) fikri ayaküstü yaptığı toplantılarda basınla paylaşır, dili kaygandır, lafı tutamaz.
Başbakan Erdoğan'ın 'hayırlı uğurlu olsun' dediği, Sivas'ta diri-diri yakılan insanlarımızın davasının zamanaşımı yüzünden düşmesi sebebiyle, zamanın sorumlu siyaset ve politikacıların 19 sene sonra yargılanmasını istedi.
Aynen katılıyorum.Bu arada davanın nasıl zaman aşımına uğratıldığının da soruşturma konusu yapılması, 10 yıldır tek başına iktidar olan AKP Hükümetinin, Sivas Davasında suçluların avukatlığını yapan çok sayıdaki AKP Milletvekilinin de
soruşturmaya dahil edilmeleri en büyük temennimizdir…