Hepimiz ikiyüzlüyüz demeye dilim varmıyor ama…

Nereye başımı çevirsem; ya bir ölüm, ya bir tecavüz ya da başka türden bir trajedi. İnsanlığın 21. Yüzyılda ulaştığı uygarlık mertebesi… İnsanlık, nerede hata yapıyor? Bu soruya bir çırpıda basit cevaplar verilebilir. Ama verilen cevaplar, sorunu çözmeye yetmiyor olmalı ki dünya cinnet geçirmeye devam ediyor.

Belki de dünyanın bu gidişatına dur demek için ilkel toplumlardaki gibi, küçük gruplardan oluşan, komün düzenine geri dönmek gerek. Ünlü antropolog Lee'nin vurguladığı gibi, ilkel toplumlardaki insanlar, savaşmadan dayanışma ve barış içerisinde yaşıyorlardı. Rekabet ve hırstan uzak, herkes ya da her kabile, yemeğini önce yemeği olmayanlara sunuyor, sonra kendi karnını doyuruyordu.

Avcılık ve toplayıcılığa dayanan bu ilkel düzenden tarım ve hayvancılığa geçişte, insanoğlu artı üretim gerçekleştiriyor. Ne oluyorsa ondan sonra oluyor… Toplumlar büyüdükçe, artı üretimi elinde bulunduran yeni sınıflar doğuyor. Ve bu zengin sınıf denilen kesimler, toplumdaki egemenliği de ellerine geçiriyorlar.

Dünyanın kısa tarihi bu. Dünya, zengin sınıfların doğduğu günden beri çatışma ve savaşlardan bir türlü pençesini kurtaramadı. Bugün de dünyayı, sayısı belki bin civarında, zengin ailelerin başındaki şirket yönetiyor. Hangi ülkede iç savaş çıkacak, kim kimi boğazlayacak, hangi ülkeler birbiriyle savaşacak, bu; sayısı bin civarındaki şirketin başındaki yöneticilerin inisiyatifine kalmış durumda.

Peki, geriye kalanlar ne yapıyor? Yani biz, sıradan insanlar?

Biz sadece, bize biçilen rolleri oynuyoruz. Kimimiz evcilik, kimimiz bilim adamcılığı, kimimiz yazarcılık, kimimiz sarayın soytarıcılığı… Tıpkı bir filmde dağıtılan rollerin paylaşılması gibi, hepimiz elimize verilen rollerin bize dayattığı replikleri ezberlemek ve onun gereğini yerine getirmek için çırpınıp duruyoruz.

Bu arada insanlığa bir katkımız var mı? Rollerimiz dışında kendimiz olabildiğimiz anların toplamı ne kadar? Bence fazla değil. Hepimiz demek istemiyorum ama kanımca, insanlığın çoğunluğu büyük bir ikiyüzlülük içerisinde yaşıyor.

Öyle olmasaydı, yanı başımızda akan bunca kana, gökyüzünün maviliğini aşan çığlıklara, denizlere dökülen çocuk cesetlerine rağmen, gündelik, normal yaşantımıza nasıl devam edebilirdik?

Nasıl, ama nasıl?