HABERLER>POLİTİKA
14 Mart 2022 Pazartesi - 11:51

CHP'li Bakan'dan seçim vurgusu: Umudu gençlerle dirilteceğiz!

CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan, seçimin çok yakın bir zamanda gerçekleşeceğine dikkat çekerek "Gençler umut etmek istiyor. Çok yakında seçim olacak, umudu gençlerle birlikte dirilteceğiz" ifadelerini kullandı.

CHP li Bakan dan seçim vurgusu: Umudu gençlerle dirilteceğiz!

CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan Belediye Gazetesi’nin sorularını yanıtladı.

Sizi tanıyabilir miyiz? Siyasete giriş nedeniniz neydi?

MURAT BAKAN: Babamın astsubay olarak görev yaptığı Ankara’da, 1972 yılında doğdum. Çocukluğum ilkokul 4. sınıfa kadar Ankara’da Genelkurmay’a bağlı Bayrak Garnizonu’nda geçti. Bende unutulmaz hatıraları olan bir yerdir. 1970’li yıllarda askerî garnizonda görev yapan, o yıllar için ideolojik tutumunu net olarak ifade eden Cumhuriyet Gazetesi’ni koltuğunun altında taşıyan asker bir babanın çocuğuyum. Ailem, politik ve toplumsal olaylara duyarlı bir aile. Benden dört yaş büyük bir ablam var. O da aynı iklim içinde büyüdü ve aydınlanma hikâyemde bana yol açtı. Sağ, sol kamplaşmasında yönü solda olan, güncel siyasetin konuşulduğu bir ailede, hafta sonu tanıdıkların, akrabaların ve üniversite öğrencilerinin misafir olduğu, tamamen politize bir ortamda büyüyen çocuklarız. Yani siyasete girmek diye bir durum söz konusu değil, zaten hep siyasetin içindeydim.  Sonrasında, babamın tayiniyle geldiğimiz İzmir’e yerleştik, burada büyüdüm ve yetiştim. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. Eşim, aynı zamanda meslektaşım Av. Selin Bakan. 17 yaşında (o da son derece politik) bir oğlumuz var, Yiğit Kemal Bakan.

2007 yılında İzmir 2. Bölge 11. sıra milletvekili adayı oldum. O dönemde her iki bölgede 12 milletvekili vardı. Yani benim milletvekili olmam o siyasal konjonktürde mümkün değildi. Ancak partinin beni aday göstermesi, siyaset motivasyonumu etkiledi ve milat oldu. 2009 yerel seçim sürecinde İl Seçim Koordinasyon Kurulu Başkanlığı yaptım. Ardından, Karabağlar ve İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi üyesi oldum. Karabağlar’da ve İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi’nde Grup Sözcülüğü yaptım. Karabağlar Kent Konseyi’ni ve İzmir Kent Konseyleri Birliği’ni kurdum, ilk dönem sözcülüğünü ve onursal üyeliği görevlerini yürüttüm. Ayrıca Türkiye Kent Konseyleri Platformu’nun kurucu üyesiyim. Haziran 2015 seçimlerinde milletvekili adaylığı için İzmir’de parti içi ön seçime girdim. Kasım 2015’ten beri CHP İzmir milletvekiliyim. Geçen dönemde (2015-2018) Millî Savunma Komisyonu ve İçişleri Komisyonu üyeliği yaptım. Bu dönem Çevre Komisyonu üyeliği ve komisyonun CHP sözcülüğü görevlerini sürdürüyorum. İklim kriziyle ilgili kurulan Meclis Araştırması Komisyonu üyeliği ve CHP sözcülüğü görevinde bulundum.

Siyasette temelde iki ayrı politikacı profili vardır: Mektepli politikacı, alaylı politikacı. Her ikisinin de başarılı örnekleri var. Ancak ülkeyi yönetecekseniz, ihtiyaç duyduğunuz kadrolar mektepli olmalı. Siyaseti bilgi ve üretkenlik temelinde yapmazsanız, seçmeni, ülkeyi yöneteceğinize inandıramazsınız. Ben, siyaseti bilgi ve üretkenlik temelinde yaptım, aynı çizgide devam ediyorum.

Siyaset yapma nedenim, ülkemizi kuruluş felsefesine, yani halkçı, kamucu, cumhuriyetçi, eşitlikçi, aydınlanmacı felsefeye geri döndürebilmek, Türkiye’yi her alanda ileriye taşımak. Bugün Türkiye’de popülist bir tek adam iktidarı var. Demokrasiyi günden güne yok eden, böylelikle muhalefeti ve kendisi gibi düşünmeyenleri elindeki her tür olanakla, bilhassa siyasallaşan yargıyla baskılayan bir iktidar. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında bu iktidara karşı, insanlığın üzerine inşa edildiği ortak değerlerle bir araya gelen diğer muhalefet partileriyle birlikte güçlendirilmiş parlamenter demokrasiyi inşa edeceğiz.

Türkiye’deki siyasi, ekonomik ve toplumsal krizden en fazla etkilenen kesimlerin başında gençler geliyor. Geleceksizlik ve güvencesizlikle karşı karşıya kalan gençlere yönelik geliştirilecek sosyal politikalar sizce nasıl olmalı? Yerel yönetimler bu süreçte nasıl bir rol üstlenmeli?
MURAT BAKAN: 
Öncelikle şunu görmek gerek. Bugün Türkiye’de yaşayan gençlerin büyük kısmı mutsuz ve umutsuz. Sokak röportajlarında konuşan gençlerin neredeyse tamamı Türkiye’yi terk etmekten bahsediyor. Bu durum, kamuoyu araştırma şirketlerinin, üniversitelerin yaptığı araştırmalara da yansıyor. Başka bir ülkeye gitmek için göçmenlik ya da çalışma başvurusu kabul edilen gençlerin sosyal medyadaki sevinç görüntüleri, ülkesini seven her yurttaşın yüreğini kanatmış olmalı. Bizim iyi eğitimli, akıllı, başarılı çocuklarımız neden kendilerine başka ülkelerde gelecek arasın? Bu soruyu, 20 yıldır bu ülkeyi yöneten iktidara sormalı. Gelecek kaygısı önemli bir neden. Ancak bundan ibaret değil. Gençler, kendilerini özgürce ifade edebilecekleri, konuştuklarında başlarına bir şey gelmesinden kaygılanmayacakları, tercihleri nedeniyle yargılanmayacakları bir ülkede yaşamak istiyor.

Ülkeyi yönetenler bu gençlere, “Giderlerse gitsinler,” “Herkesin yeri dolar,” derse (ki dedi), ülkenin gençleriyle arasındaki bağı koparır. Siz, bu ülkenin gençlerine hiçbir şey sunmuyorsunuz. Gençler, Arabistan’a, Pakistan’a, İran’a, Kenya’ya gitmek istemiyor; Almanya’ya, İsviçre’ye, Fransa’ya, İtalya’ya, Kanada’ya, ABD’ye gitmek istiyor. Yani demokrasinin, hak ve özgürlüklerin, refahın olduğu ülkelere gitmeye çabalıyorlar. Türkiye’de iktidar değişikliği her şeyi tersine çevirir. Gençler umut etmek istiyor.
 
Biz, onlara umut dolu bir gelecek, özgür ve bilimsel düşüncenin yeşerdiği üniversiteler, üniversitelere bilimsel özerklik, seçimle gelen rektörler, düşüncelerini diledikleri gibi ifade edecekleri, iktidarla ters düştüklerinde yargılanmayacakları bir Türkiye, emeklerinin karşılığını aldıkları sınavlar, liyakate dayalı bir sistem vadediyoruz.
 
Kamuoyu araştırmalarına gore gençler, üniversiteden mezun olduktan sonra mesleğini yapabileceğine, atanabileceğine, liyakatin işleyeceğine inanmıyor. Bu iktidar, bu ülkeye fazlasıyla kötülük yaptı. Fakat en büyük ve telafisi en zor olan kötülük, bu ülkenin gençlerinin yarına dair umudunu yok etmeleri oldu. Ekonomiyi düzeltiriz, kapatılan fabrikaları açarız, özelleştirilen kurumları kamulaştırırız, hepsini hallederiz. Ancak adalet duygusu incinmiş, yaralı, yarından umudunu kesen bir toplum hızlı ve kolay iyileşemez.

Ben, şunu söylüyorum: gitmeyin! Çok yakında seçim olacak. Bunları birlikte gönderelim ve omuz omuza verip geleceğimizi birlikte inşa edelim. Gençler olmadan bunu başaramayız. Birbirimize yoldaş olacağız, umudumuzu dirilteceğiz. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında tüm yanlışları gidereceğiz, olumsuzlukları onaracağız. Bunu ancak birlikte yapabiliriz. Yerel yönetimlerle, sivil toplumla, gençlerle, kadınlarla, çocuklarla… Hep birlikte!

Ekonomik krizin beraberinde getirdiği yoksulluk derinleşiyor. Türkiye’de gelir adaletsizliğinin ve derin yoksulluğun orta/uzun vadede ortadan kaldırılması mümkün mü? Siyasi ve ekonomik açıdan Türkiye yeniden nasıl yapılandırılmalı?
MURAT BAKAN: 
Türkiye’de gelir adaletsizliğini ve derin yoksulluğu ortadan kaldırmak mümkün. Refahı, millî geliri artıran ve hakça paylaşan bir yönetim bunu yapabilir. Bunun öncelikli koşulu, demokrasi. Dünyada refahın, kişi başına düşen millî gelirin en yüksek olduğu ülkelerin büyük kısmının demokratik bir yönetime sahip olması tesadüf olmasa gerek. Coğrafi olarak petrol yataklarının üzerinde olması sebebiyle millî gelirleri yüksek olan çağdışı şeyhlik, emirlik, krallık rejimlerini bir yana bıraktığınızda, millî geliri en yüksek ülkelerin aynı zamanda  insani gelişmişlik endeksinde de en üst sıraları paylaştığını görebilirsiniz. Yani demokrasi ve hukuk devletiyle ekonomik büyüme arasında paralellik olduğu aşikâr.

Demokrasinin, hukuk devletinin, denge ve denetleme için gerekli kurumların güçlü olduğu ülkeler, ekonomik ve siyasal krizlere karşı daha dirençli. Uygun koşulları yarattığınızda gençler, ülkesini terk edip kaçmaya çalışmayacaktır. Kendi ülkesinde çalışan, üreten, tüketen, yatırım yapan bir gençlik ülkeyi ileri taşıyacaktır.

Ancak iktidar, demokrasi yerine monokrasiyi, hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunu, yargı bağımsızlığı yerine siyasallaşmış bir yargı sistemini, liyakat yerine sadakati tercih ederse, ülkenin kaynaklarını, millî geliri hakça paylaşmak yerine iktidara yakın müteahhitlere, iş insanlarına dağıtırsa, ülkede ne millî gelir artar ne de mevcut gelir hakça paylaşılabilir.

Yaşanan her krize, derinleşen her soruna iktidarın tercihleri neden oluyor. Bu tercihler ve öncelikler değişmeden gelir adaletsizliğinin ve derin yoksulluğun ortadan kaldırılması mümkün değil. Öncelik ve tercihlerin değişmesinin yolu iktidar değişikliğinden geçiyor. Önümüzdeki seçimlerdeki iktidar değişikliğiyle birlikte güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş için başlayacak süreç, ülkenin sürüklendiği bu korkunç karanlıktan çıkışın ilk adımı olacak.

Siyasi ve ekonomik açıdan Türkiye’nin yeniden yapılandırılması, 2016’daki anayasa değişikliği referandumunda oluşan hayır bloğuyla başlayan süreçle, bugün altı ayrı siyasi partiyi yuvarlak masa etrafında toplayan hak, hukuk, adalet, demokrasi, cumhuriyet, eşitlik gibi evrensel değerlerin gösterdiği yolla mümkün olacak. Hiç kimsenin tercihlerinden, değerlerinden, yaşam tarzından dolayı ötekileştirilmediği, baskı altında hissetmediği, toplumun bütün farklı kimliklerinin kendini cumhuriyet yurttaşı, eşit ve asli unsur olarak görebildiği, eğitimin bilimsel kriterlere dayandığı, kayırmacılığın yerine hayatın her alanında liyakatin esas alındığı, üretimin katma değere dayandığı, üreten insanların ürettiklerini mutlu ve adil bir şekilde bölüştüğü, emeğin üretimden hakkını alabildiği, gençlerin işsizlik nedeniyle umutlarının törpülenmediği, geleceğe güvenle bakabildiği, emeklilerin geçim sorunlarıyla değil, keyifle, huzurla yaşaadığı, kadınların şiddete ve ayırımcılığa maruz kalmadığı, kadın olmaktan dolayı üzüntü duymadıkları, başı dik, onurlu ve özgürce yaşadıkları, çocukların çocukluklarını doyasıya yaşayabildikleri, gelişimlerinde fırsat eşitliğinin esas alındığı, sürekli değiştirilen sınavlarla psikolojilerinin alt üst edilmediği, geleceğe umutla baktıkları, mutlu oldukları, sanatsal veya bilimsel yaratıcı yeteneklerinin sonuna kadar desteklendiği, yaratıcı eylemlerinin hazzı ve neşesiyle büyüyen çocukların yaşadığı, yargının bağımsız, hukukun üstün olduğu, denge ve denetim mekanizmalarının işlediği, adil, halkçı, kamucu, cumhuriyetçi, yurtsever, eşitlikçi ve çoğulcu bir yönetim anlayışına sahip bir Türkiye istiyoruz. Bunu ancak ve ancak hep birlikte yapabiliriz. Yerel yönetimler, bunu bir model olarak uyguluyorlar, yaptıklarıyla, ürettikleriyle hepimize umut oluyorlar. CHP’li yerel yönetimlerin üç yıldır verdiği sınav, genel iktidarı aldığımızda yapabileceklerimize dair halka güven ve umut veriyor. O güven ve umut bizi iktidara taşıyacak.

TBMM Çevre Komisyonu ve İklim Araştırma Komisyonu üyesisiniz. Küresel iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması, iklim kriziyle mücadele edilmesi için sizce neler yapılmalı?  Merkezî yönetimin iklim krizine yönelik çalışmaları yeterli mi?
MURAT BAKAN: 
İktidarın iklim kriziyle mücadelesini değerlendirmem mümkün değil. Çünkü böyle bir mücadele içinde değil. Bu iş zorla, bakanlık adına “iklim değişikliği” eklemekle, “Biz de bu yeni karbonsuz ekonomik sistemin dışında kalmayalım,” demekle, şûralar, fuarlar düzenlemekle yapılabilecek bir şey değil. İklim krizi ve etkileri konusunda gerçekten farkındalığınız yoksa, etkili sonuçlar elde edemiyorsunuz.

Maden için ormanları katlediyorsanız, bununla yetinmeyip zeytin ağaçlarına kıyabiliyorsanız, dünyanın çöpünü ülkemize yığıyorsanız, kömürden elektrik üretmekten vazgeçmiyorsanız, vahşi tarımsal sulamada ısrar edip su kaynaklarımızı tüketiyorsanız, kuraklıktan bahsedip fazla su isteyen ürün ekmekte diretiyorsanız, iklim kriziyle mücadele ettiğinizi iddia edemezsiniz.

Az önce bahsettiğimiz “tercih”, iklim kriziyle mücadele için de geçerli. İklim krizi, Cumhurbaşkanı kükrediğinde toplumsal parçalanma yaratabileceği, tabanını konsolide edebileceği, meşruiyetini pekiştirebileceği bir iç politika alanı değil. İklim kriziyle mücadele, öncelikle bu konuda farkındalık sahibi olmayı, konuyu anlamayı gerektiriyor. Siz, gezegenin iklim krizi sebebiyle bir varoluş sorunu yaşadığını, buna bağlı olarak yaşanacak felaketlerden en fazla etkilenecek ülkelerden birinin kendi ülkeniz olacağını bilmiyorsanız, bu konuda somut bir adım atamazsınız. Türkiye’de saray iktidarı, paradigmanın değiştiğinin farkında değil. Dünyada politika ajandasının en üst sırasında enerji politikalarının olduğunu düşünen ve tüm politikasını buna göre oluşturan bir iktidardan bahsediyoruz. Başları her sıkıştığında bir yerlerden gaz bulmalarının sebebi-i hikmeti de bu. Evet, düne kadar dünyadaki enerji politikaları, tüm politikaları belirliyordu. Politika ajandasının en üst sırasında enerji politikaları vardı. Enerji, savaşlar çıkarıyordu, hükûmetler deviriyordu. Ancak dünyanın yaşadığı varoluş problem, yani iklim kriziyle ilgili oluşan farkındalık her şeyi tersine döndürdü. Artık politika ajandasının en üst sırasında “iklim” var. İklim politikaları, enerji, sağlık, eğitim, ulaşım ve ekonomi politikalarını belirliyor.

Dünya, ısınmayı 1.5 ila 2 santigrat arasında durduramazsa, her şey için çok geç kalabiliriz. Dünya da bunun farkında. Bu nedenle dünyadaki finans kuruluşları, yeşil ve sürdürülebilir olmayan hiçbir yatırıma finansman sağlamıyor. Kafasını kuma gömen iktidarın Eskişehir’de yapmayı planladığı Alpu Termik Santrali’ni defalarca ihaleye çıkarmasına rağmen müşteri bulamamasının sebebi de bu. Yapmayı planladıkları 23 yeni termik santrali de yapamayacaklar. Ancak iklim kriziyle ilgili bir dertleri olduğundan değil, gideni ve yerine gelmekte olanı fark edemediklerinden. Türkiye, iklim kriziyle mücadelede radikal kararlar almak zorunda. Vakit daralıyor. Uzak hedeflerle “çılgın” ve “devasa” projeler iddiasından uzaklaşıp, dünyanın gittiği yeri göz önünde bulundurup, “gerçek” hedefler çerçevesinde iklim dostu politikaları benimsemeliyiz. Kömürden hemen çıkmak zorundayız. Karbon yutak alanları olan ormanları, denizleri, gölleri, sulak alanları yağmacılardan kurtarmalıyız.  
Ülke olarak kömürden çıkarsak,  adil ve yeşil dönüşümü sağlarsak, doğru ve gerçekçi hedefler belirlersek, karbonsuz ekonomiye yeterli kaynak ayırırsak, rotamızı sürdürülebilir yaşama çevirirsek, dünyada doğru bir yerde saf tutacağız ve yeni ekonomik düzende yerimizi alabileceğiz. Yoksa, geleceğin farkına varamamanın sonuçlarını telafi etmek için hiç vaktimiz olmayacak. Bu vatan, gölleriyle, ormanlarıyla, dağlarıyla, dereleriyle, nehirleriyle, canlı-cansız tüm yaşamla vatan! Bu topraklarda ya hep birlikte yaşayacağız ya da hep birlikte yok olacağız. Bir tercih yapmak zorundayız. Bizim tercihimiz, eğip bükmeden, ama demeden, çelişmeden, çekişmeden, tüm farkındalığımızla, bilincimizle, kararlılığımızla iklim kriziyle mücadeleyi başlatmak, dünyadaki yeni düzende yerimizi almak, safımızı tutmak, ülkemizi ülkemizi ve üzerinde yaşam olan bu tek mavi gezegeni yaşatmak.

 
Buca'nın bilim üssü dünya üçüncüsü
 
İzmir'de buruk 'Tıp Bayramı' kutlaması!
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Türkiye savaşı bitirmek için 7/24 diplomasi yürütüyor
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, "Türkiye, Ukrayna savaşının sona ...
CHP'li Purçu'dan 14 Mart mesajı
CHP İzmir Milletvekili Özcan Purçu, 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla bir mesaj yayımladı.
Kaymakam Hanım'ın salamura tesisi meclis gündeminde... CHP'li Bakan: Soruşturma başlatıldı mı?
CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan, Süleyman Soylu’ya, “Karaburun Kaymakamı ...
 
Seçim Kanunu Meclis'e geliyor: Baraj düşüyor
AK Parti ve MHP'nin Seçim Kanunu Teklifi bugün Meclis'e sunuluyor. 15 ...
AK Partili Kaya'dan CHP'ye: Bakalım ne zaman çark edecekler?
AK Parti İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya, CHP İzmir İl Başkanı Deniz ...
CHP'li Kılıç'tan Karaburun Kaymakamı çıkışı: Kumpasa geçit vermeyeceğiz!
TBMM Başkanlık Divanı Katip Üyesi, CHP İzmir Milletvekili Av. Sevda Erdan ...
 
AK Parti ve CHP arasında 'Karaburun' gerilimi… Sürekli: Herkes yaptığının bedelini ödeyecek!
AK Parti İzmir İl Başkanı Kerem Ali Sürekli, geçtiğimiz günlerde Karaburun'da ...
İYİ Parti İzmir ailesi büyüyor!
İYİ Parti İzmir İl Teşkilatına çoğunluğu AK Parti'den istifa eden Menemen ...
AK Parti'den Menemen çıkarması... Büyükşehir'e yatırım salvosu!
AK Parti İzmir İl Başkanlığı, ‘Karınca Modeli’ çalışmasını bu kez Menemen’in ...
 
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
İzmirli giderek kendini daha kötü hissediyor
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Acılar unutulsa da yaralar kapanmıyor!
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Netameli meseleler 7
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Bir portre: Sadullah Usumi
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Tire pazarında…
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
İsrailli çocuklara mektuplar (2) Barış sizin elinizde çocuklar!
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Nasıl toprak reformu yapılmalı?
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Yaşamak...
Dr. Hakan TARTAN
Dr. Hakan TARTAN
19’undaki genç, dedesi yaşındaki adama nasıl yumruk atar?
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Namağlup Göztepe!!!
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva