Irwin Yalom kitap okuyucuları tarafından bilinen bir psikiyatrist yazardır. ’¶
Yazdığı ve Türkçeye çevrilmiş kitapları arasında ’“Aşkın celladı, Nietzsche ağladığında, Divan, Annem ve hayatın anlamı, Bugünü yaşama arzusu’” vardır.
Son kitabı ise ’“Ölüm korkusunu yenmek’”tir.
Varoluşçu bir yazardır, yetmişlerini de geçince ölümü daha fazla yazmaya başlamıştır. Kitapta kendi deneyimlerini edebi bir dille bol hasta örnekleri ile anlatmaktadır.
Altı ay önce tüm dünyadan 15-20 bin psikiyatristin katıldığı bir toplantıda konuşması vardı. Konferansı için oldukça büyük bir salon ayrılmıştı, ancak izdiham olacağını düşündüğüm için oldukça erken gitmiştim konferansına’… Yüzlerce kişi salona giremedi’… Çok sayıda kişi yerlerde dinledi konuşmayı. Hayal ettiğimden çok daha ufak tefekti Irwin Yalom’… Kafamda büyük düşünceleri ve büyük lafları olan yazarı boylu boslu hayal etmiştim. O küçük adam konuşmaya başlayınca kürsüde devleşmeye başladı. Ölüm hakkında konuşuyordu, ölüme yakın hisseden bir kişi olarak. Bir saat konuşmanın akıntısında sürüklendim gittim.
Güneşin parlak ışıklarına çıplak gözle bakabilir misin?
Ölümle de aynı şekilde yüzleşebilir misin?
Woody Allen’’ın dediği gibi ’“Ben ölümden korkmuyorum, yalnızca öldüğümde orada olmak istemiyorum.’”
Yaşamı ve ölümü ne zaman sorguluyorsunuz?Başınıza beklemediğiniz bir anda bir felaket geldiğinde mi?Ansızın sevdiğinizi kaybettiğinizde mi?Ölümcül bir hastalığa yakalandığınızda mı?
Ölüm korkusu: Aldığımız her nefes bizi ölüme doğru çeker!
Kimileri için uykuya dalmak ya da ameliyat için anestezi almak ’“ölüm’”dür. Yunan mitolojisinde ölüm tanrısı Tantos ile uyku tanrısı Hipnos’’un ikiz olduğunu unutmamak gerekir.
Çocuklukta ölü yapraklar, basarak kıpırdamasını durdurduğumuz böcekler, kaybolan ya da uzaklara giden dedelerimiz ve ninelerimizle başlarız ölümü düşünmeye’… Sonra unuturuz. Sonra ergenlikle beraber vurdulu kırdılı bilgisayar oyunları, korku filmleri ile sıcak sobaya yine dokunmaya başlarız. Kontrafobik tutumlarla (hızlı araba kullanmak, tehlikeli sporlar ile) denemeler yaparız. Sonra iş-güç derken yine unuturuz. Taa ki, Cahit Sıtkı Tarancı’’nın 35 yaşı yani yolun yarısına kadar’…
Sonra yine korku kapımızı çalmaya başlar. Andropoz, estetik ameliyatları, eski arkadaşlarla buluşmalar. Hele bir de yaşanmamışlık varsa’…
Ölüm korkusu ile yaşanmamış yaşam algısı arasında pozitif bağıntı vardır.
Erikson, insan yaşamını evrelere bölmüştür. En son evre yaşlılıktır ve benliğin bütünlüğü evresidir. Ne kadar yaptıklarımız ve yapmadıklarımızla helalleşebilirsek, yaşadıklarımızdan ve yaşamadıklarımızdan memnunsak, o kadar bütünlüğe ve huzura kavuşuruz.
Cemal Süreyya’’nın dediği gibi:
Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.
Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.
Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildi.
Üstü kalsın...