Sarı saçlı, mavi gözlü, güzel yörük kızı... Cumhuriyet’in manevi temellerine ana sevgisinin fedakârlığını ve gözyaşının berraklığını katan örnek bir Türk kadını...
Mustafa Kemal, 1905’te Harbiye’den kurmay yüzbaşı olarak mezun oldu. Sirkeci’de arkadaşlarıyla bir ev tutan genç kurmay yüzbaşı farklı, özgürlükçü ve Abdülhamit’in baskıcı yönetimine tehdit olarak algılanan fikirleriyle dikkat çekiyordu. Abdülhamit’in jurnal ağına takılarak, kurmay subay olarak daha ilk görevine gidemeden gözaltına alındı. Sarayda sorgulandıktan sonra tutuklanarak, Bekirağa Zindanı’na konuldu. Oğlunun tutuklandığını öğrenen Zübeyde Hanım, Selanik’ten İstanbul’a koştu. Oğluna sarıldı ama hasretini dindiremedi.
Mustafa Kemal’i sürgüne götüren vapur Sirkeci Rıhtımı’ndan ayrıldığında, rıhtımda mavi gözlerindan yaşlar süzülen bir kadını geride bırakmıştı. Hayatı çile ile geçecek olan Zübeyde Hanım’ın hatırası bu olaydan 18 yıl sonra kurulacak yeni devletin ve Cumhuriyet’in manevi temellerine ana sevgisinin fedakârlığını, dualarının saflığını ve gözyaşının berraklığını katacaktı.
Sofulardan Feyzullah Efendi ile Ayşe Hanım’ın 1857 yılında bir kızları oldu. Aile Selanik’in yakınındaki, yeşiliyle mavisi uyumlu, doğası insana ferahlık veren bereketli topraklara sahip Langaza’da yaşıyordu. Ailenin temeli, Osmanlı’nın fetih yıllarında Karaman’dan göç ederek Selanik ve çevresini yurt tutmuş Yörük Türklerine dayanıyordu. Zübeyde Hanım, 14 yaşına geldiğinde dal gibi boylu, sarı saçlı, mavi gözlü çok güzel bir genç kız olmuştu. Zekasından, bilgeliğinden ve okumayı sökmesinden adı daha genç kızlığında ‘Molla Zübeyde’ye çıkmıştı.
1871 yılında Selanik’te gümrük memuru olan Ali Rıza Efendi ile evlendi. 1872’de ilk kızı Fatma dünyaya geldi. Fatma’yı üç yaşında iken kaybetti. 1874’te Ahmet’i, 1875’te Ömer’i, 1881’de de Mustafa’yı doğurdu. Mustafa daha iki yaşında iken Zübeyde Hanım, iki oğlu Ahmet ile Ömer’i kuşpalazı hastalığından yitirdi. Kader, üç çocuğunu küçük yaşta elinden alınmış geriye sadece Mustafa’sı kalmıştı. 1885’te Makbule’yi, 1889’da Naciye’yi doğurdu. 1901’de ise küçük kızı Naciye’yi kaybetti. 6 çocuktan geride sadece Mustafa ile Makbule kaldı. Hayatta kalan tek oğlu Mustafa, zeki bir çocuktu, öğrenme konusunda çok tutkuluydu.
Atatürk, yıllar sonra “Kardeşlerim arasında en sevdiğim Naciye’ydi. Ben Harbiye’ye giderken kitaplarımı istemişti. Annemden onu okutmasını istemiştim. Ne ablam Fatma’yı, ne ağabeylerim Ahmet ve Ömer’i hatırlayamıyorum. Son ikisi aynı yıl 1883’te ben iki yaşında iken ölmüşler. Naciye, annem gibi sarışın, mavi gözlü, duru beyaz tenli idi. Tipik bir Yörük kızıydı. Makbule’ye hiç benzemezdi” diyecekti.
Mustafa Kemal, 1911’de Trablusgarp’ta İtalyanlara karşı direnişi örgütlemek için görevlendirilen az sayıdaki subaydan birisiydi. Balkan Savaşı’nda Selanik kaybedilince Mustafa Kemal’in annesi ile kız kardeşi Yunanistan’ın eline geçen Selanik’te kaldı.
Mustafa Kemal, 7. Ordu Komutanı olduğu sırada sarılık hastalığı geçirdi ve Halep’te tedavi altına alındı. Evladının kör olduğundan endişelenen Zübeyde Hanım, yanına evlatlığı Abdürrahim’i alarak Halep’e gitti. Evladını gördü, sardı, kokladı ve İstanbul’a geri döndü.
Mustafa Kemal, 1919’un Mayıs ayında Ordu Müfettişi göreviyle Samsun’a hareket etti. Zübeyde Hanım için hasret ve tedirginlik dolu zor günler yeniden başladı. 11 Mayıs 1920’de Mustafa Kemal, İstanbul’da toplanan bir Divan-ı Harp tarafından idama mahkum edildi. Zübeyde Hanım, duyduğu sıkıntı ile felç geçirdi.
1922 yılında Sakarya Zaferi’nden sonra Büyük Taarruz’dan önce Mustafa Kemal, annesini Ankara’ya getirmenin yolunu buldu. Zübeyde Hanım ile Adapazarı’nda buluştu. 1922 yılının 24 Haziran’ın da Zübeyde Hanım, evlatlığı Abdürrahim ile Çankaya’daki bağ evine yerleşti. Büyük Zafer, 26 Ağustos 1922 sabahı Kocatepe üzerinden Sincanlı ovasına doğru başlatılan Büyük Taarruz ile kazanıldı.
Oğlunun büyük başarısını gören Zübeyde Hanım mutluydu. Ancak hastalığı çok ağırlaşmıştı. İzmir’e müstakbel gelini Latife Hanım’ın yanına tedavisi için gönderildi. Hem de müstakbel gelini görüp kararını verecekti. 14 Ocak 1923’te İzmir’de, yıllardır hasretini çektiği hayatta kalmış biricik oğlunun başarısını gördükten sonra 66 yaşında vefat etti. Karşıyaka’da 1940 yılında anıt mezara dönüştürülen kabrinde son uykusuna çekildi.