Kökenleri Afrika'dan şiveleri Ege'den... Onlar İzmirli Afro-Türkler
Afro-Türklerin mutfaklarında ise Anadolu'ya özgü lezzetler pişiriliyor.
Afro-Türklerin birçoğu atalarının ne zaman, nereden ve ne için Anadolu topraklarına geldiğini bilmiyor ancak kendilerini "Türk" olarak görüyor ve siyahi tenleriyle ilgili sorulara biraz da sitemli cevap veriyor.
Pişi, peynir ve karpuzdan oluşan mütavazı sofrada, Türkiye sevgisi, "beyaz tenli ahiretlikler", yoksul yaşamlar, yarıda bırakılan eğitim hayatı konuşuluyor.
Sudan kökenli Güngör Delibaş, 73 yıllık yaşamındaki tek aşkının "beyaz tenli" olduğunu, onun için ailesini bırakıp kaçtığını söyledi.
Eşini bir süre önce yakalandığı hastalık nedeniyle kaybettiğini anlatan Delibaş, "Aslen Sudanlıyım. Ailem okutmadı. Komşumuzun oğlunu çok sevdim, ona kaçtım. Yıllarca korkudan köyüme gidemedim ama aşkımdan da vazgeçmedim. Aşk ne güzellik, ne zenginlik, ne ten rengi dinliyor. Bizimki gerçek aşktı. Herkes öyle aşkı da bulamaz. Annem kaçtım diye beni affetmedi. Tam 45 yıl hiç konuşmadı. Ben mutlu oldum, annem olmadı." şeklinde konuştu.
Afrika ülkelerinden 1500'lü yıllardan itibaren tarım işçiliği ve askerlik gibi çeşitli nedenlerle Anadolu'ya gelen siyahi göçmenlerin torunları yaşamlarını, sayıları azalsa da İzmir'in Bayındır ilçesine bağlı Hasköy Mahallesi gibi kentin bazı bölgelerinde sürdürüyor.
Hatice Doğuluer ise atalarının nereden geldiği hakkında hiçbir fikri olmadığını dile getirdi.
Zaman içerisinde "İzmirli Afro-Türkler" olarak anılmaya başlanan Afrika kökenliler "siyahi rengi" korusa da geçen süreçte tipik bir Türk ailesi gibi Ayşe, Hatice, Şakir, Mehmet ve Ali gibi isimleri tercih ediyor.
Çocukluğunun pamuk tarlalarında çalışarak geçtiğini vurgulayan Doğuluer, "Okuyup 'şu olacağım' diyemedim. Her şey iyi olsun isterdim ama olmayacağını biliyordum. Köyümdekiler ise beni yabancı bilmediler. Köyün dışına çıkınca 'Arap' diyenler oluyor, işte onlara kızıyorum." dedi.
Mikrofon uzatılan mahalle sakinlerinden Güngör Delibaş, "siyah-beyaz" aşkını, Sabriye Sınaiç "melez torunlarını", Şakir Doğuluer ise "atalarının Çanakkale Savaşı anılarını" anlatıyor.
Artık "bizden biri" olan Afrika kökenli İzmirlilerin evlerine girince ilk göze çarpan ise giyimleri oluyor. Siyah tenli kadınlar, başörtüleri ve şalvarları ile gülümseyerek misafirlerini karşılıyor. Sohbete başlayınca da dudaklarından Ege şivesiyle ifadeler dökülüveriyor.
"İzmirli Afro-Türkler", Afrikalı atalarından miras siyahi rengi tenlerinde, yıllardır tek vatan bildikleri Türkiye sevgisini ise yüreklerinde taşıyor.
Basmane'de dericilik yapan 58 yaşındaki Yalçın Yanık ise dedelerinin köle olarak geldiğini belirterek, "Ben Türkiye'de bir ayrımcılık görmedim. Kent hayatında Afrikalı olarak zorluk hissetmedim. Aksine ilgi daha fazla oldu." dedi.
Afro-Türkler Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Şakir Doğuluer de atalarının kültürünü tanıtmaya çalıştıklarını dile getirdi.
Çanakkale Savaşı'na katılmışlar
Atalarının Anadolu'ya tarım işçisi ya da asker olarak getirildiği yönünde bilgiler olduğunu dile getiren Doğuluer, şöyle konuştu:
"Türkiye'de 20-25 bin civarında Afro-Türk olduğunu düşünüyoruz. Sıcakkanlı olduğumuz için yaşadığımız yerlerde sorun olmuyor. İzmir'de sevenimiz çok. Burada doğduk ve büyüdük. Babam bu vatan için askerlik yapmış. Atalarımızın bazıları Çanakkale'de savaşa katılmış. Burası bizim vatanımız, bu vatanda biz de varız. Geçmişteki izlerimiz kaybolmuş. Keşke köklerimizi bulabilsek ama çok zor. Oğlum beyaz bir kızla evlendi. Renklerimiz açıldı."
Okuma yazma bilmeyen, tarihi Kemeraltı Çarşısı'ndan satın aldığı terlik, kumaş gibi ürünleri satarak geçimini sağlayan 70 yaşındaki Mesure Doğan ise hayatına ilişkin şunları anlattı:
"Babamı küçük yaşta kaybettim. Evlendim, çocuğum olmadı, eşim de öldü. Burada bir Allah'ım bir de kardeşlerim var. Kemeraltı'ndan aldıklarımı köylerde satıyorum. Bazen Kemeraltı'nda beni birbirlerine gösteren, 'Arap' diyenler oluyor. Yine de halimden memnunum, Allah beni böyle yaratmış."
Afro-Türkler sadece yaşadıkları mahalleye değil kent yaşamına da renk katıyor. Okuma yazma bilmeyen ama tarihi Kemeraltı Çarşısı'nın her sokağını adeta "karış karış" bilen Mesure Doğan "geçim mücadelesiyle", deri parçalarını dikerek yaşamını idame ettiren Yalçın Yanık ise çarşıdakilerin "ilgi odağı olmanın mutluluğuyla" hayata tutunuyor.
Serkan Doğuluer ise genelde çiftçilikle yaşamını kazandığını belirtti.
"Afro-Türk olmak hem keyifli hem zor" diyen Doğuluer, "İnsanlar bazen Türk olduğumuza inanmıyorlar. Nüfus cüzdanımı görmek, fotoğraf çektirmek isteyenler, İngilizce konuşanlar oluyor. Geçmişte iş konusunda yaşadığım bazı sıkıntılar oldu." diye konuştu.