Bu dönemde şarabı, keçileri, değirmen taşları ve kadın kahinleri Sibyl ile Herophile ile ün kazandı. Zaman içerisinde önemini yitiren kent, 1366'da Türk egemenliğine girdikten sonra da Erythre, Rhtyrai, Lythri gibi değişik adlar aldı ve 16. yüzyıldan sonra İlderen ve Ildır adlarıyla anılmaya başladı. Bölgede 1963-1966 yılları arasında, arkeologlar tarafından kazı çalışmaları yapıldı. İlk önce M.Ö. 3'üncü yüzyıl sonralarında yapıldığı sanılan akropolün kuzey yamaçlarındaki antik tiyatro, toprak altından çıkarıldı. Akropolün en yüksek düzlüğünde yapılan araştırmalarda da Athena tapınağına ait kalıntılar bulundu. Şehrin etrafının 5 kilometre uzunluğunda surla çevrili olduğu anlaşıldı. Tiyatro kısmen açığa çıkarıldı.
Ildır Mahalle Muhtarı Erdem Yavuz, bölgede uzun süre çalışma yapıldığını ancak tarihin tam olarak gün yüzüne çıkarılması için ciddi kaynağa ihtiyaç duyulduğunu, bunun da ancak sponsorlar vasıtası ile çözülebileceğini söyledi. Yavuz, "Burası amfitiyatro ama bayağı bir erozyona uğradı. Restorasyon isteyen, turizme kazandırılmayı bekleyen bir yer. Biz buranın mevcut halinin restorasyonunun yapılmasını ve turizme kazandırılmasını istiyoruz. Burası için ciddi maddi kaynak gerekiyor. O nedenle bölgede çalışmalar ancak sponsorlar aracılığı ile yapılabilir" dedi.
Ekinoks İzmir Kültür ve Çevre Derneği Başkanı Başak Yasemin Kumaş da tarihi kalıntıların enginar tarlalarının içinde kalarak önemini kaybettiğini söyledi. Bölgedeki zengin tarihi dokunun tam olarak ortaya çıkarılabilmesi için çevresindeki arazilerin büyük çoğunluğunun kamulaştırılarak çalışma yapılması gerektiğini vurgulayan Kumaş, yine Bizans döneminde yapılan Matrone Kilisesi ile Athena Tapınağı'nın da, tam bir ören yerine dönüştürülemediğini savundu. Kumaş, "Burada eski dönemlerin üst üste şehirleştiğini görüyoruz. Tam tarihi bilinemiyor. Çok büyük bir kazı alanındayız. Burası yaklaşık 5 kilometre sur duvarları ile örülü bir kent. M.Ö. 2 bin, 3 bin yılları dönemlerinde sürekli yapılaşmalar oldu, depremler gördü. O depremlerde çıkan taşlar yeni yerleşimlerde kullanılmış ve bu şekilde hayat günümüze kadar devam etmiş. Sit nedeniyle korundu ama yeterince finans desteği olmadığı ve ilgi görmediği için tam bir ören yeri haline dönüştürülemedi, yaşatılamadı. Virane halinde bir Bizans dönemi kilisesi yapısı var. Bundan 20 yıl öncesine kadar çatısı duruyordu ama uzun süre restorasyon görmediği için zamana yenik düşen bir yapı" diye konuştu.
Çeşme'nin Ildır Mahallesi'nde bulunan Erythrai Antik Tiyatrosu, tarihi dokusu ile dikkat çekiyor. Yapılan araştırmalarda elde edilen bulgulara göre, 12 İyon kentinden biri olan Erythrai'de ilk Tunç çağından bu yana yerleşim mevcut. Yine arkeologların yaptığı araştırmaya göre başlangıçta krallık ile yönetilen kent, sonraları yine kral soyundan olan ancak halkın seçtiği 'vasileuslar' tarafından yönetildi. Şimdilerde özelliğini büyük ölçüde yitiren antik kent, M.Ö. 133'te ise özgür bir kent statüsü kazandı.
Bölgedeki tarihi alanlara, turistlerin ilgisinin artırılması gerektiğini ifade eden Kumaş, şunları söyledi:
"Buralar insanların gezip, tarihi görebilecekleri bir ören yeri haline getirilebilir mi? Neden olmasın, neden yaşatılmasın, turizme kazandırılmasın ama daha fazla ilgi, akademisyenlere daha fazla yetki gerekiyor belki de. Ayrıca finans desteği gerekiyor. Bu olayın Çeşme turizmine ve dünya tarihine kazandırılması gerekiyor."