Sessiz sakin: ADATEPE / ÇANAKKALE
Kaz Dağları ve Edremit Körfezi manzarasına hâkim bir konumda bulunan Adatepe, Cumhuriyet öncesinde zeytin ve hayvancılıkla uğraşan Rum ve Türk ailelerinin yaşadığı bir köy. Mübadele ile birlikte Rumlar köyden ayrılmış. Sadece Türkler kalmış. Köy, mimari olarak taş yapı geleneğine sahip.
Bahar Gündoğdu, “Adatepe, o kadar sessiz ki yere iğne atsanız sesini duyarsınız” dedi ve ekledi:
“Adatepe günümüzde butik otellerin bulunduğu, ev yapımı içeceklerin satıldığı bir yer; zeytinliklerin arasında adeta şehirden kaçış noktası. Ayrıca köy, sit alanı içinde bulunduğundan Türkiye’nin en iyi korunmuş köylerinden de biri. En yaşlı bina 250 yaşında... Köyün batı tarafında Roma Dönemi’ne ait buluntular da yer alıyor. Özellikle Adatepe Zeytin Yağı Müzesi’ni mutlaka gezmelisiniz.”
Hareketin ve gürültünün eksik olmadığı büyük şehirleri arkanızda bırakıp sakinliği, mimarileri ve hikâyeleriyle ilgi uyandıran köylere doğru yola çıkmaya ne dersiniz? Uzmanlarımıza hâlâ ‘sarı yaz’ yaşanan Ege’de mutlaka keşfedilmesi gereken köyleri sorduk. 5 şehirden 15 adres önerdiler...
Her mevsim Türkiye’nin diğer bölgelerinden ve yurt dışından binlerce insanı ağırlayan Ege Bölgesi, hâlâ çok fazla bilinmeyen ömür uzatan güzellikte köylere sahip. Üstelik sonbaharın ayak sesleri gelmeye başlasa da Ege’de hâlâ yazdan kalma günler yaşanıyor.
Ben de kalabalıklardan kaçmak, huzur bulmak ve bilinmeyeni keşfetmek isteyenler için gezgin ve seyahat yazarları Didem Mutçalıoğlu, Nurgül Büyükkalay, Oğulcan Tatar, İpek Evci, Bahar Gündoğdu ve Erdoğan Gümüş’e ‘Ege’nin en güzel köyleri hangileri?’ diye sordum.
Kuzey Ege'de Çanakkale ve Balıkesir’den başlayıp Muğla'ya doğru ilerleyen güzergâhta 5 şehirden hepsi birbirinden güzel 15 köyü önerdiler. İster deniz, kum ve güneşin son demlerinin tadını çıkarın isterseniz köylerin doğal dokusunu koruyan sokaklarında dolaşıp tüm yorgunluğunuzu unutun.
Zeytin ağaçları ile çevrili: ÇAMLIBEL / BALIKESİR
Balıkesir’in Edremit ilçesine bağlı Çamlıbel Köyü, Edremit Körfezi’ni de kapsayan uçsuz bucaksız harika bir manzaraya sahip. Köy halkı, Osmanlı İmparatorluğu zamanında korsanların baskısından dolayı dağın eteklerine göç etmek zorunda kalmış. Bu göç ani olduğundan evler tahtadan yapılmış ve bu nedenle yerleştikleri yer ‘Tahtaköy’ olarak adlandırılmış. Köyün adı 1972’de ‘Çamlıbel’ olarak değiştirilmiş.
“Köye, Akçay ve Altınoluk arasında yer alan Güre Kaplıcaları’nın bitiminde bulunan Çamlıbel tabelalarını takip ederek ulaşabilirsiniz” diyen İpek Evci, “Zeytin ağaçları ile çevrili bu küçük köyde dolaşmak tüm yorgunluğunuzu unutturacak. Ayrıca köy, Tuncel Kurtiz’in mezarına ev sahipliği yaptığı için de ayrı bir önem taşıyor” ifadelerini kullandı.
Mimarisiyle büyülüyor: YEŞİLYURT / ÇANAKKALE
Kaz Dağları’nın eteklerindeki en çok turist çeken köylerden bir diğeri de Yeşilyurt. Deniz kenarına 3 kilometre uzaklıktaki bu köydeki evler, taş mimarisinin en güzel ve en kıymetli örneklerinden. Eski adı ‘Büyük Çetmi’ olan Yeşilyurt, Kaz Dağları’nda göçebe olarak yaşayan Türklerin kurduğu köylerden…
İpek Evci, “Türkler ve Rumların uzun süre bir arada yaşadığı köyün meydanındaki caminin minaresi yapımında Yunanlı ustalar çalıştığı için alışılagelmişten daha ilginç bir görünüme sahip. Meydanda kahvenizi keyifle yudumlarken manzaranızdaki bu detayı inceleyebilirsiniz. Doğal yaşamı seven ailelerin ve turistlerin müdavimi olduğu hatta yaşamayı tercih ettiği bu köyde, Sanatçılar Sokağı’nı gezmeyi, manlama yemeyi ve otlu dondurmadan tatmayı sakın unutmayın” dedi.
‘Hayalet Şehir’: KAYAKÖY / MUĞLA
Tarihi 5 bin yıl öncesine uzanan Kayaköy’ün günümüzde en öne çıkan özelliği, ‘Hayalet Şehir’ olarak anılması. Şu an müze olarak gezilen köye, MüzeKart ile giriş yapabiliyorsunuz.
Oğulcan Tatar, “Yamaç boyunca sıralanan evlerin manzarasının birbirini kapatmayacak düzende olması buradaki yapılarla ilgili en ilginç detaylardan. Genellikle kare planlı evlerin bulunduğu ören yerindeki kalıntılarda taş duvarlar halen sağlamken ahşap kısımlar çürüyerek yok olmuş” dedi ve detaylandırdı:
“Mübadeleden sonra yerleşim yerinin boşaltılmasıyla ‘Hayalet Şehir’ olarak adlandırılan köyde, terk edilmiş kiliseler, okullar, eczaneler, dükkânlar ve hatta matbaa bile göreceksiniz. Kayaköy’e gelmişken gözleme yeme alışkanlığım vardır. Ören yerinin karşısında dizili işletmelerde gözleme ve ayran ikilisiyle enerji toplayabilirsiniz.”
Boşnak yemekleriyle popüler: KÜÇÜKKÖY (YENİÇAROHORİ) / BALIKESİR
Balıkesir‘in Ayvalık ilçesine 8 kilometre uzaklıkta bulunan ve ‘Yeniçarohori’ olarak bilinen ‘Küçükköy’, Kuzey Ege’nin en ünlü plajlarından Sarımsaklı Plajı'nın da yer aldığı sahil şeridinden 3 kilometre kadar içeride yer alıyor.
Bahar Gündoğdu, “Fatih Sultan Mehmet, Midilli’yi almaya geldiğinde yeniçeriler burada kaldığı ve binalar Rum evlerinden oluştuğu için köye 'yeniçerilerin yeri' anlamına gelen bu isim verilmiş. Günümüzde Yeniçarohori’de Boşnaklar yaşıyor” dedi ve ekledi:
“Mübadelede Rumların yerine Boşnaklar gelmiş. Geleneklerinden vazgeçmeyen Boşnaklar burada adeta kültürlerini yaşatıyor. Her köşesi farklı detaylarla süslü, sanat atölyeleriyle dolu olan köyde Boşnak mantısından böreğe, daha önce adını duymadığınız pek çok Boşnak yemeğini deneyimleyebilirsiniz.”
Tarihe yolculuk: BEHRAMKALE / ÇANAKKALE
Çanakkale merkeze 87 kilometre mesafede Ayvacık ilçesine bağlı Behramkale, Osmanlı döneminde kurulmuş bir köy. Assos Antik Kenti'ni de içinde barındıran köy yaklaşık 150 haneden oluşuyor. Yakın zamanda sit alanı ilan edilerek koruma altına alındı. Bu nedenle izinsiz çivi çakmak bile yasak.
“Köye adım attığınızda turistik bir merkeze geldiğinizi hissedeceksiniz” diyen Erdoğan Gümüş, gezilecek yerlerle ilgili şu önerilerin altını çizdi:
“Köyde Hüdavendigar Camii ve Hüdavendigar Köprüsü gezip görülecek Osmanlı dönemi eserlerinden birkaçı… Tarihi dokusunu koruyan köy sokaklarında dolaşmak ve yöresel ürünlerle dolu tezgâhlarda alışveriş yapmak çok keyifli. Ayrıca Assos Antik Kenti’nin en önemli kalıntıları da köyün kuzeyinde bulunuyor. Antik kent, yaklaşık 4 kilometrelik surlarla çevrili geniş bir alanı kapsıyor. Özellikle Athena’ya adanmış tapınak, denize nazır konumuyla muhteşem bir görsellik yaratıyor. Görülmesi gereken diğer yerler ise kısmen restore edilmiş 5 bin kişilik tiyatro ve antik liman.”
Deniz, kum ve güneş üçlüsünün en güzel adresi: SARIGERME / MUĞLA
Burası Muğla’nın Ortaca ilçesine bağlı güzel bir adres… Aynı zamanda Fethiye’ye 65, Marmaris’e 90, Göcek’e 35 ve Dalyan’a 25 kilometre uzaklıkta… Dalaman havalimanı ile arasında ise 19 dakikalık bir mesafe var. Sarıgerme'yi gezdikten sonra "Türkiye’nin cennet köşeleri" olarak nitelendirilen bu yerlerde de keşfe çıkabilirsiniz.
Şu sıralar sonbahara adım atmış olsak da Sarıgerme deniz sezonunu henüz kapatmadı. Hava hâlâ oldukça güzel. Muğla’nın en ünlü plajlarından biri olan Sarçed Plajı da burada yer alıyor. Plaj, 2007’den beri de aralıksız her yıl Mavi Bayrak ödülüne layık görülüyor.
“Sarıgerme, tatil ve turizm beldelerine yakın bir konumda” diyen Erdoğan Gümüş, “Caretta caretta'ların yumurtlama bölgesi olan dünyaca ünlü İztuzu Plajı başta olmak üzere, Sarsala ve Aşı Koyu gibi onlarca koy ve plaja kolayca ulaşılabilecek mesafedesiniz” ifadelerini kullandı.
Toros Dağları’nın eteklerinde: YEŞİLÜZÜMLÜ / MUĞLA
Geçmişi Antik Likya Dönemi’ne uzanan köy, Fethiye’nin kalabalığından uzaklaşmak isteyenlerin son yıllardaki en gözde kaçış adreslerinden… Toros Dağları’nın eteklerinde, yemyeşil çam ormanlarıyla çevrili Yeşilüzümlü Köyü, Fethiye'nin merkezine 24 kilometre uzaklıkta bulunuyor. “Yeşilüzümlü, Kadyanda Antik Kenti’ne ev sahipliği yapmanın dışında Yeşilüzümlü Dastarı ve Kuzugöbeği Mantar Festivali’ne de ev sahipliği yapıyor” diyen Oğulcan Tatar, şu noktaların altını çizdi:
“Açık bir havada doğanın içerisindeki antik kentte yürüyüş yapmak çok keyifli. Köyün öne çıkan bir diğer özelliği ise İngilizler başta olmak üzere Avrupa kökenli birçok yabancının burada yaşaması… Köyde bu yabancıların taleplerini karşılamaya uygun işletmeler yer alıyor. Fakat sokakları ve doğası gerçekten görülmeye değer.” (HÜRRİYET)
Rum köylerinde keşif: BADEMLİ ve TEPEKÖY / ÇANAKKALE
Türkiye’de köylerde keşfe çıkılacak en güzel adreslerin başında Gökçeada geliyor. Adanın eski Rum köyleri çok güzel ve her bütçeye uygun birçok konaklama seçeneklerine sahip. Çanakkale'nin Kabatepe Limanı'ndan 1,5 saatlik bir feribot yolculuğu ile adaya ulaşılıyor. Üstelik Gökçeada, Bozcaada gibi turist akınına uğrayan bir yer de değil...
“Fazla kalabalık olmaması ve makul fiyatlı konaklama seçeneğiyle Gökçeada, Bozcaada’ya göre daha avantajlı” diyen Didem Mutçalıoğlu, adada keşfe çıkılacak iki köyle ilgili şu bilgileri paylaştı:
“Adanın nüfusu bir dönem neredeyse tamamen Rum kökenliymiş. Bu köyler de o zamandan miras bizlere… Bademli köyü aralarında en bakımlısı ve en elden geçmişi. Evlerin çoğu aslına uygun yenilenmiş ve korunmuş. Taş sokaklarında birbirinden güzel bakımlı taş evlerin arasında yürürken bambaşka bir yere ışınlanmış gibi hissediyorsunuz. Gökçeada’nın bir diğer köyü de Tepeköy. Burada manzaraya karşı uyanıp köyün dar taş sokaklarında gezinmek ve sonra köy meydanındaki kahvehanede kahvenizi içmek bambaşka bir keyif.”
Saklı bir köy: ÇAMLI / MUĞLA
Marmaris merkeze 23 kilometre uzaklıktaki köy, hem saklı koyları hem de gölleriyle ön plana çıkıyor. Nurgül Büyükkalay, “Köy çevresindeki en meşhur koylardan biri Boncuk. Eskiden bakir bir koy olan Boncuk Koyu’na sık sık gelir, berrak denizinde yüzer, palmiyeli plajında efsanevi günbatımını izlerdik” dedi ve şöyle devam etti:
“Köyde gideceğiniz bir başka plaj ise İncekum… Akvaryum gibi bir denizi var. Plaja traktörlerle ulaşım sağlanıyor. Köyün bir başka doğal güzelliği ise Saklıgöl… Su yolunda kano yapabilir, restoranında bir şeyler yiyebilirsiniz. Çamlı’da konaklamak isterseniz, doğa içerisinde harika tesisler var. Göl manzarasına karşı konumlanmış küçük oteller, geleneksel Muğla evleri mimarisinden esinlenerek tasarlanmış pansiyonlar ve havuzlu apartlar seçenekler arasında…”
Oksijen deposu: HİSARÖNÜ / MUĞLA
Ölüdeniz ile Fethiye arasında kalan Hisarönü, en güzel turistik köylerimizden biri… Tatil döneminde bir hayli yoğun olan bölge, şimdilerde sessiz ve sakin; etrafını saran çam ağaçlarıyla da adeta bir oksijen deposu...
Erdoğan Gümüş, “Hisarönü, Likya Yolu’nun başlangıç noktası olan Ovacık’a çok yakın. Şayet doğa yürüyüşüne meraklıysanız sırt çantanızı ve yürüyüş ayakkabınızı yanınıza almayı unutmayın. Yaklaşık 14 kilometrelik Ovacık-Kirme-Faralya etabını yürümek biraz yorucu olsa da yol üzerinde göreceğiniz manzara tüm yorgunluğunuzu unutturacak” dedi.
Pek fazla bilinmiyor: DOĞANBEY / AYDIN
Aydın Dilek Yarımadası Milli Parkı’nın güneyinde bulunan Doğanbey, mübadele döneminde terk edilmiş ve şimdilerde yeniden ayağa kaldırılan köylerden biri. Üstelik çok fazla bilinmediğinden oldukça tenha ve sakin… Didem Mutçalıoğlu, “Köy çok güzel bir tepede yer alıyor. Evler ise klasik Rum ve Türk mimarisinin en başarılı örneklerinden bazıları” dedi ve şu bilgileri paylaştı:
“Her dem esen rüzgârıyla dinginlik ve huzur arayanlar için çok doğru bir adres Doğanbey… Ege Denizi’nin en güzel halinin yanı başında yemyeşil bir yer burası. Ayrıca köyün hemen yakınındaki Priene ve Miletos Antik Kentleri de mutlaka ziyaret edilmesi gereken adresler.”
Gözlerden uzak: BARBAROS KÖYÜ / İZMİR
Ege’nin gözlerden uzak sessiz sakin köylerinden biri Barbaros… İzmir-Çeşme otoyolu üzerinde yer alan köy; Urla’ya yarım saat, Çeşme’ye ise 40 dakika uzaklıkta. Son zamanlarda Urla ve Alaçatı’ya gelenlerin ziyaret listelerine eklemesiyle Barbaros daha çok tanınmaya başladı.
“Ara sokaklarında dolaşıp köy meydanında çay ve kahve molası verdikten sonra Barbaros Köyü Emek, Kültür ve Sanat Evi’ni mutlaka ziyaret etmelisiniz. Taş mozaik resim tekniğini, taş resimleri, tabloların hikâyelerini dinlemeden sakın dönmeyin” diyen Nurgül Büyükkalay, “Köyün girişindeki eski ilkokul binasındaki kütüphane de köyde göreceğiniz değerler arasında” diye ekledi.
Büyükkalay, köyün ilginç geleneklerinden birinin ‘çat kapı’ olduğunun da altını çizdi:
“Kapısında çat kapı yazan evlerin sofralarına makul bir ücret karşılığında konuk olup yöresel lezzetlerinden yiyebiliyorsunuz. Patlıcan balığı köy ile özdeşleşen lezzetler arasında. Katmer, keşkek ve patlıcanlı böreklerini mutlaka deneyin. Yerel otlarla odun ateşinde ya da köy fırınında pişen ‘çalkama’ da tatmanız gereken lezzetlerden biri…”
‘Kızıl kent’: ILDIRI / İZMİR
"Fatmagül’ün Suçu Ne?" dizisi sayesinde dikkatleri üzerine çeken ve doğal güzelliğiyle dizinin yayında olduğu dönemde izleyicileri büyüleyen Ildırı’ya Karaburun’a giden muhteşem manzaralı kıvrımlı bir yoldan ulaşılıyor. Yol yaklaşık yarım saat sürüyor ve Ildırı daha çok tarihî değeriyle dikkat çekiyor. Örneğin, Karaburun Yarımadası’nın en büyük antik kenti Erythrai, köyün kuzey yamacında bulunuyor. Kent toprağının kırmızı renginden dolayı Erythrai’nin ‘Kızıl kent’ anlamında kullanıldığı düşünülüyor.
Erdoğan Gümüş, denize hâkim bir konumda bulunan antik kentin en ilgi çeken kalıntılarıyla ilgili şu bilgileri paylaştı:
“Anadolu’nun en erken tiyatrolarından biri olan antik tiyatro, Arkaik Çağ mimarisinin önemli örneği Athena Tapınağı ve Matrone Kilisesi mutlaka görülmesi gereken yapılar. Antik kenti dolaştıktan sonra köy sokaklarında gezintiye çıkabilirsiniz. Denizi gören konumlarıyla taştan yapılmış evlerin güzelliği karşısında büyüleneceksiniz.”
Harika sokaklar: BİRGİ / İZMİR
Ödemiş yakınlarında ve Bozdağ eteklerinde bulunan Birgi, zamanında Aydınoğulları Beyliği’nin başkentiydi. Bugün ise iyi korunmuş tarihi dokusuyla Ege'nin görülmesi gereken köylerinden biri olarak ön plana çıkıyor. Didem Mutçalıoğlu “Köyün taş ve ahşabı en estetik haliyle birleştiren sokaklarında yürürken dev fıstık çamları ve asırlık çınarlar size eşlik ediyor” dedi ve şöyle devam etti:
“Köyde 200 kadar tescillenmiş tarihi yapı bulunuyor. Özellikle tarihi medrese, cami ve hamam gibi yapılar bugüne kadar çok iyi korunmuş. 300 yıldır ayakta olan ve 'müze ev' olarak hizmet veren Çakıroğlu Konağı’na mutlaka uğramalısınız.”