Öğrenciler, 8 Aralık 2010’’da ’“Türkiye’’de Anayasa’” başlıklı sempozyum için Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinde düzenlenen toplantıya gelen profesörleri, ’“Öğrenci Kolektifleri’” tarafından hazırlanan ’“Kolektif yumurta şenliğine hoş geldiniz’” pankartı ve ’“Üniversiteler bizimdir’” sloganları ile karşıladılar.
İkisi de Anayasa Hukuku profesörü. Birisi iktidar partisinden milletvekili, diğeri ana muhalefet partisinin genel sekreteri’…
İktidar partisi mensubu Anayasa Hukuku hocası Burhan Kuzu’’yu yumurta atarak protesto ettiler ve konuşturmadılar. Öğrencilere çok kızdı, yumurtayı atacaklarına yemelerini ve Üniversite yönetiminin ’“derhal, hemen, şimdi!’” istifasını istedi.
Öğrenciler CHP’’si Genel Sekreteri Anayasa Hukuku hocası Süheyl Batum’’u da sert biçimde eleştirdiler. Yumurta atmadılar ama konuşturmadılar. Sayın Batum, ’“’…10 tane arkadaş. Bahçeşehir, Boğaziçi, İTÜ’’de öğrencilere konuşma hakkını vermeyen bakanlarla, şuradaki arkadaşların durumunu aynı kefeye koyarsanız yanlış yapmış olursunuz. Onların yaptığı da faşizm, sizin bana yaptığınız da faşizm’… Söyledikleriniz haklı, öğrencilere yapılan muameleye hepimiz çok karşı çıkıyoruz. CHP olarak karşı çıktık’…’”dedi. (Cumhuriyet. 9 Aralık 2010)
Yumurta yiyen hocanın tepkisi çok önemli değil. Öğrenciler, hazırladıkları pankarta gelenler için ’“yumurta şenliği’” ve ’“hoş geldiniz’” diye yazmışlar zaten’…
Konuşma yapmadan ayrılan ya da ayrılmak zorunda kalan Sayın Batum’’un ’“sizin bana yaptığınız faşizm’” sözlerinin muhatabı, protestocu öğrenciler olmasa gerek. Olmamalıydılar ya da kızgınlıkla bile olsa, bu sözler söylenmemeliydi’…
Siyasal Bilgiler Fakültesinin geleneğinde ’“faşizm’” yoktur, faşizme karşı mücadele vardır. Faşizm deyince aklıma, faşizmle mücadele, direniş ve başkaldırı gelir.
Bu sözler üzerine aklıma ’“Beyaz Gül’” geldi. Gençliğin entelektüel ve ahlaksal başkaldırı örneklerinden biri. Günümüzde olup bitenlerle pek ilgisi yok ama aklıma geldi işte!
İkinci Dünya savaşı yıllarında Alman gençlerinden oluşan direniş grubunun adıdır ’“Beyaz Gül’”. Önceleri Hitlerci gençler saflarında yer alan ve Münih burjuvasına mensup ailelerin çocukları olan Hans Scholl, Christoph Probst, Willi Graf, Alexander Schmorell, Beyaz Gül grubunu kuran öğrenci gençlerdir. Hiçbir tehlikeli eylemde bulunmamışlar, 1942 yılı Haziran ve 1943 yılı Şubat ayları arasında sadece altı kez el ilanı dağıtmışlar’…
Fazla örgütlü olmayan ve Hitler’’e karşı asıl muhalefet grubundan kopuk ama ona karşı bir araya gelmiş arkadaşlardan oluşan Beyaz Gül Grubu gençleri birbirleriyle yarışırcasına seslerini ve protestolarını duyurmak için binlerce el ilanı bastırır ve dağıtırlar. Eylemleri bu kadardır ama Hitler’’in yok etmek istediği bir öğrenci grubudur.
Alman entelektüellerine sorumluluk duygularını anımsatmak için, 1942 yazında çağrı yaparak ölümcül savaşın bitmesini ve ifade özgürlüğünün geri gelmesini istedikleri ilk el ilanlarında şöyle derler: ’“Her birey bu kader vaktinde elinden geldiğince kendini savunmalı ve insanlığın kırbacına, faşizme ve mutlakıyetçi devleti andıran her türlü sisteme karşı mücadele etmelidir.’”
3 Şubat 1943 günü Naziler, Stalingrad’’da bozguna uğrayınca, bunu fırsat bilen Beyaz Gül gençleri yaşadıkları kentlerin duvarlarına Hitler karşıtı sloganlarla dolu yazılar yazarlar. Gençler rejimin kısa sürede çökeceğine inanmışlardır.
18 Şubat 1943 sabahı Münih Üniversitesinde bahçesini kaplayan el ilanlarının altında ’“Beyaz Gül’” imzası vardır ve şunlar yazılıdır: ’“ Alman halkı ne yapıyor?Hiçbir şey görmüyor, hiç bir şey duymuyor. Körü körüne, uçuruma giden Hitler’’in peşinde (’…) Almanlar! Bizim Yahudilere yaptığımız şeyin sizin başınıza da gelmesini istiyor musunuz?(’…) Biz herkesin nefret ettiği ve insanlığın dışladığı bir toplum mu olacağız hep?Hayır! (’…) Yüreğinizdeki kayıtsızlık örtüsünü yırtın! İnsanlığa aykırı nasyonal sosyalist görüşleri bırakın!’”
El ilanlarını dağıttıkları sırada Hans ve Sophie Scholl tutuklanırlar ve Gestapo, Beyaz Gül hakkındaki bilgilere ulaşır. Bütün sempatizanları tutuklanır ve mahkûm edilir.
Tutuklanan üç öğrenci Hans Scholl, kızkardeşi Sophie ve Christoph Probbst; ’“vatana ihanet suçu tasarlamak’”,’“düşmanla işbirliği yapmak’” ve ’“askerlerin moralini bozmak’” suçlarından yargılanırlar ve ölüme mahkûm edilirler. 22 Şubat 1943’’de cezaları infaz edilir. Yargılama sırasında ’“Mutlaka birinin başlaması gerekiyordu’” diyen 22 yaşındaki Sophie Scholl’’un sözlerine karşılık, davaya bakan savcı mütalaasında ’“Reich’’ın savaş sırasında gördüğü en tehlikeli propagandacı vatan ihaneti’” demiştir. (İsyankar Yüzyıl. ’“Beyaz Gül’”. Judith Simony. Sel Yayıncılık. 2004.Sayfa 108.)
Ne dersiniz, mutlaka birinin başlamasını beklemek mi gerekiyor?
Almanya’’daki ’“iç muhalefet’” içinde yer alan ve faşizme karşı direnen gençlerin adlarını kimse hatırlamıyor ama onlar bu direnişte vardılar ve kimsenin görmek istemediğini gördüler. Beyaz Gül grubu öğrencileri, kendilerine aşılanan öğretiye rağmen Nazi barbarlığına karşı ayaklanabilen ve bütün dünyaya ’“öteki Almanya’”nın var olduğunu haykıran bir gençliğin entelektüel ve ahlaksal başkaldırısının simgesi oldular.
Ne dersiniz, Beyaz Gül ile günümüzde yaşananlar ve faşizm arasında nasıl bir ilgi var acaba?
Yüzyılımız, başkaldırıların yaşandığı bir yüzyıldır.
Öğrenciler, başkaldırıyı ve yöntemlerini biliyorlar ve bize hatırlatıyorlar’… Onları dinleyin’…Onlar protesto eylemlerinde demokratik haklarını kullandılar.
Direnme ve başkaldırı hakları adına kullandıkları demokratik protesto eylemlerinde; eşitsizlik ve adaletsizlik yaratan sorunların giderildiği bir düzen değişikliği istemeleri faşizm değildir.