Evet, ama yetmez!

Askeri vesayeti sınırlandırmak için yapılan referandumda, liberallerin ve bazı solcuların kullandığı slogan, 'Yetmez ama evet' idi. Bu düzenlemenin demokratikleşme için yeterli olmadığını ama sınırlı da olsa vesayete son vereceği için destekleme fikrini içeriyordu.

Tabi tüm yaşananlardan sonra bu sloganı savunan kalmadı neredeyse. Çünkü bu düzenlemenin yeni bir vesayet için yapıldığı ve bütün olanakların sivil vesayet ve Tek Adam rejimi için kullanıldığı bir süreç yaşandı.

Yapılan bütün yeni düzenleme ve alınan kararlarla yönetimin Erdoğan rejimine dönüştüğü ve toplumun sıkıntılarını her bakımdan artırdığı, yönetilemez bir ülkeye neden olduğu çok açık. Ekonomik krizin yanı sıra pandemi ve büyük deprem felaketinde bu durum daha net görünür oldu.

Siyasal yelpazedeki parçalanmış yapı sayesinde iktidarını sürdürme gayretindeki Erdoğan ve Sarayın oyunu ilk kez yerel seçimlerde bozuldu. CHP ve İYİ Partinin ittifakına, HDP seçmenin de destek vermesi ile başta İstanbul olmak üzere, daha önce neredeyse imkansız gözüken pek çok büyük şehir AKP'den alındı.

Bu ittifak projesi ve aday belirme sürecinde Kılıçdaroğlu'nun oynadığı rol önemliydi. Bazen tavizler vererek ve bazen de ittifak dışı partiler ile diyalogu sürdürerek, sürekli seçim kaybeden lider görüntüsüne son verdi.

Bütün denemelere rağmen CHP'nin oyları artmayınca ve batıdaki büyükşehirler dışında seçmen kitlelerini dönüştüremeyince (ki bu başka bir yazı konusu) ittifak kaçınılmaz bir yol haline geldi. Seçmen yapısı gereği de bu ittifak milliyetçi ve muhafazakar bir ağırlığa sahip oldu.

Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde ortaya çıkan Akşener/İyi Parti krizi ittifaktaki ve İyi Parti seçmen yapısındaki farklılıktan kaynaklandı. İlk etapta Millet İttifakını ve seçimleri sıkıntıya sokacak bu kriz parti kurmayları tarafından akıllıca çözüme kavuştu. Hem kampanya gücü yüksek bir ekip oluşturuldu hem de Akşener'in Yavaş ve İmamoğlu ısrarı belli ölçüde karşılanmış oldu.

Buraya kadar başarılı bir diplomasi söz konusuydu. Ancak bu yetmiyor. Çok önemli bir son eşik var. İttifakın beş partisi bu konuda mutabık ve net. Ama seçmen yapısındaki farklı kanatlar nedeniyle Akşener bunda zorlanıyor. 'HDP masada olamaz', 'HDP'ye bakanlık verilemez' açıklamaları bunun sonucu. HDP masaya ve bakanlığa talip değil. Ama muhatap alınmayı ve bazı demokratik taleplerinin dikkate alınmasını bekliyor.

Erdoğan rejimi de seçim kampanyasını tam da bunun üzerine kuracak. Bahçeli'nin 'Amedspor yoktur, Bursaspor taraftarını kutluyorum' mesajı ile Perincek'in 'Anayasa mahkemesi 520 milyon TL'yi PKK'nın emrine vermiştir' sözleri bunu doğruluyor.

Saray İttifakı kaderini İYİ Parti seçmenini Kılıçdaroğlu'ndan uzaklaştırmaya bağlamış durumda. Oyun bunun üzerinden oynanacak. Batılı ve modern muhafazakar seçmende bu oyun işe yaramaz ama Anadolu'daki eski ülkücü kadrolarda bu şans mezhepçilik üzerinden de denenecek.

Millet İttifakının adayını HDP seçmeninin desteklemesi seçimi kazanmak için zorunlu/matematiksel koşul. Aynen büyükşehir belediye seçimlerinde olduğu gibi, bu sayede seçim kazanılabilir. Ama bu sadece seçimi kazanmak için değil, hem seçimden sonrası demokratik bir Türkiye hem de kutuplaşmış seçmen blokları arasındaki soğukluğu, mesafeliliği ve önyargıları azaltmak için gereklidir.