Bayramın geldiğini ben bir klasik olmuş o ünlü soruyu duyunca anlıyorum; Nerede o eski bayramlar!..
Bu sitem yüklü soru, muhtemelen, nostaljik arayışlar sonucu dile getiriliyor. Hele dini bayramlarda bu arayış ve yakınma çok daha güçlü bir şekilde ifade ediliyor; Dahası, suçlamaya dönüştüğü bile oluyor. Ölçü o kadar kaçıyor ki insan kendini suçlu hissediyor.
Bu yüzden, her bayram geldiğinde beni bir düşüncedir alıyor; 'Ne yaparsam bayram gibi bayram yapmış olurum!'
İşte yine bayram geldiğinde, tam da ben böyle iyi niyetli arayışlar içindeyken, Erdoğan bir konuşma yaptı ve konuşmasında; 'dini bayramlar tatil değildir, inancımızın gereklerini yerine getirdiğimiz günlerdir' anlamına gelecek sözler söyledi.
'Demek dini bayramları kurtarmanın yolu buradan geçiyor… Çok güzel…' diye sevinirken, Hükümet, 3 günlük dini bayramı tam 9 günlük tatile dönüştürmez mi?
Parası olmayana bayram kredisi, tatil kredisi falan verdiler… Üretmekten çok yorgun düştük ya, ayaklarımız popomuza vura vura tatil yapmaya koşturduk.
İmkanı, parası olanlar tatil yapıyor. Para bulamayanlar da dini bayramlarının vecibelerini yerine getiriyor herhalde…
Resmi bayramların da durumu çok farklı değil. Belleğimizde, asık suratlı devlet ricalinin icra ettiği soğuk törenlerden ve ruhunu kaybetmiş söylevlerden öte hiçbir iz yok.
İkiyüzlü bir ahlak, devlet ile toplum arasında sanki adı konmamış bir sözleşmeyi, gizli bir mutabakatı hiç sektirmeden yürütüyor.
Yönetenler ve yönetilenler, dünyanın bu en tuhaf ve en rezil mutabakatını istikrarla yürütüyor. Yönetenler yönetilenleri yalanla besliyor. Yönetilenler de yönetenleri oylarıyla besliyor.
Keşke bayramdan bayrama yaşanan bir durum olsaydı; İkiyüzlü ahlak, gündelik hayatımızı yönetiyor.
Para, değerin maddi temsilidir. Bütün değerlerin alınır satılır hale geldiği dünyamızda, değerin maddi temsili olan paraya tekabül etmeyen hiçbir değer toplumda itibar görmüyor. İnanç ha keza…
İnancın, iktidarı ele geçirmenin ve servet sahibi olmanın en etkili araçlarından biri olduğu kimsenin meçhulü değil. Nitekim iktidarı bu yoldan ele geçirenler nicedir iş başında…
Hal böyle olunca, siyasetçinin seküler hayatı kutsal kitabın buyruklarına göre düzenleme arzusu, son derece anlaşılır bir durumdur.
Bir tarafta iktidar nimetleriyle donanmış maddi dünya, diğer tarafta ise toplumu konsolide eden manevi değerler… Bir kaldıraç gibi hareket eden bu düzeneğin dayanma noktası, inançtır.
Yani mübarek Ramazan bayramının bir ucunda inancın gereğini, diğer ucunda tatilin gereğini yaşamak, tam olarak iktidar dengesidir.
'Nerede o eski bayramlar!' diye hayıflanmak da bu dengenin gereğidir.
Ben artık ne böyle rüşvet gibi verilmiş tatillere itibar ediyorum ne de böyle sahte bayram kutlamalarına. Bu dolaşımın dışında kalmaya özen gösteriyorum.
Halkın kendi iradesiyle kutladığı bayramlarda ve bir kemik parçası gibi önümüze atılmamış tatillerde buluşmak dileğiyle.