Eser kalmamış!

’“Deniz Feneri e.v’” gibi ’“hırsızlık’” parası, bazılarının hamurlarında Devlet Bankalarından alınan usulsüz krediler, bazılarının hamurlarında Belediye parası, bazılarının hamurlarında da dış istihbarat örgütlerinin parası bulunan yandaş medyanın çok üstün ve acımasız propaganda güçleri var.
Sanki bunlar, ’“halkı doğru bilgilendirme’” görevi olan basın organı değiller de, Faşist Hitler Almanya’’sının birer propaganda elemanları gibiler.
Gerçek demokrasinin yanından bile geçmemiş cemaat ve tarikat yetiştirmeleri, 28 Şubat kararları hakkında Türk Milletini o kadar yanlış yönlendirdiler ki, herkesin kafası karmakarışık oldu.
Başbakan Erdoğan Almanya’’dan dönüşünde, ’“28 Şubattan eser kalmadı’” dedi ve bu tür işlerin içinde olanları ’“vatana ihanetle’” suçladı!..
28 Şubat Kararlarını hiç okumayan kişilerin bu konuda söz söylemeleri kadar aptalca bir iş olamaz.
Daha önce ’“28 Şubat Gerçeği’” isimle iki yazı yazmıştım. İsteyen o yazıyı bulup okur, isteyene tekrar gönderirim. 28 Şubat olayını bir daha beraberce inceleyelim;
28 Şubat’’ı kararları ve uygulamaları olarak iki bölümde incelemek gerekir;

*28 Şubat Kararları;
Bu kararlar Anayasal bir kurum olan ’“Milli Güvenlik Kurulunda’” alınmıştır. Bu kurul Türkiye’’nin ’“Güvenlik’” konusunda ki en üst kuruludur. Kararlara kuruldakilerin tamamı katılmış ve imza koymuşlardır. Bu kurulda, katılanlardan herhangi birine zorla bir şey yaptırılmaz. Kararlara inanmadığı halde imza koyan varsa, o kişi zaten adam değildir, olsa olsa ödlek ve zavallı biridir.
28 Şubat kararlarına imza koyup, Bakanlar Kurulunda uygulama kararı alanlardan bazıları şunlardır;
Başbakan Necmettin Erbakan(Vefat Etti)
Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller(Tayyip Bey’’in ekonomik danışmanı ve ömründe bir defa bile alnı secdeye varmamış, günümüzün modern İslamcısı!..)
Abdullah Gül(11. Cumhurbaşkanı, Başbakan Erdoğan’’ın, ’“bu tür işlerin içinde olduğu için vatana ihanetle’” suçladığı kişi)
18 maddede ifade edilen 28 Şubat kararlarının özü;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına, Cumhuriyetimizin temel değerleri olan demokrasiye, laikliğe, sosyal hukuk devletine yani pozitif hukuka, üniter yapıya ve ulus devlete sahip çıkmak,
yine Anayasamızın 174.maddesi ve 677 sayılı yasaya göre kurulmaları, çalışmaları yasaklanmış olan tarikatlara-cemaatlere ve çocuklarımızın beyinlerini zehirleyen kaçak dini kurslara ve Türkiye’’yi
İslam Cumhuriyetine götürecek sinsi faaliyetlere karşı durmaktır. Yoksa yandaş basının uydurduğu gibi kimsenin ibadetine, inanışına karışılmamıştır. 28 Şubat kararları kutsal dinimize değil Siyasal İslam’’a, dindar insanımıza değil dinimizi siyaset ve ticaret amacıyla kullanan ’“seccade şeytanlarına’” karşı olmuştur. Bunu iddia edenler eğer ’“haysiyet sahibi’” kişiler ise bunu ispat etmek zorundadırlar.

28 Şubat Uygulamaları;
Yandaş basının, devlet düşmanı bazı köşe yazarlarının, demokrasiyi kullanmakta çok usta olan cemaat-tarikat takımının en çok dillendikleri ve tenkit etikleri konu budur.
*Askerin siyasete müdahale ederek Refahyol Hükümetini(Refah Partisi+Doğruyol Partisi) yıktığı ve milletvekili pazarları kurulduğu yalanı;
Ben, DYP’’den istifa eden ve istifaları organize eden milletvekillerinden biriydim. DYP TBMM Grubu zabıtları ve DYP Genel İdare Kurulu zabıtları şahidimizdir. İstifa eden milletvekilleri olarak bizler, Türkiye’’yi bir ’“İslam Cumhuriyetine’” götürecek bir yapıya ve Çiller’’i hırsızlıkla suçlayan Erbakan’’la, Erbakan’’ı ’“Mürteci’” diye suçlayan Çiller’’in bir araya gelmesinin Türkiye’’yi çok kötü günlere götüreceğini gördüğümüz için mücadele ettik ve Refahyol Hükümetini devirdik. Bizlere, ne siyasi ne askeri bir telkin gelmemiştir. Gelseydi o telkini, söyleyenin kafasına geçirirdik. Aksini iddia edecek kişilerle istedikleri her ortamda karşılaşmaya hazırım.

*Askerin Brifingleri;
Türkiye’’nin bürokrat yapısı bellidir. İçlerinden bir kısmı dik durmayı beceremez. Ülke meseleleri hakkında da bazılarının derin ve doğru bilgisi yoktur. Bu yapının bir kısmı, 27 Mayıs’’ı da 12 Mart’’ı da, 12 Eylül’’ü de alkışlamıştır.
Adnan Menderes ve arkadaşları asıldığında, itiraz eden bir hakim, bir hukuk profesörü, bir insan hakları savunucusu hatırlıyor musunuz?
Darbe yönetiminin koyduğu siyasi yasakların kalkmaması için çalışan siyasetçileri unuttunuz mu?
Peki, Askeri darbelerden sonra oluşturulan ’“Danışma Meclisine’” girebilmek için torpil arayan, generallerin önünde iki büklüm olan bilim adamlarını, hukukçuları, varlıklı iş adamlarını, aydınlarını hatırlıyor musunuz?
Bu brifinglere zorla götürülen veya katılmadığı için başı derde giren birini ben hatırlamıyorum. Varsa o kendi hakkını savunmaktan acizse, ben onun hakkını her zaman savunurum. Olay doğrudan ülkemizdeki demokrasi standardı ve anlayışı ile ilgilidir.

*İnsanların Fişlenmesi;
Bunu söyleyenlerin yönettiği bu günkü Türkiye’’ye bakar mısınız?Fişlenmeyen, telefonu kanunsuz olarak dinlenmeyen kimse kaldı mı? Devlet kadroları çeşitli cemaat ve tarikatların saldırısı altında. Tutukluluk hali cezaya dönüşmüş durumda. Devletin emrinde olması gereken Polisin bir kısmı kendi vatandaşlarına karşı sahte(sehven) belgeler düzenliyor. Darbeleri yapanlarla kolkola olan AKP Hükümeti, terörle mücadele eden kahramanların suçsuz olarak hapislerde tutulmalarına sessiz kalıyor.
Kimsenin karnından konuşmasına olayları saptırmasına gerek yoktur. AKP’’nin öncülüğünde tüm cemaatler, tarikatlar, Kürtçüler-bölücüler, Soros çocukları, Atatürk’’ün kurduğu Ulus Devlete ve onun Üniter yapısına savaş açmışlardır. Maalesef bu mücadelede ’“Karşı Devrim’” taraftarları çok mesafe aldılar. Cumhuriyetin kurumları birer ’“Kartondan Kaleler’” gibi dağılmak üzereler’…
Karşı devrim savunucularının aldandıkları tek konu var; ’“Türk Milletinin Atatürk’’e, demokrasiye, kadın-erkek eşitliğine, çağdaşlığa, aydınlığa olan sarsılmaz inancı.’” Bu inancı aşmak mümkün değildir.
Haziran 2011 seçimlerinde bu inancın tezahürünü beraberce göreceğiz, Başbakan Erdoğan’’ın dediği gibi Atatürk Türkiyesi’’nden eser kalmış mı, kalmamış mı?...