Eşbaşkan kükredi

'Ak Tolgalı Beylerbeyi Haykırdı: İlerle !../ Bir yaz günü geçtik Tuna'dan kafilelerle…'
Ak Tolgalı Beylerbeyi haykırır da, AK Partinin Bey'i geri durur mu ?..
Durmadı duramadı. Bağırdı, çığırdı, haykırdı ve demokrasinin tüm kurallarını yerle yeksan etti.
Eşbaşkan'a göre herkes onun dediği gibi düşünmek, konuşmak ve onun emirlerine uymak zorundaydı. Her şeyin en iyisini o bildiğine göre kim aykırı düşünüp konuşabilirdi ki?..
Nasıl olur da TÜSİAD denen, Türkiye'de ki istihdamın yaklaşık %50 sini sağlayan tesisleri bünyesinde barındıran kuruluş, Eşbaşkan'ın emriyle TBMM gündemine gelen Eğitim politikasını eleştiriyordu ? Kim ki bu TÜSİAD'çılar, Eşbaşkan onlara daha önce; 'Siz işinize bakın, biz de işimize bakalım. Siz başka işlere karışmayın, sonra karışmam ha' dememiş miydi?
Herkesin istediğini söylemesi gibi bir adet demokrasilerde var mıydı?
Eşbaşkan şimdi TÜSİAD'çılara, gördüğü yerde okkalı birer kafa atsa haksız mı olurdu yani !...
Ey TÜSİAD'çılar; Neyinize gerek sizin ballı börek, alın elinize birer kürek sanayi kurun, adam çalıştırın, üretim yapın, ihracat yapın, döviz getirin, ülkeyi büyütün, vergi verin vergi, bize para lazım yahu...
Gerisine karışmayın, siz kendinizi ne sanıyorsunuz be, sizi gidi türban düşmanları sizi !...
Anlaşılan Eşbaşkan'ın sinirleri de çok bozulmuştu.
Eşbaşkan; '28 Şubat Demokrasi tarihimize vurulmuş kara bir lekedir' diye buyurdu. Buyurmasına buyurdu ama, 28 Şubat Kararlarını alan ve bunları imzalayanların Erbakan- Gül ve zamanın Milli Eğitim Bakanı, şimdiki AKP TBMM Başkanvekili Mehmet Sağlam olduğunu unuttu, iyi mi?
Anladık, Erbakan Hoca sağlığında Eşbaşkan ve partisi için; ' Siyonistler, AKP'yi iktidara getirdiler, bunlar aynı zamanda Amerika'nın adamları' demişti ama, Gül'ün ve Sağlam'ın ne kabahatleri vardı? Bunlar gerçekten demokrasiye leke sürdüler ise, Eşbaşkan niçin birini 'kardeşim Abdullah' deyip Cumhurbaşkanı, diğerini de 'sağlam memedim' deyip TBMM Başkanvekili yaptı?
Hangisi doğruydu; Bu üçünün demokrasiye leke sürdükleri mi, yoksa Fethullah Gülen'in söylediği gibi, '28 Şubat'ın Demokrasinin gelişmesine katkıda bulunduğu' mu ?...
Eşbaşkan daha sonra, İstiklal Mahkemeleri ve Dersim İsyanı üzerinden Cumhuriyetin kurucularına verdi veriştirdi. Bu konularda devletin arşivi elinde olduğu halde, tarihi gerçekleri öğrenmek kendisi için çok daha kolay olmasına rağmen, bunların yerine devlet ve cumhuriyet düşmanlarının çarpıtmalarını, yalanlarını aktardı. Kurtuluş Savaşımız sırasında, İngiliz-Yunan Ajanlığı yapan ve bu faaliyetleri belgelenen birine, tüm Türk Milleti önünde sahip çıktı. Bu kişiye sahip çıkmanın, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuranlara karşı çıkmak olduğunu bile, bile…
Eşbaşkan Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti Başbakan'ının yapmaması gereken işleri yapıyor. Libya'dan 8 binden fazla insanı Türkiye'ye getirtip, hastanelere ve otellere yerleştiriyor. Bunlar sabah çıkıp, bütün gün eğlenip akşam yatmaya hastanelere ve otellere geri dönüyorlar. Canları sıkılırsa, doktor-hemşire demeden sıradan dayak atıyorlar.
Suriye'den, Esad yönetiminden kaçan ne kadar it-uğursuz-terörist varsa hepsini Türkiye'de topladı. Bunlar günde 3 öğün yemek yerler, bedavadan elektrik-su kullanıp, Türk Milletinin sırtından yaşarlar. Bunlara ne polis, ne de Jandarma karışabilir…
Bu işler için ödenen paralar bizlerin cebinden çıkmıyor mu? Bu milletin kıt kaynaklarını, elin teröristine harcamaya kimin ne hakkı var?...
Bu soruların cevabını Suriye Dışişleri Bakanı verdi. Bir grup Türk Gazeteciyi misafir eden Suriye'li Bakan, Eşbaşkan Erdoğan'ın Esad'dan 'Müslüman Kardeşler' adlı terör örgütünün, Mısır'da olduğu gibi seçimlere katılmasını istemiş. Esad bunu reddedince de, Türkiye ve Suriye ilişkileri bozulmuş…
Yani iki komşu ülkenin savaşacak hale gelmesinin sebebi
'Müslüman Kardeşler' Terör Örgütü imiş…
Eşbaşkan Erdoğan'ın sahip çıktığı İskilipli Atıf Hoca, İstiklal Mahkemeleri tarafından; İngiliz-Yunan Ajanı olduğu belgelenince idam edilmişti. Atıf Hoca ile birlikte hareket eden ve 'Hilafet ve Şeriat' düzeninin devamı için uğraşan,
Teali İslam Cemiyeti ve İngiliz Muhipleri(Dostları) Cemiyeti üyesi Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ise Mısır'a kaçıp, oradaki Müslüman Kardeşler Örgütüne sığınmıştı. Bu ekibin İskilipli Atıf Hocaya, Şeyhülislam Mustafa Sabriye, Menemen'de Kubilay'ın başını kesen Derviş Mehmet'e sahip çıkmalarının en önemli sebebi, kafalarının arkalarında 'Hilafet-Şeriat' özlemi duymaları ve tüm dünyada 'Terör Örgütü' olarak kabul edilen 'Müslüman Kardeşler ' örgütünün bu dava uğruna savaşmasıdır…
Defalarca yazdım:
Bu olay yeni değildir. Yakın tarihte bugün yaşadığımız sıkıntıların benzerlerini çok yaşadık.
En son Büyük Atatürk, tavrını Hilafet ve Şeriattan yana koyanlarla mücadele etmiş ve bu savaşı kazanarak, Cumhuriyeti bizlere armağan etmiştir.
Benzeri bir mücadele şimdi yaşanıyor. Görmek istemeyen gözler, anlamak istemeyen kafalar lütfen artık gerçekleri görüp, anlasınlar…
AKP, bir takım cahillerin elinde Cumhuriyet Rejimi ile kavgaya sürüklenmek istenmektedir. AKP'nin içinde bu gerçeği görecek veya 'Serdaroğlu, sen doğru söylemiyorsun, gel televizyonda milletin önünde hesaplaşalım' diyecek birini arıyorum. Var mıdır acaba, ne dersiniz?...
Not: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'na
İskilipli Atıf Hoca'nın, Şeyhülislam Mustafa Sabri'nin ve Saidi-Kürdi'nin içinde bulunduğu Teali İslam Cemiyetinin İstiklal Mahkemesinde yargılanması ile ilgili zabıtları ve suçlarını kabul ettikleri resmi evrakları lütfen aldırıp okuyunuz.
Başbakan Erdoğan'ın Salı günkü TBMM Grup toplantısındaki konuşmasını okuyunuz. Sonrada Anayasamızın ilgili maddeleri ile karşılaştırınız.
Hukuk ve görev anlayışınız neyi emrediyorsa onu yapınız, ama lütfen susmayınız…