Suriye’de 8 Aralık’ta Esad rejiminin devrilmesinden sonra, Gazze’deki savaşı unuttuk. Gazze’deki İsrail soykırımı halen devam etse de eskisi gibi yoğun bir şekilde gündemde değil artık.
2022’de patlayan Ukrayna-Rusya savaşı da 8 Ekim 2023’te Gazze-İsrail savaşı çıkınca, gündemdeki eski ağırlığını kaybetmişti.
Ukrayna savaşından önce ise 2021’de Etiyopya’da Tigray bölgesinde hükümet güçleri ile Tigray Halk Kurtuluş Cephesi arasındaki çatışmaları konuşuyorduk.
Etiyopya-Tigray öncesi; 2020’de komşumuz Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ bölgesinde çıkan ve 44 gün süren çatışmalarla yatıp kalktık.
2017’deki savaş güncesi, Filipinler'in Marawi şehrinde hükümet güçleri ile IŞİD bağlantılı Maute grubu arasında beş ay süren çatışmalardı.
2015’te bu kez; Husi isyancıları ile Yemen hükümeti arasında başlayan ve halen devam eden Yemen İç Savaşı, uluslararası arenanın önemli savaş başlığıydı.
Yemen İç Savaşı öncesi 2014’te başlayan Irak İç Savaşı, IŞİD'in Irak'ta geniş toprakları ele geçirmesiyle şiddetlenmiş ve 2017'de IŞİD'in büyük ölçüde yenilmesiyle sona ermişti.
2014’te başlayan diğer bir savaş ise Ukrayna'da Donbas bölgesinde Rusya yanlısı ayrılıkçılar ile Ukrayna hükümeti arasındaki çatışmalardı.
Son on yılda dünya genelinde, savaş ya da çatışmalarda ölenlerin sayısının en az iki milyon olduğu tahmin ediliyor… Bu rakamlara, tahrip edilen doğadaki, insan dışındaki diğer canlılar dahil değil. Son on yıla baktığımızda, savaşların ve çatışmalıların kanla yazılmış kronolojisini görüyoruz. Kaldı ki son on yıl öncesi de bundan daha iyi değildi. Ben sadece son on yıla üstün körü göz atmak istedim. İnsan türünün işlediği günahlardan 2025 yılının da muaf olmayacağını, hali hazırdaki gidişattan sezinlememek, fazla iyimserlik olur.
İronik olan; teknolojide akıl almaz bir hızla ilerliyoruz. Yapay zekâ, uzay yolculukları, genetik mühendislik... Bir zamanlar hayal dahi edilemeyen yenilikleri gerçekleştiriyoruz. Ancak bu ilerlemeyi bir uygarlık olarak anlamlandırmak mümkün mü? Daha sofistike silahlar geliştirerek, savaş alanlarını kan ve barutla dolduruyoruz. Uydu teknolojisini, sınırsız bir gözetim ve savaş aracına dönüştürüyoruz.
Her patlayan bomba, sadece insan canını değil, yeryüzündeki ekosistemlerin kalbini de paramparça ediyor. Yemen'de, yıllardır çölde hayatta kalmaya çalışan çöl tilkileri ve kuşlar da çaresizce, bu savaşların dilsiz kurbanları haline geliyor. Ukrayna'nın bereketli buğday tarlaları, tank paletleriyle çiğnenirken, sürekli göç eden kuşlar yuvalarından kovuluyor. Gazze'nin bombalanan mahallelerinde çocuklar enkaz altından can verirken, Akdeniz'in maviliği kızıllığa bürünüyor. Deniz kaplumbağalarının yuvaları, savaşın acımasız dozerlerinin altında kalıyor. Barışın sembolü binlerce yıllık zeytin ağaçları, bir saniyelik füze atışlarıyla yok oluyor. Tigray'ınormanlarının yerinde, bir zamanlar hayvanlarla dolu olan yeşil alanlar, şimdi harp meydanının enkaz yığını halinde. Afrika'nın kendine has vahşi hayatı, fillerin feryatları, patlayan silahların sesinde kaybolmuş durumda. Meksika'nın kartel savaşları, yağmur ormanlarının derinliklerini bile mahvetti.
Savaşta kullanılan füzelerden kaynaklanan ya da diğer patlamaların ekosistemde ve toprak üzerinde, onarımı yıllar sürebilecek nasıl bir hasar yarattığını biliyor musunuz? Özellikle, patlama sonrası etrafa yayılan kimyasallar ve zehirli maddelerin, atmosferden başka, toprakta yaşamını sürdüren mikroorganizmaların ve tüm canlıların ölümüne sebep olduğunu, toprağı nasıl verimsiz bir ölü toprağına dönüştürdüğünü tahayyül edebiliyor musunuz? Merak ediyorum; doğayı yakıp, yıkıp yok eden ve sürekli savaşan bir dünya, yeni nesillere ne vaat edebilir ki? Tüm bu ilerleme ne için? Daha sağlıklı ve ferah dolu bir gelecek için mi, yoksa daha etkili öldürme yolları bulmak için mi?
Her biri bir diğerinin dehşetini pekiştiren, durmaksızın devam eden savaşlar; yalnızca ülkelerin sınırlarını değil, insanlık onurunu, toplumsal yapıyı, çevremizi, geleceğimizi tehdit ediyor. Tüm bu çatışmaların, 2025 yılına kadar süreceğini öngören bir tablo, insanlığa bir uyarı değil, bir feryattır. Eğer bu yıkım durdurulmazsa, yalnızca savaşın mağdurları değil, tüm dünya yok olacaktır. Ekosistemlerin çöküşü, insanlığın açlık ve sefaletle yüzleşmesi, denizlerin kirlenmesi, ormanların yok olması; tüm bunlardan daha kötüsü ve korkutucu olanı ise insanın kendi içindeki hırsları ve açgözlülüğü sona erdirememesidir.
2025 yılı, bir dönüm noktası olabilir. Ya bu savaşlar sona erecek ve dünya; savaş kelimesinin bütün dillerde unutulduğu, hatta anlamı dahi bilinmeyen, zavallı bir sözcük haline geldiği bir cennete dönüşecek ya da yolun sonu, tüm insanlığın ve gezegenin tamamen yok olduğu bir karanlık olacaktır. Bunun için, her birimizin, barışın ne kadar değerli olduğunu, tüm canlıların ekosistemin doğal dengesi içerisinde yaşamayı hak ettiğini kavramamız gerekiyor. Şunu iyi bilmeliyiz ki doğanın ve insanlığın yok olmasına neden olan hiçbir sürecin sonunda, hiçbir zaferi kazanan olmayacaktır. Zafer, sadece barış içinde yaşama kararlılığıyla mümkündür. Savaşın bitmesi için gereken şey, sadece silahların susması değil, kalplerdeki öfkenin ve kinlerin silinmesidir. Bunu başaramazsak, dünya er ya da geç tam bir yok oluşa doğru sürüklenecektir. İnsanlığın, aklını başına almaktan ve barış içinde yaşamanın, bir seçenekten çok, zorunluluk olduğunu kabul etmekten başka çaresi yoktur…