En anlamlı cezayı halk verir!

Milyonların sevgilisi de olsa…

Bir sanatçı için…

En baba ceza…

Alkışların şaaaak diye kesilmesidir…

Dahası…

Gözden düşmesidir…

Bu millet…

Yıllarca sevdiği artistlerin filmini izlerken…

Hikayenin esas oğlanı ya da esas kızına…

Kötülük yapan bir rolün kahramanı öne çıktı mı?

(O tiplemeleri en iyi Erol Taş oynardı…)

Karanlık sinema salonu 'Yuhhh…' sesleri ile çınlardı…

Çünkü…

İçinde bi'gram fesatlık olmayan seyirci…

Sevdiği kötü kalpli adam yüzünden…

Tertemiz hayalleri yıkılmış, pavyona düşmüş o kıza…

Aslanlar gibi arka çıkardı…

Yıllar, yıllar boyu…

Böylesi sahnelerin senaryo gereği olduğunu bildiğimiz halde…

İçimiz içimize sığmaz…

Hayatta böyle mucizeler olmadığına/olamayacağına inanmak istemezdik…

Sonuçta…

İyi yürekli artistleri alkışlar…

Kötülükle beslenenleri 'Gözü kör olasıca…' diye paylardık milletçe…

Özetle…

Seyirci kadar 'mükemmel ayar çeken' yoktur!

***

Peki…

Son dört günün manşeti olmayı(!) başaran…

Şarkıcı Gülşen Çolakoğlu o 'ayarı' hak etti mi?

Fazlasıyla…

Ancak…

Sözünü ettiğimiz dersin adı…

Demir parmaklıklar arkasına atılarak…

Hürriyet'inden yoksun edilmesi olmamalı…

Asıl ders giderek alkışların cılızlaşmasıdır…

İşte, o zaman…

O yıldızların ışığı eskisi kadar parlamaz hale gelir…

Bunun yarattığı çaresizliği…

Şöhretine…

Kendi eliyle ökse vuranlar iyi bilir…

***

Şarkıcı Gülşen…

Orkestrasındaki bir müzisyen için son derece sevimsiz…

Üstelik, bi'okadar da gereksiz…

Bir 'İmam Hatipli' espri yapmaya kalktı…

Paramparça oldu…

Böyle bir vaka, bu memlekette 'derin rahatsızlıklar' yaratır…

Ama…

Gülşen'in apar topar mapushaheye atılması ise…

Daha derin yaraların…

Açılış seremonisi olarak karşımıza çıkar…

***

Sanatçı, az/biraz 'uçuk olmayı' peşinden getirebilir…

Ancak…

Kimse kimseye…

Sırf 'espri olsun' bahanesiyle…

O 'sevimsiz' ve bi'o kadar da 'rahatsız edici' cümleyi sarf edemez…

Gülüp geçen de vardır…

İçinden, 'Allah belanı versin' diyen de…

Derse…

Sanatçı alkışla beslenen kimliğini kendi eliyle un/ufak eder!

***

Gülşen'in ailesi…

Karadenizli'ydi…

İstanbul Fatih'e gelmişlerdi yıllar önce…

Sesinin güzelliğini keşfettiğinde…

Kendini…

Üniversitenin Türk Müziği bölümünde buldu ama mezun olamadı…

Uzak Doğu dövüş sporlarına meraklıydı…

Karete'de siyah kuşak sahibi oldu…

Şarkıcılığa barlarda başladı ama 'kendisini dinletmeyi' başardı…

Çok yetenekliydi…

Arkadaşlarına şahane şarkılar yazdı…

YouTube'da en çok izlenen Türk şarkıcı oldu…

Tek bir video klibi ile…

200 milyonun üzerinde izlenen ilk Türk şarkıcısı unvanı var…

Bugüne kadar…

Altı kez Altın Kelebek…

Dokuz kez de Kral Türkiye Müzik Ödülü'nü havaya kaldıran tek sanatçı…

Altı yıl önce besteci Ozan Çolakoğlu ile hayatını birleştirdi…

5 yaşında çocuk annesi aynı zamanda…

***

Bunca hayran…

Bunca alkış…

Bunca ödül…

Yazık değil mi, yılların emeğine?

***

Bitiriyoruz…

Bir zamanlar tanınmış, başarılı bir TV sunucusu vardı…

Adı, Güner Ümit'ti…

Star TV'de…

'Süper Turnike' programı O'ndan sorulurdu…

Bir akşam canlı yayında…

Alevi vatandaşları çok üzen bir laf etti…

Herkes dondu, kaldı…

Yaptığı gaf öylesine büyüktü ki…

Program yayından kaldırıldı…

Sunucu Güner Ümit, bi'daha ekranlara çıkamadı…

O günden bugüne 28 yıl geçti…

Hala…

Hiçbir yerde o sunucunun adını göremezsiniz…

Çünkü…

Cezayı halk kesmişti ve sonuç perişanlıktı…

Nokta…

Sonsöz: 'Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur… Düşmem dersin, düşersin… Şaşmam dersin, şaşarsın… Öldüm der durur, yine de yaşarsın… / Hz. Mevlana…)