'Elveda hayat!'

Hayatı ters köşe yapmak bir piyangodur!

Karşılığı...

Boş bedeller bile olsa...

Bir mucizedir her beklenti...

Filmin son karesinde 'The End' yazsa bile...

Nemli gözlerle...

Hayat direği çökmek üzere olan...

Melek bakışlı talihsiz kızın son dileği...

Sizi paramparça eder...

Yaşadığınız travma...

Yutkunmanızı bile engeller...

İşte...

Tam da o sırada farkına varırsanız...

En geç yarım saat sonra neyle sarsılacağınızı...

'Hayat'a Allahaısmarladık' demeye hazırlanan...

O canınız kadar sevdiğiniz gencecik kızın...

Nemli gözlerini sizden kaçırmaya çalışsa bile...

Bilirsiniz ki...

Veda vakti gelmiştir...

***

Çeşme Belediye Başkanı Lal Denizli...

Belki de...

32 yaşına kadar hiç yaşamadığı bir acıyı tatmak zorunda kaldı...

Kelimeler boğazında düğümlendi...

Konuşamadı...

Kadere isyan etti ama içindeki acıyı bi'türlü soğutamadı...

Saat gibi işleyen bir genç kızın kalbinin...

Son 'tik-tak'larını...

Hisseder gibiydi...

Acının dibe vurduğu dakikalarda...

Neler yaşadıysa...

Ömrünün son dakikalarında bile...

Gözlerinin içi gülen 'Damla'nın elini bırakmadı!

'Kalpten kalbe bir yol vardır' dedirten türden...

Bir 'abla – kardeş' muhabbetinin...

Son dakikalarını...

Çeşme'nin genç reisi Lal Denizli...

Ağlayarak yazdı...

Söz...

Çeşme Belediye Başkanı Lal Denizli'de...

***

'31 Mart günü saat 16.55'te tanıştım Damla'yla... Saati hatırlıyorum; çünkü sandıkların kapanmasına beş dakika kalmıştı... Dalyan'daki 20'nci sandık görevlilerine teşekkür edeceğim ama ilk kata çıkarken bir el kolumu tuttu:

'Kızım sizinle tanışmak istiyor, gelir misiniz?'

'Abla'cığım; sandıklar kapanmadan gitmem lazım sınıflara...'

Gözlerini, gözlerimin içine dikmişti; bi'solukta kalbinin sesini aktardı:

'Kızım hasta, o gelemedi, bu nedenle sizi rahatsız ettim'...

Kızına doğru yürümeye başladık...

Damla, bir gün öncesinde kemoterapi almıştı...

Çok yorgun görünüyordu...

Kuş gibi oturuyordu sandalyenin üzerinde...

Gülen gözleriyle...

'Sizin için geldim...' dedi...

Saatler 16.15'i gösterirken...

Ailesine demiş ki, en saf haliyle:

'Oy vereceğim Lal abla'ya...'

O gün seçimin gerginliği hiç peşimi bırakmamıştı...

Damla'yı görünce yere çöktüm...

Başımı dizlerine koydum...

O da eliyle saçlarımı karıştırıyordu...

İçimden gelmişti...

Damla'nın gözlerinin içine bakarken...

Dökülüverdi o cümle kendiliğinden:

'Umudumsun, Damla... Bu seçimi kazanacağım; artık sıra sende...'

***

Seçimi kazanmıştım...

Teşekkür ziyaretleri için Dalyan'a gitmiştim...

Kahvede otururken bu hikayeyi anlatıyordum...

Birden...

Arkamdan bir ses geldi:

'Başkanım, o benim kızım...'

Damla'nın annesi Gülcan Abla'yı fark etmemiştim...

Hemen eve gittik...

Damla beni görünce nasıl sevindi; anlatamam...

O öğlen saatlerinde...

Hayatımın en güzel...

En anlamlı sohbetini Damla'yla yaptık...

Gözlerinin içi gülüyordu...

Neş'eliydi...

Hayata ve yazgısına şükrediyordu...

***

Kaç yaşında olursanız olun...

Öğrenmenin yaşı yok!

Nitekim...

Resim yapmanın...

Hayatta en sevdiği uğraş olduğunu Damla'dan öğrendim...

Öğle yetenekliydi ki!

Sonra...

Gönlünün ne kadar zengin olduğunu hatırlattı...

Duvardaki bir tablosunu bana hediye etti...

***

Hayatla sarmaş dolaş olmuş her hikayenin...

Bir sonu vardır...

Takılmıştır hayatınıza...

Kaçamazsınız...

O'nun adı ise 'kader'dir!

***

Yarabbi; zaman nasıl da akıp gidiyordu!

Damla'nın...

Tıp diliyle değerleri bozulmaya başlamıştı...

Hastaneye gitmeler sıklaştı...

Kurban Bayramı geldi...

Sevgili Damla'nın kan ihtiyacını paylaştık...

Sonra atladık hastaneye yanına gittik...

Onca ağrısına rağmen...

Adeta meydan okuyordu hastalığına...

Her zamanki gibi kocaman bir gülümsemeyle karşıladı bizi...

Ve ilk cümlesi, 'Teşekkür ederim...' oldu...

***

İki buçuk aylık maceramızı bir cümleyle özetlemem gerekirse bu kesinlikle 'Teşekkür ederim' olurdu... Sadece kendimize değil, her işlem sonrası hemşirelerine, doktorlarına, annesine, tüm ailesine... Ziyaretten iki gün sonra Damla biraz daha kötüleşti. Gece vakti atladık yine yanına gittik. Gülümseyerek birbirimize baktık. En sıkıntılı olduğu gecesini sabaha bağlarken konuşacak nefesi yoktu ama doktoru içeri girince 'Nasılsın doktorum?' diye soruyordu...

Çünkü o öyle bir ruhtu...

***

Bazen...

Uyanık kalması için koşuşturmamız gerektiğinde...

En sevdiği şeylerden biri olan İngilizce konuşmayı denedim...

Gözleri kocaman açıldı, o halsizliğine rağmen...

Müthiş cümlelerle, şahane bir aksanla karşılık verdi her soruma...

Damla hastalığı nedeniyle açık öğretimden mezun olmuş...

İngilizce'yi evde kendi çabalarıyla öğrenmişti...

***

O gece biz Damla'yla ilk ve son 12 saatimizi geçirdik...

Uyku ve uyanıklık arasında gidip gelirken...

Birden kocaman açtı gözlerini ve dileğini seslendirdi:

'Resim yapmak istiyorum...'

Bir kağıt ve kalemle...

Aklından geçeni kağıda dökememe ihtimali yoktu...

Nefes alırken çok zorlanıyordu ama...

Aşk'la resim yapabiliyordu...

Defteri tuttum; o çizdi...

Bitirdiğinde...

Son eserini...

Benim için imzaladı...

O resim...

Sir hazineydi benim içim...

***

Damla'nın son günleri olduğunu biliyordum ama...

Bir yanım 'İyileşecek; merak etme...' diyordu...

Önceki gün öğlen 12.00'de...

Annesinden yoğun bakıma alınacağı bilgisi geldi...

Fırladık yola...

Yetişemedim, almışlardı O'nu içeri...

***

Damla, O'nu sevdiğimi bilerek gitti biliyorum...

Hayat bizi geç birleştirdi ve erken ayırdı belki ama...

Aramızdaki bağın ne kadar güçlü olacağını...

O'nu gördüğüm an anlamıştım...

Zaten öyle de oldu!

***

Teşekkür ederim Damla...

Kısacık ömrüne...

Onca sıkıntına...

O güzel gülümsemeni sığdırıp...

Herkesin yüzünde güller açtırdığın için...

Bana hep gülen gözlerinle baktığın için...

Şimdi hatırlıyorum da...

İngilizce bana, 'Sen benim motivasyonumsun' demiştin...

Bilir misin ki...

Asıl sen benim motivasyonum oldun...

***

Şimdi sorumluluğum 'iki kişilik oldu' küçük hanım...

Çeşme'mizi...

'Düşler Şehri'ne dönüştürmek için...

Daha da çok çalışmak zorundayım, biliyorum...

***

Bu yazıyı bi'daha çıkamayacağını bildiğim ve...

Seni sadece 20 dakikayla kaçırdığım...

Yoğun bakımın kapısında yazıyorum; en çok da bu koyuyor; emin ol...

Seni çok sevdim umudum, hep de sevmeye devam edeceğim...

Hayatım boyunca tanıdığım en güçlü insanlardan birisin...

İyi ki, hayatımdan geçtin...

Benim savaşçı, güzel kızım Damla...

***

Bitiriyoruz...

İzmir'in güzel Çeşme'si...

142 yıl önce belediye oldu...

Önemlidir...

Çünkü...

Lal Denizli...

Bir buçuk asırlık geçmişin ilk 'kadın belediye başkanı' olarak...

Tarihe geçiyor...

Hangi kent, hangi ilçe, hangi belde olursa olsun...

Reis kim seçilmişse...

İz bırakmak...

Vatandaşının arzularını, isteklerini, tercihlerini...

Bilmenin ötesinde...

Yerine getirmek için o koltukta görev yapar...

Yetmez...

Kentinde...

'Reis'im... ya da Başkan'ım...'

Diye içten seslenişin...

Hazzını yaşamak hakkıdır...

Hem de...

O hemşehrisinin yaşı kaç olursa olsun...

Vardır bir kerameti...

İnsanları mutlu etmek...

Zor değil...

Üstelik...

Bu fani dünyaya veda etmeye çeyrek kala bile...

Güzel Damla'nın mekanı Cennet olsun...

Yüce bir kalbin sahibesi Lal Başkan'a da...

Helal olsun...

Hamiş: '31 Mart saat 16.55'te tanıştım Damla'yla...

O günden beri umut kaynağım oldu... Onun desteğiyle seçimleri kazandım, ancak O'nun umudu artık bizimle değil... / Lal Denizli – Çeşme Belediye Başkanı...'

Sonsöz: 'Popülizmden uzak durun, genel siyasete karışmayın... Belediye başkanları herkese eşit mesafede olursa sonuç alırız' / CHP Lideri Özgür Özel'den belediye başkanlarına...