Elveda cennet

Ölmemek için direniyoruz. Ne kadar kaldıysak artık! Gökyüzüne bakamıyoruz. Göğün mavisi yeryüzünün rengini yansıtıyor. Kan kırmızısı. Toprağa dönük yüzümüz. Korkudan tir tir titriyoruz. Sıra ne zaman bize gelecek. Yok oluş salgını başlamış ne zamandır. Bebeler, çocuklar, kadınlar ve güçsüzler. Kıyım kıyım kıyılıyor insanlar. Döneceğimiz bir yön kaldı mı? Herkes birbirine soruyor. Sormaya cesaret edemeyenler anlamsızca birbirlerine bakıyorlar. Son buzul çağının son demlerini yaşıyoruz belki de. Epeydir iyice ısınmıştı iklimler, sular. Bu çağın sonunda umudumuzu yeşertecek tek bir ümid kalıyor geriye. Yeni bir buzul çağının başlangıcı... Zira, doğayla savaşmak zorunda kalan insanlık, kendi aralarındaki savaşlardan vazgeçer.

Bundan böyle, cennetin kapıları herkese kapalı. Çünkü, iyiye dair ne varsa dünde kaldı, çoktan tükettik. Faziletli insan olmanın erdemleri yerle yeksan. Merhamet göstermek, başkalarına yardım etmek, kimseye kötülük yapmamak iyi insan sayılmaya yetmiyor. Gözümüzün önünde, yanı başımızda, dijital platformlardan, televizyonlardan seyrettiğimiz ekranlarda, gazete sayfalarında ellerimize, yüzümüze cesetlerin kanları sıçrarken; bizler bütün bu acıları görmemizlikten ve duymamazlıktan gelirken; iki yüzlülüğün pespayeliğine bulanmış, hiç bir şey olmamış gibi günlük hayatlarımıza devam ederken ve masumiyetimizi çoktan yitirmişken iyi taklidi yaparak ne kendimizi ne de Tanrı'yı kandıramayız...

Modern zamanın çoğu insanı epeydir tek bir amaç uğruna yaşıyor; 'ölünce cennete gitmek, öteki dünyada mutlu sona ve bütün isteklerine kavuşmak'. Oysa ilk çağlarda yaşayan insanlar daha gerçekçiydi. Bildikleri ve amaç edindikleri tek şey; doğadaki zorlukları aşmak için gruplar halinde ve dayanışma içerisinde yaşama zorunluluğu. Bu yüzden yiyeceklerini ve sahip oldukları tüm araçları eşitçe paylaşıyorlardı. Ölmek ve öldürmek için değil, yaşamak ve yaşatmak için savaşıyorlardı... Bu dünyadaki sahici yaşamın dayattığı gerçeklerle mücadele etmekten, ölüm sonrasını düşünmeye yetecek zaman dahi bulamıyorlardı.

Günümüz insanının ise, tarih öncesinin ilk insanlarına nazaran, gerçeklerden daha kopuk, bilmediği bir öteki dünyanın hayaline sımsıkı sarılarak, maddi dünyanın gerçeklerine sırt çevirdiği görülüyor. İlkel insan, grubunun bireylerini yaşatmak ve kendi yaşamını idame ettirmek için güç birliği yaparken, modern insan komşusuna, yurttaşına, arkadaşına üstünlük sağlamak için saldırıyor, yaşam hakkını elinden alıyor, böylece kendi sonunu da hazırlıyor. Bir karşılaştırma yapın; hangi tür insan daha uygar, hangi tür insan daha insani ve hangi tür insan cenneti hak ediyor! Sorunun cevabını ilk çağ insanları diye cevaplıyorsak, öyleyse elveda cennet!