Ekonomi

EBSO'da gündem 'zirai don' ve 'faiz'!

EBSO Nisan ayı meclisinde konuşan YK Başkan Yardımcısı Hakan Ürün, yakın zamanda yaşanan zirai donlara dinlere dikkat çekerek "Zirai don felaketi tarımsal üretime adeta darbe vurmuş. Bu yaz, ceviz, kiraz, üzüm, kayısı gibi birçok meyve ciddi zarar görmüş durumda. Çiftçilerimize büyük geçmiş olsun. Umarım gereken destek verilir." dedi. Yüzde 49'a artırılan politika fazini de eleştiren Ürün "Bu oranlarla üretim adeta imkansızlaştırılıyor." dedi.

Abone Ol

Büşra ÇETİNKAYA / EGEDESONSÖZ – Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) Nisan ayı olağan meclis toplantısı İzmir Ticaret Odası meclis salonunda yapıldı.

EBSO Meclis Başkan Yardımcısı Işın Yılmaz yönetiminde gerçekleştirilen toplantıya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Hakan Ürün ve meclis üyesi sanayiciler iştirak etti.

EBSO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Hakan Ürün mecliste yaptığı konuşmada Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu’nun ev sahipliğinde 1 hafta içerisinde, ekonomik güncel konuların tartışıldığı 7 bölge toplantısının gerçekleştirildiğini ve EBSO Başkanı Ender Yorgancılar ile YK üyesi Cüneyd Temel’in de toplantılara katıldığını duyurdu.

Toplantılarda öne çıkan sorunları sıralayan Ürün, finansmana erişimde yaşanan zorlukları, zirai don felaketini ve artan girdi maliyetlerinin özellikle emek yoğun sektörlerde yol açtığı problemleri masaya yatırdıklarını ifade etti.

Ürün "Zirai don dışındaki diğer 2 konu, burada gerek bizlerin gerekse sizlerin mütemadiyen ifade ettiği ana konularımızdı. Bakın bugün yüzde 49’a artırılan politika faizi karşısında ticari kredi faiz oranı en az 10 puan artmıştır. Bunun işverene maliyeti ise yüzde 75’lere varmıştır. Bu oranlarla üretim adeta imkansızlaştırılıyor. Üstelik artan faize rağmen kredi çekmek istesek ve bu maliyete razı olsak bile istediğimiz miktarı da çekemiyoruz. Ekonomide dengeler yerine gelmediği sürece bizlerin finansman talebi devam edecektir. Şu artık görülmelidir: enflasyonla mücadele süresi uzadıkça, reel sektörün dayanıklılığı da giderek azalıyor. O nedenle, üretici ve ihracatçı nezdinde finansmana erişim ivedilikle kolaylaştırılmalı ve maliyetler makul seviyelere çekilmelidir. İkinci konu olarak öne çıkan zirai don felaketi tarımsal üretime adeta darbe vurmuş. Bu yaz, ceviz, kiraz, üzüm, kayısı gibi birçok meyve ciddi zarar görmüş durumda. Çiftçilerimize büyük geçmiş olsun. Umarım gereken destek verilir. Üçüncü konu ise hem Sayın Başkanın hem de sektör temsilcilerinin bu kürsüden defalarca dile getirdiği emek yoğun sektörlerin
rekabet gücünün olumsuz etkilenmesidir” dedi.

“İŞİN NEREYE EVRİLECEĞİ BELİRSİZ”
Ürün, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İçerde gerek tarımsal, gerekse sanayi üretiminde yaşanan sorunların bir an evvel giderilmesi, reel sektörün güçlendirilmesi Trump dönemi ile başlayan tarife savaşlarında büyük önem taşımaktadır. ABD, Çin'e uyguladığı gümrük tarifesini yüzde 145'e, Pekin de yüzde 125'e kadar çıkarmıştı. Çin hariç 75'den fazla ülke için ek tarifeler 90 gün durduruldu. Henüz işin nereye evrileceği belirsiz. Trump geri adım atıyor iddialarının yanı sıra son günlerdeki müzakere söylemlerini de Çin yalanlıyor. Hal böyleyken, rekabet halinde olduğumuz ülkelere uygulanacak %10’un üstünde kalan yüksek tarifeler bizler için bir fırsat gibi görünürken, Çin’in AB gibi ülkelere yönelik yeni pazar arayışları fiyat rekabeti açısından bizi sıkıntıya sokabilecek niteliktedir. O nedenle, Ticaret ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlıklarına burada büyük görev düşüyor. Doğru hamlelerle bizleri yönlendirmeli ve faaliyetlerimizi sürdürmeyi zorlaştıran koşulların bir an evvel iyileştirilmesi için somut adımlar atılmalıdır. Tarife savaşları sıcaklığını korurken ve yeni yatırımları ülkemize çekmek isterken; uluslararası derecelendirme kuruluşu Standart&Poor’s Türkiye'nin uzun vadeli kredi notunu 'BB-' seviyesinde tutarken, not görünümünü de "durağan" olarak teyit etti”

“ALARM ZİLLERİ ÜLKEMİZ İÇİN ÇALIYOR”
Ürün, sözlerine su konusuna değinerek şunları söyledi:

“Küresel İklim değişimi de,Türkiye’nin kuraklık haritası da daha fazla planlamayı zorunlu kılmaktadır. Özellikle içinde İzmir’in de yer aldığı şiddetli kuraklık seviyesi için verimliliğin de ötesinde acil somut adımlara ihtiyaç vardır. Doğanın yapabileceklerine karşı koyamayacağımıza göre biz insanoğluna düşen gereken önlemi almaktır. Tıpkı son günlerde yeniden tetiklenen ve bugün dahi farklı şehirlerde devam eden deprem gerçeğinde olduğu gibi. Ülkemize çok geçmiş olsun diyorum. Büyük acıları yeniden yaşamamak için dirençli kentler ve güvenli binalar inşa etmek için daha fazla geç kalmamalıyız. Uluslararası yapılan bir çalışmada, 2040 yılında Türkiye’nin su stres seviyesi kırmızı renkte yani yüksek seviyede seyredeceği öngörülmektedir. Benzer şekilde, Türkiye su yoksunluğu endeksinde de 164 ülke içinde 39. sırada yer almaktadır. Burada da yine yüksek seviyede. Yani, alarm zilleri ülkemiz için çalıyor. Bunu duymak ve gereğini yapmak zorundayız.”

“İZMİR’DE BÖYLE BİR TESİSE İHTİYAÇ VAR MI?”
Kuraklığa karşı su projeleri hakkında konuşan Ürün, “Peki, kuraklık gerçeği ortada ve yağış rejimi değişirken, kaynaklarımız tükenirken ve su tüketimi nüfustan daha hızlı artıyor iken, baraj dışında neler yapılabilir? Öncelikle suyun verimli kullanılması gerekiyor. Bakanlık tarafından açıklanan veriler de göstermektedir ki, %77 oranında suyun tüketilmesinde ilk sırayı tarım almaktadır. Bizim artık, doğru ürün ve yönteme geçmemiz şarttır. Su stresini azaltmaya karşı ikinci bir önlem, Su Ayak İzini Küçültmek (Kullanımı azaltmak, tek kullanımlık plastik şişeleri tercih etmemek vb.) Üçüncü ve asıl benim sizlere anlatmak istediğim yöntem ise, Alternatif Su Kaynaklarına Yönelmektir. Yani,deniz suyu arıtma, yağmur suyu toplama, gri su toplama,atık suyu arıtma gibi yöntemleri daha aktif kullanmaktır. İzmir’de böyle bir tesise ihtiyaç var mı? İzmir’in su kaynaklarında ilk sırayı Tahtalı Barajı alıyor ve üretimin üçte birini karşılıyor. Onu Göksu kuyuları ve Gördes Barajı izliyor. Barajların doluluk oranlarına baktığımızda ise neden alternatif kaynaklara yönelmemiz gerektiğini görüyoruz. 2024 yılında Tahtalı barajının doluluk oranının %31,2’den 2025 yılında %15,7’ye, Gördes barajının %13’den %5,6’ya gerilediğini görmekteyiz. Bu sürdürülebilir bir durum değil.

Ülke genelinde yıllık kişi başına tüketilebilir su potansiyeli 1.313 m3 civarındadır. İzmir için bu miktar, su kıtlığı seviyesinde olup, 1.000 m3 civarındadır. İzmir’in yıllık toplam su ihtiyacı: yaklaşık 250 milyon m³ Bununla birlikte, İzmir’de su kayıp kaçak oranı da %28’lerdedir. Tüm bu kaynaklar İzmir’de, sürdürülebilir alternatif yöntemleri zorunlu kılmaktadır. Şu anda mevcutların haricinde, İzmir için planlama aşamasında olan 9 yeni baraj yapımı ve Tahtalı Barajına su temini sağlayacak Derivasyon söz konusudur. İzmir’in arıtma yükünün yüzde 96’sını karşılayan ve bugün açılışı yapılan Çiğli İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi’nin 4. fazının kapasitesinin yüzde 36 artırılarak, Türkiye’nin en büyük arıtma tesisi unvanını alması çok önemlidir. Bir önemli proje de, Çeşme Deniz Suyu Arıtma Tesisi’nin planlanmış olmasıdır. Takviminde hayata geçirilmesi çok önemlidir. Bu tesis, yaz aylarında nüfusu katlanan Çeşme için geç atılmış bir adımdır. Gerçek kapasitesi için 2040 yılı öngörülüyor. Bu tür çalışmaların uzun vadeli yatırımlar gerektirdiği dikkate alınarak, şehir merkezi için benzer projelerin bugünden planlanması o nedenle çok hayatidir. İzmir gibi metropollerin denize sahip olması büyük fırsattır. Örneğin, Odamız Çevre Çalışma Grubu Üyesi de olan Prof. Dr. Nuri AZBAR hocamız tarafından İzmir için önerilen bir proje, hem atıksu arıtma tesisinden çıkan suyu, hem de gerektiğinde deniz suyunu kullanarak geri kazanım yapacak, ayrıca reject sularını değerlendiren ve tuz geri kazanımı yapan bir “entegre sistem”modeline dayanıyor. Üniversitelerden destek alarak bu tür projelerin hayata geçirilmesi büyük şehirlerimiz için son derece kritiktir”