Dünya Gıda Güvenliği Günü…

Çağrımızı baştan yazalım: İyi olun, temiz olun, adil olun!

Geçen hafta sonu ülkemizin gastronomi alanındaki en eski ve köklü kuruluşu olan Mutfak Dostları Derneği'nin düzenlediği 'Gıdanın Geleceği: Dönüşüm; Yerel Mirastan Evrensel İşbirliğine' başlıklı toplantılar serisinde ilk gün'Tohum Üretiminde Yerel Hamleler; Atalık Tohum ve Diğerleri' panelinin kolaylaştırıcısıydım. Değerli dostlarım İdaSlowFood LideriMustafa Alper Ülgen ve Reis Gıda Y.K. ÜyesiIşılay Reis Yorgunile birlikte Tohum Üretiminde Yerel Hamleler; Atalık Tohum ve Diğerleri başlıklı oturumda; yerel tohum geliştirmenin lezzet, gıda güvenliği ve ekonomiye etkilerini konuştuk.

Toplantıların 2. Gününde 'Güvenli Gıda İçin Ortak Çalışmalar' başlıklı paneli dernek başkanımız Esin Sungur yönetti. Konuşmacılar Dr.AyşegülSelışık ( BM, FAO Türkiye Temsilcisi Yrd. )veAyşin Işıkgece (Tanışık Danışmanlık Şirket Sahibi, 27. dönem T.C. Tarım ve Orman Bakan Yardımcısı) ile bendenizdim.

Ve bugün 7 Haziran Dünya Gıda Güvenliği günü… Geçen hafta İstanbul'da konuştuklarımı burada bugün yazayım:

Gıda güvenliği, konum veya sosyal statüden bağımsız olarak herkesi etkileyen küresel bir sorun. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre gıda kaynaklı hastalıklar yılda yaklaşık 600 milyon insanı etkiliyor ve dünya çapında 420.000 ölümle sonuçlanıyor.

Dünya çapında 30.000'den fazla yenilebilir bitki türü var.Biyoçeşitlilik ise yeni bir kavram değil, güncel bir krizdir. Bugün dünyadaki gıdanın neredeyse yüzde 75'i sadece 12 bitki ve 5 hayvan türünden geliyor ve bitkilerden elde edilen kalorilerin yüzde 50'si buğday, mısır ve pirinçten geliyor. Haftalık zaman ölçeğinde kritik yerel türleri ve aile yadigarı türleri kaybediyoruz. Bu biyolojik çeşitlilik kaybı gıda güvensizliğinin temel nedeni.

Gıda güvenliği, tüketicilerin sağlığına zarar vermeyen gıdaların üretimi, işlenmesi, saklanması ve tüketilmesini sağlayan önlemler ve uygulamaların toplamı ama en başta biyolojik çeşitliliği kaybederek hata ediyoruz.

Mikrobiyolojik Güvenlik açısından dünya ve ülkemiz sıkıntılı. Gıdalarda bulunan zararlı mikroorganizmaların (bakteriler, virüsler, parazitler) tüketiciye zarar vermesini önlemek için alınan önlemler bir çok ülkede yetersiz. İnsanlar Salmonella, E. coli, Listeria gibi patojenlerin kontrolü tam olarak yapılmadığı için hayatlarını kaybediyorlar.

Kimyasal Güvenlikülkemizde hepsinden önemli. Ne kadar çok haber oluyor biliyorsunuz değil mi, 'ihraç edilen şu ürün zararlı kimyasal barındırdığı için iade edildi' başlıklı... Gıdalarda bulunabilecek zararlı kimyasalların (pestisitler, ağır metaller, toksinler) seviyelerini kontrol etmek ve bunların insan sağlığına zarar vermesini önlemek gerekiyor ama biz ancak ihraç ürün geri geldiğinde anlıyoruz. İhracattan geri dönen ürünler nereye gidiyor? Tabii ki iç piyasaya!Pestisit kalıntılarını, dioksinleri, aflatoksinleri kim yiyor? Biz!

Türkiye Alerjen Yönetiminde de çok başarılı sayılamaz. Gıdalarda alerjiye neden olabilecek maddelerin (örneğin, yer fıstığı, süt, soya) varlığını kontrol etmek ve etiketleme yoluyla tüketicileri bilgilendirmek konusunda göstermelik önlemler dışında bir şey yapılabilmiş değil.

Gıdaların kaynağını ve üretim sürecini izleyebilmek ve tüketicilere doğru bilgi sağlamak da önemli ama geçen hafta sonu tartıştığımız gibi coğrafi işaret uygulamaları tam bir palavra halinde büyüdükçe büyüyor.

Sağlıklı toprak ve su yönetimi, güvenli pestisit kullanımında tam bir 'saldım çayıra' durumunda!

TAKLİT VE TAĞŞİŞ!

Bir de ülkemizin en temel dertlerinden biri olan taklit ve tağşiş sorunu var elbette.Taklit ve tağşiş, gıda sektöründe tüketicileri aldatmak ve maliyetleri düşürmek amacıyla yapılan yasa dışı ve etik olmayan uygulamalara verilen genel isim. Bu uygulamalar, tüketici sağlığını tehlikeye atıyor, adil ticareti bozuyor ve gıda güvenliğinde ciddi tehditler oluşturuyor.

Taklit, bir gıda ürününün, başka bir gıda ürünü gibi gösterilmesi veya tanıtılmasıdır. Bu genellikle, daha ucuz veya düşük kaliteli bir ürünün, daha pahalı veya yüksek kaliteli bir ürün olarak satılmasını içerir. Mesela gerçek bal yerine şeker şurubu kullanarak yapılan sahte ballar, gerçek süt ürünleri yerine bitkisel yağlar veya diğer süt olmayan maddeler kullanılarak yapılan peynir veya yoğurtlar, ünlü markaların etiketi kullanılarak üretilen sahte alkollü içecekleri sayabiliriz.

Tağşiş ise, gıda ürününün içeriğine, kaliteyi düşüren veya sağlığa zararlı maddeler eklenerek değişiklik yapılmasına verilen isim.

En çok tağşiş yapılan ürünler arasında zeytinyağı ilk sıralarda, saf zeytinyağına daha ucuz bitkisel yağlar ekleniyor aralıksız… Dana etinden yapıldığı iddia edilen şarküteri ürünlerine, bazen de hazır kıymalara daha ucuz olan tavuk veya domuz eti karıştırılıyor. Daha birçok ürün sayabiliriz böyle…

Tağşiş edilmiş gıdalar, zararlı kimyasallar veya alerjenler içerebilir, bu da ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Taklit ve tağşiş, tüketicilerin ve dürüst üreticilerin ekonomik kayıplar yaşamasına neden olur.Bu tür uygulamalar, genel gıda güvenliğini tehlikeye atar ve tüketicilerin güvenini sarsar, haksız rekabete yol açar ve dürüst üreticilerin piyasada rekabet etmesini zorlaştırır.

Bu yıl da 'Gıda Güvenliği Günü' nde bir dokun bin ah işit durumu hasıl oldu gördüğünüz gibi…

Bu nedenlerle bu güzel günü kutlayamıyoruz.

SlowFood çağrımızı yineleyelim: İyi olun, temiz olun, adil olun!