Düne kadar Galatasaraylıydım, artık…

Üç gün önce…
Egedesonsöz'de 'Van'dan İzmir'e 5 bin kişi geliyor' haberini okuyup gözüm alttaki 'okuyucu yorumları'na takılınca… Donup kalmıştım.
Önce deprem, ardından dondurucu soğuğun vurduğu mağdur insanların İzmir Valiliği eliyle kamu misafirhanelerine yerleştirilmesi, Büyükşehir Belediyesi'nin de sağladığı kimi kolaylıkları anlatan, hiç değilse 700'ünün 'şimdilik/geçici olarak' kurtarıldığını, İzmir'in Van'a kucak açtığını duyuran bir haberdi.
Evimizde bile üşürken, incecik çadırlarda buz tutmuş zeminin üzerinde titreyen o insanları, soğuktan ölen yavruyu, cumhurbaşkanından ayağı üşüdüğü için çorap isteyen o kara gözlü kız çocuğunu düşünmediğim/akla getirmediğim bir gün geçirmezken…
Haberin altına yazılmış… Sadece akıldan geçirilmekle kalmayıp yazıya dökülmüş o hisleri okuyunca, önce dehşete düşmüş, sonra derin bir kederin içinde bulmuştum kendimi, kimbilir kaçıncı kez…
'İzmir'de daha fazla Doğulu istemiyoruz' diye başlayan ilk yorum, diğer katılımcılarla şöyle devam ediyordu:
'Getirin getirin... Yarın öbür gün bu insanlar İzmir'e geldi mi bir de iş verilir, ev verilir... Kucak açan bu İzmirlileri beğenmezler… İzmir de aynı durum olsa acaba bizi kim ister... Yeter artık İzmir, İzmirliyle kalsın.'
'Eşrefpaşalı' rumuzlu bir okur, 'Açmasın kardeşim, İzmirli Vanlılara kucak açmasın. İzmir'in derdi kendine yetiyor zaten. Beş bin olacak üç yılda, en az yüz bin' diye bağırırken, kendine nedense 'demokrat' rumuzunu yakıştırmış bir başka değerli okur da 'Kimse Kusura Bakmasın ama Ben Kucak Falan Açmıyorum. Kim getirtiyorsa kendi cebinden işini, aşını karşılasın. Görün bak, Hükümetin baskısı ile hepsi belediyelere kapağı atacaklar' öngörüsünde bulunuyordu.
Bucalı bir hemşerim, öngörüyü daha ileriye götürüp 'Bakın bunların her birinin 6'şar 7'şer tane çocukları var. Bunları niçin yapıyorlar hepimiz biliyoruz, çoğalalım ülkeyi ele geçirelim. Yanlış mı düşüyorum? Ben bir İzmirli olarak kucak falan açmıyorum. Kaç İzmirliyi, İzmir askerini güney doğu insanı kucaklar'a vardırıyordu sözlerini.
Bu sözlere destek 'Yaylacıklı' yorumcudan geliyordu: 'Bucalı kardeşim ne kucaklaması? Hafta sonu çarşı iznine çıktığımızda çeşmeye kör tıpa takarlardı su içmeyelim diye. Biz çalışalım bunlar doğursun biz bakalım, nasılsa bizler salağız. Belediyelerde 1 tane İzmirli var mı, yok. Adam dün gelmiş Türkçe konuşamıyor işe girmiş. Biz de her gün on yere cv verelim. Dünyaya yanlış gelmişiz.'
Bu minvalde sürüp giden yorumlar, haberin manşetlerden düşüp alt sıralara yerleşmesinden sonra kesilmişti.
Yüce gönüllü biri, kalbinde nefret tohumu yeşermemiş bir insan evladı çıkar elbet, 'Siz ne zaman bu kadar zalim oldunuz?' diye sorar umudum da… Haber diplere doğru gerileyince gerçekleşmemişti.
Dün Beşiktaş-Galatasaray derbisine ara ara bakarken, tribünlerdeki o muhteşem gösteriyle gözlerim dolarken hatırladım zalimleri. Yaşadıkları işsizlikten, yoksulluktan, canları acıtan her dertten o coğrafyada yaşayanları sorumlu tutanları…
'Van üşüyor, acının coğrafyası olmaz' diyerek tribünleri, Van'ın plakası 65'e işaret ederek 65.dakikada harekete geçiren 'Çarşı' grubunun soyunmasını,
'Van üşüyor, biz de üşüyoruz' diyerek yaşanan drama böylesi çarpıcı mesajla dikkat çekmesini,
Maça gelen her Beşiktaşlı taraftarın önceden duyurulan kampanya gereği üzerlerine giyerek getirdikleri kışlık kıyafetleri, oracıkta soyunarak bağışlamasını…
Boğazım düğümlenerek izledim.
'Toplumun geçici bir asap bozukluğu' diye değerlendirilmeyi çoktan aşıp toplumsal kutuplaşmanın nefret atmosferinin oluştuğunu nicedir gösteren tv ekranlarındaki şaklaban konuşmacılar/sunucular, twitt'lerinden kan damlayan yerli Mussoliniler, içlerindeki nefreti kusmak için yer/bahane arayan yorum ustalarının ruhum(uz)da açtıkları gedikleri, tamir etti Çarşı.
Derbi öncesi internetten
'Acı her coğrafyada aynı acıtır, acının rengi olmaz dedik.
Kara gözlü çocuk, Yunus, omzunda bir babanın eliyle bakıyordu hayata…
Biz, henüz ölmemişken uzatalım elimizi…
Bu Pazar günü maça gelirken elin boş gelme!
Hayat getir biraz…
Yedi yaşındaki Denizler naylon çadırlarda donarak ölmesin.
Bu Pazar günü maça gelirken umut getir!
Getir ki, öğretmen Yusufların cansız bedenleri değil, emekleri taşınsın eller üstünde…
Bu Pazar günü maça gelirken cebindeki bozuk parayı tamir ettir de gel.
Kızılay'ın nezaretindeki kumbaralara sessizce düşsün kağıttan armağanın…
Bu Pazar günü maça gelirken, hava durumuna aldanma sakın!
Mevsim kış, ona göre gel…
Fazladan ceketinle, kazağınla, atkınla, berenle…
Üşüyen insanlarımız için kat kat kuşan da öyle gel…
Van'da Beşiktaş Çarşı Mahallesi
Adresimiz budur.
Bu Pazar günü maça gelirken yüreğin boş gelme Kartalım, aç kanatlarını…
Van üşümesin.' dediler ya…
Dediklerini; statta esen buz gibi rüzgara, donduran ayaza karşı tuttular, getirdikleri atkıları bereleri kazakları soyunup Van'a gitsin diye oracığa bıraktılar ya…
Nefret tohumlarının içimde yarattığı 'ne olacak bu memleketin hali' kederini/endişesini, bir kez daha dağıttılar ya…
Artık Galatasaraylı değilim, dünden itibaren Beşiktaşlıyım.
Yense de yenilse de artık Kara Kartal'ım.
Sadece Van'a değil, benim gibi kederlenenlere de hayat verdiniz; çok yaşayın çocuklar, çok!
Bu ülke de, sizin gibilerin yüzü suyu hürmetine yaşıyor ya zaten…