Dün ne oldu? Bugün neler oluyor? Yarın ne olacak?

Türkiye’yi 23 yıldır AK Parti yönetiyor...

Aralıksız iktidarda...

Çeyrek asır uzun süredir...

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın...

Önce Başbakanlık dönemi fotoğraflarına...

Bi’de bugünkü Cumhurbaşkanlık dönemi fotoğraflarına bakın...

Hayatın...

Nasıl da su gibi akıp gittiğinin açık kanıtıdır o fotolar!

Mesela...

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan...

Başbakan koltuğuna oturduğunda...

Takvimler 14 Mart 2003’ü gösteriyordu...

Ve...

PKK’nın “bebek katili” lideri Öcalan...

Dört yıldır İmralı’da cezasını çekiyordu...

Sonra Cumhurbaşkanlığı geldi...

O süreç hala sürüyor...

2003 ile 2024 arasındaki fotoğraflar...

Zaman Tüneli’nden geçiş sürecinin birer kanıtı...

O süreç hala sürüyor...

***

Belli bir yaşın üstünde olanlar...

Şarkılardaki gibi...

“Nasıl geçti bu yıllar?” demekten kendilerini alamıyor...

Mesela...

Sayın Erdoğan, başbakan olduğunda...

Dünyaya gelenler yavrular...

Bugün 22 yaşını sürüyor...

Tanıdıkları tek lider Recep Tayyip Erdoğan...

Küçümsenmeyecek süredir...

Ve dahi tarihi bir olaydır!

***

Peki, Sayın Erdoğan bir dönem deha...

Cumhurbaşkanı olarak görev yapmak isterse n’olacak?

Bu sorunun cevabını...

Ana Muhalefet liderinde...

Özgür Özel, diyor ki:

“Anayasa iki dönem diyor, yani beş yıl normal akışıyla biterse bir daha aday olması mümkün değil... İkinci dönemi olduğu için Meclisi kendi feshetse de bir daha aday olamaz... Ancak meclis seçime karar verirse, Anayasa’nın 116’ıncı Maddesi, bir sefere mahsus aday olabilir diyor... Meclis kararı alma girişimi olursa AK Parti artı MHP’nin 330 civarında oyu var, ama 360 oy gerekiyor. Yani yapamıyorlar... Bunun için bize gelmeleri gerekiyor...”

***

Ne var ki...

Bu hesaplar yapılırken...

DEM’in “57” milletvekili olduğunu unutmamak gerekir...

İşte...

“Öcalan gelsin DEM Parti’nin Grup toplantısında konuşsun!”

Fikri bu noktadan geriye doğru işliyor...

Bu nedenle de...

Yeni bir sayfa açılamıyor...

Zaten...

Özgür Özel de Erdoğan’a şöyle sesleniyor:

“Seçim zamanında yapılırsa zaten aday olamaz... Aday olmak istiyorsa üç ay kala bize gelmesin... Son tarih Kasım 2025...”

***

Aslında Türkiye’ye şu mesaj verilmek isteniyor:

“Şubat 1999'da Kenya'nın başkenti Nairobi'de yakalanan Öcalan'ın Türkiye'ye getirildiği sırada (Ben ülkemi severim. Annem de Türk'tü. Bir hizmet imkanım olursa yaparım...) demişti... Vatandaş da haklı olarak soruyor: “Bakalım, dağdaki örgüt buna katılır mı?”

Bunlar “karışık, kuruşuk” işler!

Ama en çok da...

Şehit ailelerinin tansiyonu hep zirvede...

Yıllardır...

Evlatlarının mezarını gözyaşlarıyla sulayan...

O ana-babaların yüzüne...

“Terörist başı gelsin Meclis’te konuşsun...” diyenler...

Nasıl bakacak?

Devlet Baba, “Affettim” dese bile...

Kınalı kuzuları şehit olanlar...

Helallik verir mi bu projeye?

***

Kimileri...

İmralı Cezaevi'nde cezasını çeken bebek katili için...

Şöyle diyor:

“Dirayet ve kararlılık gösterirse, Umut Hakkı'nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın...”

Bu millet, buna ne der?

***

Bu arada...

“Apo gelsin; Meclis’te konuşsun!..”

Rüzgarını eliyle itenler var...

Mesela...

Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan...

Bundan sonra AK Parti’yle bir ittifak içinde yer almayacaklarını söyledi ve...

Noktayı koydu: Öcalan’ın serbest bırakılmasına şiddetle karşıyız...”

***

...Ve cevabı olmayan bir soru daha:

“Öcalan’a Umut Hakkı Gazi Meclis’e gelirse ne olur?”

Sakarya bağımsız milletvekili Ümit Dikbayır’ın yorumu:

“Öcalan’ın kürsüde konuşması, meclise girmesi için önce benim cesedimi çiğnemeleri lazım!”

***

Sonsöz, üç gün öncesinden...

Terörist başı konusunda...

Sayın Cumhurbaşkanı son olarak şunları söyledi:

“Açık konuşmamız gerekirse karşımızdaki tablo çok da umutlu olmamıza izin vermiyor... Silahları gömdüğünüz anda önünüz açılır ama bombalara devam ederseniz devletin eli omzunuzda olur...”

***

Bitiriyoruz...

Ömrünün yarım asrını politikayla iç içe yaşayan...

Değerli büyüğüm Bülent Baratalı'ya sordum:

“MHP Lideri Devlet Bahçeli, neden Abdullah Öcalan'a, örgütü lağvetmesi koşuluyla, (Umut hakkı için başvurması ve TBMM'de DEM Parti Grup Toplantısı'nda konuşması) için ısrar ediyor? Böylesi milli ve hassas mevzular için önce TBMM’de ciddi ciddi tartışmaların yapılması gerekmiyor mu?

İşte, sayın Bülent Baratalı'nın hassas yorumu:

AK Parti, 2002’de iktidara geldikten sonra, terörle mücadele yerine, terör ile müzakereye dönüşünce bu hale geldik... Oslo müzakerelerini hatırlayalım... Devletin memurları siyasetten aldıkları talimatla PKK ile aynı masada terörü nasıl bitirilir diye müzakereye başladılar... O görüşmeler sürerken Diyarbakır’da kışla içindeki bayrağımız teröristlerce indirildi... Kışlanın komutanı hiç bir şey yapamadı... Çünkü yetki valiliklere verilmişti ve siyaseten de vali parmağını kımıldatamadı... Sınırlarımızdan geçen PKK’lılar askerlerimize nanik yaptılar... Çünkü; siyaset “Ses çıkarmayın!” demişti... PKK bu müzakere sürecinde güçlendi; yurt içinde yapılandı, inşa ve ikmal faaliyetlerini tamamladı... Asker alma şubeleri vasıtayla dağ kadrosunu güçlendirdi... Güneydoğu’da hendekler kazıldı; kent meydanlarında silahlar dağıtıldı ve barikatlar güçlendirildi... O sırada Dolmabahçe Sarayı’nda müzakereler devam ediyordu... Diyarbakır Meydanı’nda Apo’nun mektubu okundu... Siyasetçiler, Şivan Perwer’in seslendirdiği dağdaki ölen eşkıyaya yazılı ağıtı (megri megri) gözyaşları eşliğinde dinlediler... Çadır mahkemeleri kuruldu... Yargı seyyar mahkemelerde sözüm ona yargılama yaptı... Dağdan gerilla kıyafetleriyle gelen teröristler neredeyse bando ile karşılandılar... Halkı selamladılar, otobüslerin arkasında kilometrelerce araç kuyruğu oluştu... Mahkemede nedamet (pişmanlık) getirmediler... Şemdin Sakık, Ergerekon Davaları’nda gizli tanık yapıldı... Sınırımızdan geçen kuvvetlere “damaklarına uygun” yemekler ikram edildi milletin kesesinden... Müzakereler devam ediyordu... ABD, Avrupa Birliği, sözde aydınlar, liberaller ortalığı alkıştan inletiyordu... Bazı aydın ve sanatçılardan oluşan heyetler şehir şehir dolaşarak insanlarımızı ikna etmeye görevlendirilmişlerdi... Hendek savaşlarında “öfkeli çocuklar” en güzide  asker ve polisimizi şehit ediyordu... Müzakerelerden tek bir sonuç bile çıkmayınca Türk Silahlı Kuvvetleri, tekrar sınır içinde ve dışında operasyonlara başladı... Sonunda TSK’nın başarısı ve PKK’nın proje olarak sınır dışına taşınması ülkemizde PKK terör sorununu kalmamış gibi göründü...  Bu görüş çok yanlış ve tehlikeliydi... Neden? Gelişmelere bakalım... KCK (Kürdistan Toplulukları Birliği) sözleşmesini okuyalım... Öcalan’ın teorize ettiği demokratik konfederalizm (çatı örgütü) 17 Mayıs 2005 tarihinde kongregel tarafından kabul edilmişti... Amacı ne bu örgütün? Dört parçada (Türkiye, İran, Irak, Suriye) federalizme dayalı büyük Kürdistan’ı kurmak... (İçinde Ermenistan’ı da barındıran büyük Kürdistan) Lübnan’da anlaştırıldılar düşman kardeşler... Bu ütopya olarak görülmesin... Birinci parça kuruldu mu, kuruldu... Adı, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi, ikinci parça Suriye’nin kuzeyi, bizim güneyimiz... Şimdi burada İsrail, ABD, Avrupa Birliği ve İngiltere ikinci parçayı kuruyor, kurdu... Garnizon devletin devlet teşkilatı tamam... Maliyesi var, vergi topluyor... Askerlik şubeleri var, asker topluyor... Ordusu var,(ypg – pyd) PKK dünya  tarafından terör örgütü olarak tanınsa da bunlar terör örgütü olarak tanınmıyor... ABD tarafından maaşı, eğitim, malzeme, mühimmat, son derece gelişmiş silahlarla donatılmış, 100 bin kişiyi aşkın ordusu var... Şu anda da Halep’te hava alanları var... İşin tuhafı bu “garnizon devlet”in kurulduğu herkes tarafından kabul ediliyor... “Sınırlarımızda kurulmak istenen bu oluşum beka sorunumuzdur” söylemi yerlerde sürünüyor... Gelelim üçüncü parçaya... İran’dan koparılacak o parça.... Bunun için sekiz yıldır uyuyan İran PKK’sı (pejak) devreye sokuldu; eyleme geçti... Destekleri İsrail, İngiltere AB ve ABD... Bunu kuran İngiltere... Sahada gerçekleştirme görevi ABD’de... İsrail üzerine düşeni yaptı... Hamas’ı eylem yapamaz hale getirdi... Hizbullah’ı zayıflattı... Lübnan ve Güney Suriye’de taş üstüne taş bırakmadı... Kilit tamamlanıyor; hedef İran... Dördüncü parçaya gelelim: Türkiye’den koparılacak topraklar... ABD, bunu açıkça yazıyor ve söylüyor... NATO’daki subaylarımız, görev yerlerindeki komuta merkezlerinde duvarlarında Kürdistan haritasını görüyor... Şimdi Wilson ilkeleri yürüyor... 12’inci madde yürürlükte... Müthiş bir fikri takip var ABD’de... 100 yılı aşkın süredir bu ilkelerden vazgeçmiyor... Gelelim bize uzatılan havuca: Bizi şöyle ikna etmeye çalışıyorlar: “Suriye’de kurulan bu oluşumun hamisi Türkiye olsun, sizin denetiminizde olsun...” Bu söylem çok tehlikeli... İçimize FETÖ hainlerini sokan ABD değil mi? Bir örnek de Kuzey Irak’tan... Yakın zamanda nüfus sayımı yapılacak... Türk bölgelerine hemen PKK’yı konuşlandırdılar; Türk nüfusunu azaltmak için... Hatırlayalım, PKK Erbil ve Kerkük’ü işgal ettiğinde hemen nüfus ve tapu kayıtlarını yaktı... Amaç neydi? O bölgeyi Türksüzleştirmek!.. Biz ne yapıyoruz? Dizi filmlerdeki olayları izliyor ve oyalanıyoruz... Kendimize gelmemiz gerekli... İsrail, İngiltere ve binlerce mil öteden gelen ABD ile komşu olduk! “Büyük devletler ile çuvala girme; ayı ile hiç çuvala girmel!” demişti İsmet İnönü... Bize bizden başka dost yok ki... Ülke olarak şunu kabul etmemizi istiyorlar... Türkiye içindeki terör önlensin ve sınırlarımızdan 30 kilometre derinliğinde bir şerit çekelim ve bu oluşum da sizin denetiminizde olsun... Bunlara razı olun; sakin sakin yoğurdunuzu kaşıklayın... Ses çıkarmayın, tek durun... Bunlar yıllardır bu bölgede planlanıyor.. Turgut Özal zamanında bir koyup üç alacaktık ama bir bile alamadık... Aktörler değişiyor, hedef değişmiyor...  Öneri şu: Türkiye, Suriye, Irak konfederasyon oluştursun; olsun bitsin! Büyük bir devlet olun, topraklarınız çoğalsın... Sonra plebisit (bir ulusun hangi devlete bağlanmak istediğini belirtmesi için başvurulan oylama...) yapıldığında içimizde beş milyon Suriyeli var... Sonra Allah korusun bir bakmışız Güneydoğu elden gitmiş... Avrupa Birliği, İngiltere ve ABD müzakerelerinde Osmanlı hep kaybetti... Türkiye, süngüsüyle Kurtuluş Savaşı’nı kazandı ve Lozan’da müzakerelerle bugünlere geldik... Hatırlayalım; Osmanlı – Yunanistan Dimetoka Meydan Savaşı’nı biz kazanmıştık; Avrupa ile yapılan müzakerede Teselya’yı kaybettik... Girit’in elden çıkma süreci başladı... Al sana müzakere... Sayın Bahçeli, Erdoğan’ın oluru ile Öcalan’ı Gazi Meclis’e davet etti... Nasıl gelecek? Elini koyunu sallayarak mı? Demek ki, af çıkarılacak? Affı meclisin çıkarması gerekiyor... Hem de nitelikli çoğunlukla... Olur var mı, bence yok... Bu konuya değinmek bile eli yakar... Mangal gibi yürek ister... Diyelim ki, oldu... Öcalan ne diyecek, ne isteyecek? Karşılığında örgütü dağıtacak... Öcalan bunları demez, dese de tesiri olmaz... Ortadoğu’da üst akıl İsrail, İngiltere, Avrupa Birliği ve ABD artık... PKK, YPG ve PYD asla silahları bırakmaz... Zaten güçlerini silahtan alıyorlar... Ve bu güçler İran için kullanılacak... Gabar dağlarında şehit olan akrabam komando çavuş Bülent Köfter, Urla’ya bir merminin kopardığı başı olmayan naaşı ile gelmişti... Annesine yavrusunu o haliyle gösteremedik... Annesi o zamandan beri sokaklarda deli - divane dolaşıyor... Sayın Bahçeli, o anayı ikna ederse sorun yok...

Nokta...