16 milyonluk İstanbul'un 'Koca Reisi' olmak istiyordu…
Mütedeyyin bir ailenin evladıydı…
Hiç sakınmadı, inancını bir TV programında anlattı:
'Ben iyi bir Kuran eğitimi aldım… İlkokula gitmeden Kuran okuyordum... Dindar, inançlı bir ailemiz var... İlmihali ciddi anlamda ezbere sunuyor, hafız gibi okuyabiliyordum... İnancımı kendi içimde yaşatırım... Kuran'ı bize Türkçe öğretmediler… Tabii ki, Arapça okuyalım ama keşke anlamını da öğretselerdi… Belediye başkanlığımda binlerce meal dağıtmış birisiyim…'
***
Seçimlere 48 saat kalmıştı…
Beykoz'daki Hz. Yuşa Türbesi'ne gitti…
Vatandaşın bu mekanda…
Dileklerinin kabul olduğuna dair bir gelenek vardı…
Bu inancın gölgesinde dua etti…
Yaradan'a yakardı:
Allah'ım, dedi ve ekledi:
'16 milyon İstanbullu'ya mutlu bir gelecek nasip et…'
***
15 gün önce bu köşede sormuştum:
'Belediye reisleri neden yemin ederek göreve başlamıyor?'
Öyle ya…
Cumhurbaşkanları, milletvekilleri, askerler, polisler, hakimler, savcılar, avukatlar, öğretmenler, rektörler, doktorlar…
Hepsi ama hepsi…
Mesleğe başlarken…
O görevi layıkıyla yapmak adına…
Namus ve şerefleri üstüne yemin ediyorlardı ama…
Bi'tek belediye başkanlarında yemin zorunluluğu yoktu!
Ancak…
O, yemin etti…
Hem de 17 gün beklediği mazbatasına aldıktan sonra…
Üstelik halkın huzurunda…
Törensiz, mörensiz…
Dedi ki:
'Kimsenin hakkını yemedim, kimseye de hakkınızı yedirmeyeceğim... Kimsenin üşümesine, kimsenin aç kalmasına fırsat tanımayacağım… Herkese eşit hizmet edeceğim… Hiçbir insanımı, hemşehrimi ayırt etmeyeceğim… Çocuklarımın huzurunda söz veriyorum, bu şehrin çocukları benim çocuklarım olacak… Bu şehrin gençleri benim gençlerim olacak… Bu şehrin kadınlarına eşimin huzurunda söz veriyorum… Bu şehir emeğiyle, yaşamıyla, hayata katılmasıyla kadın dostu şehir olacak… Bu şehrin oy versin, vermesin her insanının yol arkadaşlığı olacağım…'
***
Bu sözlerin sahibi…
İstanbul'un yeni Başkanı CHP'li Ekrem İmamoğlu'dur…
Ellerini semaya açıp 'dua' ile başlayan…
Ve, kalpten yükselen 'yeminle' noktalanan…
Bir onurlu siyasi serüvenin baş aktörüdür…
***
Kuran'ı Kerim'in Yunus Suresi 99. Ayeti'nde şöyle der:
'Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa hepsi toptan iman ederlerdi… O halde insanları hep mümin olsunlar diye sen mi zorlayacaksın?'
İnanmak…
Yaşamanın gücüdür…
İnanç, görmediğimize inanmaktır…
Bunun ödülü ise inandığımızı görmektir…
Günah ise…
Duanın ekmeği ile doymaz…
Hz. Ömer'in bir sözü var:
'Günahtan sakınmak, tövbe ile uğraşmaktan daha kolaydır!'
***
Neden böyle bitirmek istedim?
Şundan…
İzmir Siyaseti'nin önemli figürlerinden…
AK Partili Aydın Şengül…
Koltuğunu Kerem Ali Sürekli'ye devrederken…
Duygu yüklü bir veda konuşması yaptı…
Ve şöyle dedi:
'İzmir'deki son mitinge gelenlere içim acıdı... O gariban insanların bizim üzerimizde hakları var... Allah bizi affetsin, çok fazla günahımız var…'
Günah…
'Tanrı buyruğuna karşı gelmek' ile eş değerlidir…
Acaba neden böyle demişti kıdemli siyasetçi?
Sordum, 'Benimki bir genellemeydi…' dedi ve ekledi:
'Hangimizin irili ufaklı günahı yok ki?'
Haklı…
O zaman bize düşen…
Allah'a tüm yakarmaları…
Kalpten 'Amin…' diyerek…
Noktalamak…
Sonsöz: 'İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız… / Hz. Ömer(r.a.)