Doğarken ağladı insan!

Acımasız dünyanın takvimi...

6 Mayıs 1972'yi…

(52 yıl önce dün...)

Saatler 'geceyarısını bi'tık' geçmişti

Ankara Ulucanlar Cezaevi'nin avlusuna ise…

Ürperten bir şafak serinliği hakimdi…

Başı dik darağacına yürüdüğü dakikalarda…

25 yaşının ilk basamaklarındaydı…

***

Savcı görevlilere...
'Zincirleri çözün!' emrini verdi...
Bir görevli anahtarla zinciri çözmeye çalıştı ama...
Açamıyordu...
Başka anahtar denediler yine olmadı...
Birisinin, 'Zincirleri çözmeye gerek yok, sehpaya zincirle çıksın' dediği duyuldu...
Savcı ters ters baktı:

'Bunlar efendi çocuk, prangayı çözelim!'

Acele bi'çilingir bulup getirdiler...

Deniz, zincirlerini çözen görevliye rica etti:

'Postallarımın bağını bile bağlamaya vakit bırakmadan apar topar getirdiler... Sehpada bu haliyle postallarım ayaklarımdan düşecek... Onları bağlar mısın?'

***

Deniz'e, beyaz bezden idam gömleği giydirdiler...
Gitme zamanı gelmişti...
Avukatlarına veda etti...
Çevresini acı bir gülümsemeyle süzdü...
Avludaki sehpaya doğru metin adımlarla yürüdü...

***

İdam gömleği dar, elleri arkadan bağlıydı...
Sehpaya destekle çıktı...
Sehpada üç ayaklı bir tabure vardı...
Deniz, ona da çıkıp...
İlmiği boynuna kendisi geçirmeye çalıştı...
Birden...
Gecenin karanlığını yırtan bir sesle bağırmaya başladı:

'Yaşasın Türkiye halkının bağımsızlığı...'

Görevliler telaşlandı...
Deniz'in cümlesi bitmeden...
Cellat aceleyle tabureyi altından çekti...
Genç adamın uzun boyunu cellat hesap edememişti...
Deniz'in ayakları...
Taburenin altındaki masaya çarptı...
Hemen masayı da çektiler...
Saat, 01.25'i gösteriyordu...
Göğsüne karar özetini astılar...

***

10 dakika sonra doktor nabzına baktı...
Deniz'in nabzı çarpıyordu...
Beklediler(!)...

***

15 dakika sonra tekrar nabzı kontrol ettiler...
Deniz'in nabzı durmamıştı...
Beklemeye devam ettiler(!)

***

Deniz ipin ucunda bir dal gibi...
Alaca karanlıkta ağır ağır dönüyordu...

50 dakika öyle kaldı...
02.15'te ipi kestiler...

***

Deniz Gezmiş…

Darağacında son nefesini böyle verdi…

O gün, 25 yaşının ilk basamaklarındaydı...

Öğrenci lideri ve militan olarak yaftalanmıştı…

Türkiye'de Anayasal düzeni değiştirmeye kalkışmak suçuyla…

Ölüm cezasına çarptırılmıştı…

Yaşasaydı…

Bugün, 77 yaşına girmiş olacaktı…

***

O gün…

Deniz Gezmiş'le birlikte…

Aynı suçtan…

Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan da…

Asılarak can verdiler…

Bugün…

O idamların üstünden 52 yıl geçti…

Yarım asırdan fazla, yani…

***

1980 Darbesi'nin sonu da 70'lerin kopyası gibiydi…

Darbe sonrası…

650 bin kişi gözaltına alındı…

230 bin kişi askerî mahkemelerde yargılandı…

En korkunç olaylar cezaevlerinde yaşandı…

171'i işkenceyle olmak üzere…

300 kişi mapushanelerde hayatını kaybetti…

48 kişi idam edildi…

Bir buçuk milyondan fazla vatandaş fişlendi…

***

Bu acı tablolar…

1960 Askeri Darbesi sonucu…

Cumhuriyet Tarihi'nde bir ilk olarak kayıtlara geçen…

Ve dahi...

Bir Başbakan ile iki bakanı…

Halk arasındaki ifade ile 'ipe götüren' acı infazların devamıdır…

***

Hala...

'O günleri yaşadım...' diyen kimilerine...

Kulak vermeyin!

Kimsenin canına kıymadılar...
52 yıl önce dün sabah...
Aynı zamanda...
Bir kuşağın ideallerinin 'ipe çekildiği' tarihtir; yazın bi'kenara...

***

'Yasaklamak yasaktır' dedikleri için coplandılar...
'İnsanlığın özgürleşmesi ya toptan olacak ya da olmayacak' diye bağırdıkları için poliste işkence gördüler...
Ama...
Şu slogandan asla vazgeçmediler:

'Devrim inanılmaz bir şeydir; çünkü gerçektir...'

***

Bitiriyoruz…

'27 Mayıs Darbesi'nden bu günlere...

Koca 64 yılda alınmamış dersler adına…

Bir şarkı…

Küpe olmalı tüm 'geçmişe sünger çekelim' diyenlere…

Belki de 'yapılmış tüm hataları' hatırlattığı için…

Türkiye'nin Siyaset Tarihi'ne…

'Sivil siyasete ikinci müdahale' olarak geçen…

12 Mart 1971 Muhtırası'na…

Sadece birkaç ay vardı…

Türkiye 'sisli hava' altındaydı…

Genç Cumhuriyet'in en sevilen şarkıcılarından biri…

Tartışmasız Cem Karaca'ydı...

20 yıl önce...

Aramızdan ayrılan ünlü müzisyen tabloya baktı ve…

'Bu Son Olsun…' adını taşıyan…

Müthiş bir melodiye imza attı…

Parçanın sözleri o günlerin vazgeçilmez mesajı gibiydi:

Bugün sen çok gençsin, yavrum… / Hayat ümit, neşe dolu… / Mutlu günler vaat ediyor… / Sana yıllar ömür boyu… / Ne yalnızlık ne de yalan… / Üzmesin seni… / Doğarken ağladı insan… / Bu son olsun, bu son…

70'li yıllardan bu yana…

Bu şarkıyla yaşıyoruz…

Biz 'eskiyoruz' ve 'eksiliyoruz' ama o melodi unutulmuyor!

Ne kadar garip değil mi?

Nokta'yı…

Hukukçu dostum Prof. Dr. Yusuf Erbay'ın yıllar önce kaleme aldığı...

'6 Mayıs Devrim Çiçekleri' başlıklı şiiriyle koyalım; izninizle:

'Zehirli topraklara düşmüş nadide tohumlardınız... Henüz açmamış kiraz dallarıydınız gölgeli bahçelerde... / Zemheri darında bile eğilmedi başınız, Keskin bakışlarla içtiniz siyaset çeşmesinden... / (tecrübeli köpekler havladı önünüz ardınız sıra, dönüp bakmadınız. – aldırmadığınız bu hayatın kendisiydi aslında - / başka bir hayat özlemiyle göçerken siz yenilmez delikanlılar rüyanızda ak bir deniz, dilinizde özgürlüğün türküsü / ve utancın suskunluğunu yaşarken biz korkaklar yeni karanlıklar havlıyordu yüzümüze tecrübeli köpekler sürüsü...) / Zamansız savrulan nadide tohumlardınız, ve düştüğünüz iklim zehirliydi. / Başkaldırıyı sizden öğrendi dağlar, dik durmayı sizden öğrendi selviler...'

Hamiş 1: Deniz Gezmiş'le yol arkadaşları Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan...
52 yıl önce dün sabah darağacına çıkarıldılar...
Kıymık kadar bile...
Boğazlarına dolanan Azrail'den korkmadılar...
Ama...

Bilir misiniz ki...

Onlar'ın cansız bedenlerinden korkanlar...
Üç yoldaşın yanyana gömülmesine bile izin vermedi!

Hamiş 2: 'İdealler'in ve 'İhtiraslar'ın kuşağıdır, '68'liler'...

Türkiye'nin devrimci liderlerini çıkarmak '68 Kuşağı'na nasip oldu...
Koruyucuydular... Adaletliydiler... Paylaşımcıydılar...
İstekleri, göz korkutacak şeyler değildi...
'Daha fazla özgürlük...' onlara yetiyordu...

Sonsöz: 'Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur… Düşmem dersin, düşersin… Şaşmam dersin, şaşarsın… Öldüm der durur, yine de yaşarsın… / Hz. Mevlana…'