Din için yol bir midir, değil midir?

Bugün Pazar…

Atatürk'ü bu köşede anma ve hatırlama günü…

Bir kez daha…

Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım…

***

Yıl; 1922…

Büyük Taaruz'un hemen öncesi…

Atatürk bütün komutanları toplantıya çağırır…

Arkasından ekler:

'Toplantıya hocalar da buyursun…'

Toplantı başladığında…

Din adamlarının hepsiyle ayrı ayrı selamlaşıp, hal hatır sorar…

Sonra…

Her zaman yaptığı gibi ortaya bir soru atar:

'Din için, yol bir midir, değil midir?'

Herkes birbirine bakar ve susar…

Bu derin sessizlik sürerken…

Mustafa Kemal, bu kez herkese tek tek o soruyu sormaya başlar…

Toplantıya katılanlar, ağız birliği etmiş gibi…

Aynı yanıtı verir:

'Elbette birdir!'

Ulu Önder, son yanıtı da aldıktan sonra gülümser:

'Evet, öyle olması gerekir…' der…

Ancak sözlerinin devamını şöyle getirir:

'Ama öyle değildir işte… Bakınız İstanbul Hükümeti beni idama mahkum etti ve orada bulunan dinin en büyük temsilcisi Şeyhülislam da bunu onayladı… Burada da dinimizin saygıdeğer temsilcileri var, ama onlar İstanbul Hükümeti'nin ve Şeyhülislam'ın fetvasını doğru bulmadı…'

Mustafa Kemal, durup herkesi tek tek süzdükten sonra sözlerini tamamlar:

'Bu demektir ki, din için yol bir değildir… Onun için din ve dünya işlerini birbirinden ayırmak gerekir…'

***

Bilgilerimizi tazeleyelim…

O tarihlerde…

Osmanlı Devleti'nin Şeyhülislamı Dürrüzade Abdullah Efendi, Ulusal Kurtuluş Mücadelesi'ni, Sultan'a isyan sayan bir fetva vermişti… Buna karşılık zamanın saygın din bilginlerinden Ankara Müftüsü Rifat Efendi ile Kastamonu Müftüsü Hafız Osman Nuri Efendi de, buna karşı çıkan fetvalar vermişti…

***

Bu anı, Niyazi Ahmed Banoğlu'nun 'Nükte ve Fıkralarla Atatürk' kitabından… Piyasada bulabilirseniz, okumalısınız…

Sonsöz: 'Tarihimizin en mutlu dönemi, hükümdarlarımızın halife olmadıkları zamandır… / Mustafa Kemal Atatürk…'