Karpuz…
Dünyanın en güzel yaz meyvesidir…
Yakın tarihe kadar…
Fiyatı çok makuldü…
Bizim memlekette…
Karpuz … Peynir… Ekmek…
Üçlemesi…
Kavuran yaz aylarının en lezzetli sofrasıdır…
Sonra…
Üşendik ekip biçmekten, vazgeçtik…
Bostanlar karpuza hasret kaldı…
Komşu İran…
Boşluğu kapattı…
Sonuçta…
Allah'ın karpuzunu görülmemiş etiketlerle almaya başladık…
An itibarıyla…
Büyük kentlerin zincir marketlerinde…
Karpuzun 'kilosu' 10 ila 30 TL. arasında değişiyor…
Kabuklarının bile çöpe gitmediği…
Eşeklere mama olan karpuz…
Ömründe böyle etiket taşımamıştı!
***
Çözüm ne?
Parçalayalım, satalım!
Ekonomide…
Çok geçerli bir uygulamadır…
Karpuz'a karşıdan bakıp bakıp yutkunmamak için…
Ne yaptık?
Karpuzu parçaladık ve…
Dilim dilim satmaya başladık…
Şaşkın mıyız?
Şaşkınınız…
Neden?
Çünkü, bu güzel vatanda…
Şeftaliyi taneyle…
Karpuzu, kavunu dilimle…
Salatalığı birer birer torbaya atmaya alışık değildik…
Kıymayı bile…
Fasulyeyi renklendirmek için…
10 liralık istemeye başladık…
***
Her şeyi kiloyla aldığımız…
Bereketli günlere selam çakarak…
Geçmişten bi'örnek verelim…
Örnek bizim ülkemizden değil…
Ama…
Olmayacak anlamına da gelmiyor!
***
Taaa, 33 yıl önceydi…
Takvime bakıyorsun; 1989…
Galatasaray…
UEFA Kupası için Yugoslavya ekibi Kızılyıldız'la oynayacak…
YENİ ASIR'ın…
Sınırötesi bi'maç için üç gazeteci görevlendirdiği günler…
Spor Servisi'nden Taner Baturlar…
Müthiş objektif Esat Erçetingöz…
Ve, bendeniz 'Fanatik' köşesi yazarı Karabel…
Türkiye'nin güzel günleri…
İki günlük yurtdışı görevi; cebimizde 1000 Dolar…
O tarihlerde…
Yugoslavya henüz kendi içinde dağılmamış ama…
Manzara iyi değil…
Neden iyi değil?
Müthiş bir örnek verelim…
Üç kafadar döviz bürosuna gittik…
1000 Dolar'ı verdik…
Yugoslavya'da harcamak üzere Dinar alacağız…
Veznedeki adam 1000 Doları bi'arada görünce…
Nutku tutuldu…
Yugoslavya'nın parası Dinar öylesine 'değersiz' hale gelmişti ki…
1000 Dolar karşılığı kucakladığımız Dinar destelerini…
Koyacak yer bulamadık…
Kendimize çanta(!) aldık…
Dinarları bastıra bastıra içine doldurduk…
Sonra çarşıyı gezmeye başladık…
Bir markete girdik…
Bizdeki bugünün bakkal türünün biraz daha irisi bi'yer…
Baktık…
Her şey tane ile satılıyor…
Hiç görmemişiz, hiç yaşamamışız…
Ekmek satılan standa girdiğimizde…
Müşterilerin…
Ellerinde bıçak…
Ekmekleri dilimlediklerine tanık olduk…
Kadınlar…
Evdeki kişi sayısına göre 'ekmek dilimi' alıyordu!
Oradan çıktık…
Bira içmek için bir pub'a girdiğimizde…
Enflasyonun 'ne demek olduğunu' iliklerimize kadar hissettik…
Üç adet bira ve kızarmış dandik bir patates tabağı için…
Çantaya doldurduğumuz Dinarlar'ın…
Neredeyse dörtte birini…
O pub'a bıraktık…
Gözünü sevdiğim memleketim… diye diye…
Maçın oynanacağı Rajko Mitic Stadı'na doğru yola koyulduk…
Taksiye binmeye korkuyorduk…
Ya çantadaki para biterse diye…
***
Karpuzdan yola çıktık, nerelere geldik…
Belki, canımız biraz fazla sıkıldı ama…
Gerçek bu…
Bu güzel topraklarda…
Karpuzun başkenti Adana'nın CHP'li milletvekili Orhan Sümer…
Geçen ay TBMM'den şöyle seslenmişti Türkiye'ye:
'Bir dilim karpuz 40 lira oldu… Kavun ise yarım olarak satılıyor... Ülkemiz savaş, yokluk gördü ancak yoksulluk yüzünden kapuzun dilimle satıldığı, onun da fiyatının pahalı olması nedeniyle alıcısının olmadığı bir dönem yaşamadı!'
***
Demek ki..
Güzelim karpuz artık serinletmiyor…
Fiyatıyla…
Yakıyor…
Ağlatıyor!
***
Bitiriyoruz…
İçimizi acıtan bir atasözü ile…
Her memleket için geçerlidir ama…
Gelin görün ki…
Zamanımızda hiç bi'işe yaramıyan o atasözü şudur:
'Tok, açın halinden anlamaz!'
Yani…
Para, mal gibi şeyleri elde etmiş…
Açlığını gidermiş ve bunlara doymuş olanlar…
Yoksulların çektikleri sıkıntıyı…
İçine düştükleri geçim darlığını anlamazlar…
Nokta…
Sonsöz: 'Tanesi 80 TL. olan karpuzun dilimle satılmasına belki alışacağız ama o dilimin evde kaç kişiye bölüşebileceğimizin altından kalkamayacağız… / Anonim…'