Diktatör/demokratik soyguncular

Bir insan kaç türlü kirlenir?İşinden, çalışmasından, sarf ettiği emekten dolayı insan kirlenir mi?Fabrikada çalışan işçinin üstüne bulaşan kara, o fabrikanın sahibinin işini devam ettirip kazanmak, istihdam yaratmak ve vergi vermek için harcadığı çaba onları kirletir mi?
Devamlı artan girdilere rağmen üretmek, hem ailesini hem de ülkeyi beslemek için çırpınan ve her sene varlığı eriyen, borç batağına düşen çiftçi-köylünün eline yüzüne bulaşan toz toprak onları kirletir mi?
Ya, hem nafakasını kazanmak, hem yeni ustalar yetiştirmek, hem de vergi vermek ve bu arada toplumu bir arada tutan çimento gibi olup, toplumun değerlerine sahip çıkan esnafın kirlenen tulumu, onu gerçekten kirletir mi?
Elbette ki bu insanlar kirlenmezler. Ürettikleri, yaşadıkları topluma katkı sağladıkları ve insana hizmet ettikleri için onlara bulaşan kirler bir avuç suyla yıkanır gider. Geride onuruyla ve namusuyla yaşayan insanların pırıltısı kalır..
Fakat bir insanda, ahlak kirlenmişse, vicdan kirlenmişse o kirliliği yıkayacak sabun, deterjan bulmak mümkün değildir. Bu tarz bir kirli insanla bir arada yaşayabilir misiniz, hele böyle kirli insanların yönetimde olduğu bir ülkede bulunmak ister misiniz?
Son günlerde bu yozlaşmanın ve ahlaksızlığın örneklerini çokça görmekteyiz. Önce Tunus’’ta, sonra Mısır’’da, şimdi de Libya’’da kirlenmiş yöneticilerin, haksız kazanılmış çalıntı servetleriyle birlikte düştükleri durumları tiksinerek izlemekteyiz.
Bu ahlak fakiri hırsızların hepsinin ortak noktaları vardır;
Birinci ortak nokta olarak bunlar, servetlerinin hesabını asla veremezler. Servetlerinin kaynakları sorulduğunda ya ana-babadan kalan ’“çıkınlara’” , ya çocuklarının düğünlerindeki ’“takılara’”, ya da çok akıllı işler (!) yaptıklarına bağlarlar’…
Tunus’’ta ki ülkesinden kaçan diktatörün eşi, evlenmeden önce bir kuaförde çalışıyordu. Evlendikten sonra ticari zekası birdenbire arttı, ülkesinde yapılan her ihaleden pay almaya başladı ve çok zengin oldu. Bu ahlak fakiri hırsızların, önce kendileri, sonra eşleri ve çocukları, sonra da çevreleri yakınları birdenbire çok zengin olurlar.
Örneğin bunlar içinde, önceden babalarından aldıkları harçlıkla geçinenlerden bazıları bir iki yıl içinde medya patronu olurlar, armatör olurlar, rafineri sahibi olurlar, petrol boru hattında pay sahibi olurlar, kısacık bir zaman diliminde çok zengin olurlar. Bunlar göstermelik olarak seçim yaparlar ve %90 civarında oy alırlar(!).
İkinci olarak, haksız şekilde elde ettikleri bu ’“kara servetlerine’” güvenerek, kendi halklarını ezmeye başlarlar, yani baskı zulüm işkence artarak hızlanır.
Üçüncü olarak, sabrı taşan halk bunları devirir, bu hırsızlar servetleri ile beraber kendilerini barındıracak daha büyük hırsızların yanına kaçarlar. Haram servetlerini, esaret altında yaşayabilmek için çakallara yem yaparak bu dünyadan göçüp giderler.
Bu olaylar tarih boyunca hep böyle olmuştur. Tarihe biraz meraklı olanlar yüzlerce örnek bulabilir.

Peki, gelişmiş demokrasi sahibi ülkeler de niçin bu çirkinlikler yaşanmaz?
Bunu tek sebebi vardır; Bağımsız ve tarafsız yargı..
Demokratik rejimle yönetilen ülkelerdeki siyasetçiler ne zaman yargıyla oynamaya, yargıyı emirleri altına almaya kalkarlarsa, bilin ki orada yolsuzluk, hırsızlık, sebepsiz zenginleşme birinci evresini tamamlamıştır, yani ’“demokratik hırsızlar’” yüklerini tutmuşlardır. Bunun ikinci evresi, koku çıkmasını önlemek için basını sindirme, kendi medyasını kurma, hukuku kullanarak insanları haksız yere tutuklama ve ülkede faşizan bir idareye dönüşme çabası gelir. Yanlı propagandalarla, fakir insanlara yiyecek ve kömür yardımlarıyla, örgütlü dini cemaatleri parayla veya başka sebeplerle satın alarak iktidarlarını sürdürmeye çalışırlar.
Sonunda koku halktan saklanamaz seviyeye gelince ve halkın nefretinin sandığa yansımasıyla tatlı hayat biter iktidardan, önce yargıya sonra da cezaevine giden yolculuk başlar.
Sizlere Türkiye’’nin dışındaki ülkelerde yaşanan bazı gerçek olayları anlatmaya çalıştım. Çok şükür ki bizde böyle olaylar olmaz..
Fakat uyanık olmak gerekir. Eğer bizde de iktidar, yargıya ’“Şaibeli Atamalar’” yapmaya başlar, yargıyı emri altına almaya kalkarsa bilin ki birinci evre yani ’“sebepsiz zenginleşme’” tamamlanmış demektir. Ama dedik ya bizde böyle şeyler olmaz. Çünkü biz ’“yaratılanı, yaratandan ötürü’” karşılıksız seven bir iktidara sahibiz.. Böyle bir iktidara sahip olamayanlar utansın’…