Bilindiği üzere AB'nin kuruluş hikayesi, 1951 tarihli 'Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nu kuran Paris Anlaşması ile başlar.
Bu anlaşma, Fransa ve Almanya arasında yüzyıllardır yaşanan düşmanlığı sona erdirmek…
Ve iki devlet sınırları arasında kalan kömür madenlerinin ortak yönetilmesi amacıyla hazırlanmıştır.
Fakat sonrasında diğer Avrupalı devletler (Belçika, Hollanda, Lüksemburg ve İtalya) de dahil eden bu anlaşma kapsamında,
Fransa-Almanya tarafından kömür çelik üretiminin ortak yönetilmesi ve ilerleyen süreçte ortak pazar amacıyla kurulan…
Ve tamamen ulusüstü bir yapı olarak tasarlanan 'Yüksek Otorite', bugünkü AB Komisyonu'nun temelini oluşturmuştur.
Yüksek Otorite'nin ilk başkanı olan Jean Monnet ise tarihte Avrupa adına ilk konuşan kişidir…
Bunu bir anekdotla aktarayım…
Jean Monnet görevdeyken kendisine ilk Avrupa serbest geçiş belgesi sunulur. Yüksek Otoritenin her üyesine ve personele bu belgeden verilecektir. (O günlerde Lüksemburg'dan Almanya'ya seyahat etmek, işgal otoriterlerinden izin almayı gerektiriyordu) Özel olarak tasarlanan bu belge, ona törenle sunulur ve Monnet yardımcılarından birine Fransız pasaportunu uzatmasını ister…
Şaşkınlığa düşen memurların önünde Monnet, 'Şimdi bunu yakacağız' der.
Artık bir Avrupalı olmuştur…
BÜROLAR AVRUPASI
Bugün temel AB kurumları hangileridir?…
AB Komisyonu, AB Konseyi, AB Parlamentosu ve AB Adalet Divanı…
Hemn ufak bir parantez açalım: Yaygın düşüncenin aksine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir AB Kurumu değil. Bunu da kenara not etmekte fayda var. Birliğin tek yargı organı AB Adalet Divanıdır.
Bürolar Avrupası savunucuları bu kurumlar arasında,
'söze değil icraate bakarız' görüşüyle…
Devletler ve ulusal çıkarlar siyasetine son derece mesafeli durarak…
Dolayısıyla teknokratik bir duruş sergileyerek…
Birliğin ortak çıkarlarını, Yüksek Otorite olarak kurulduğu ilk dönemlerden bu yana savunan ve…
Bugünkü adıyla 'AB Komisyonu' olarak bilinen kurumun AB'yi daha vizyoner bir görünüme kavuşturacağına ve birliği ileri taşıyacağına inanmaktadırlar.
YURTTAŞLAR AVRUPASI
Yurttaşlar Avrupası düşüncesinin köklerini 1789 Fransız devrimi sonrası dönemde bulmak mümkün.
Adından da anlaşılacağı üzere, kavram, Avrupa halkına özel bir göndermede bulunuyor.
Bu nedenle,
1814'te Avrupa parlamenter sistemine dair taslak bir plan ortada dolaşırken…
1849'da Victor Hugo, 'Avrupa Birleşik Devletleri' terimini ortaya atmış.
Yani sözün özü,
Tek bir Avrupa Devleti ve halkı…
Ve yanı sıra Avrupalı bir parlamento demek…
Dolayısıyla Yurttaşlar Avrupası savunucularının, tarihte daima 'Federal Avrupa' özlemi içerisinde olduğu söylemek mümkün.
Federal Avrupa'nın yolu ise elbet AB Parlamentosu'ndan geçiyor.
Ancak yollar çetin. Zira AB Parlamentosu bugün Avrupalı kimliğiyle değil, ulusal kimliğiyle öne çıkan parlamenterlerin (dolayısıyla siyasi partilerin) hakimiyeti altında.
Hal böyle olunca, popülist partiler rahatlıkla parlamento çatısı altında AB Projesine hışımla saldırararak etki yaratabiliyor…
JUNCKER REFORMLARI VE AB'NİN YÖNÜ
Geçtiğimiz aydan beri Avrupa medya çevrelerinde Avrupa Birliği'nin gelecek rotası üzerine daha çok yazılıp çizilmeye başladı…
Detaya inmeden bir alıntı yapmakla yetineceğim…
Misal geçtiğimiz ay, Belçikalı Le Soir gazetesi 'Vatandaşlar Avrupa'nın Kaderini Kendi Ellerine Almalı' başlıklı yazıda aynen şunları söylüyor: '… değişim için devlet başkanları beklenmemeli, çünkü her değişiklik 27 üye devletin onayını gerektiriyor. Tepeden bir şey beklemeksizin, halklar Avrupa projesine el atmalı ve devletler halkı takip etmeli. O nedenle Avrupa siyasi partileri kurmak ve ulusüstü aday listeleri hazırlamak önemli.'
İşte mevcut AB Komisyonu başkanı Juncker'in işlevsel rolü burada devreye giriyor…
Juncker'in planları arasında AB Komisyonu ve AB Konsey üyelerinin doğrudan halk tarafından seçilmesi…
Süreç içerisinde bu iki kurumun tek bir çatı altında birleştirilmesi…
AB'nin çift meclis sistemine geçirilmesi ve…
Demokrasi açığını kapatmak, halkın görüşüne daha fazla başvurmak amacıyla bu yıl her üye ülkede vatandaşla istişare mekanizmaları kurulması gibi düzenlemeler yer alıyor.
Bütün bunlar, bugün itibariyle 160 milyar euroluk bir bütçe yönetmesine rağmen, birlik vatandaşlarıyla hala etkili bir iletişim sistemi oluşturamayan AB'yi ferahlatacak adımlar…
Kuşkusuz Juncker'in etkisi zamanla daha da artacaktır…
Bugün AB ülkelerinde halklar kendi hükümetlerine ve liderlerine güven duymazken…
Eurostat verilerine göre, birlik üyelerinde AB'ye olan güven hep daha yüksektir.
Anlaşılan o ki, Juncker öncülüğünde AB, hükümetlerİn değil halkların Avrupası olma yönünde ilerliyor…