Aslında bu konuyu daha önce yazacaktım ama İstanbul Adli Tıp Kurumu’’nun Güler Zere’’nin ’“sağlık sebebiyle af kapsamında olduğu’” yönündeki kararının açıklanmasını bekledim.’¶ Bu konuda fikir beyan edecek en üst kurum kararını açıkladığına göre, rahatça konuşabiliriz.
Muhtemelen olayı biliyorsunuzdur. Güler Zere DHKP-C üyesi. Yargılanıp 1995 yılında mahkûm oluyor ve ardından cezaevinde hastalanıyor. Hastalığı, damak kanseri. Yakınlarının ifadesine göre hastalığın teşhis edilip, gerekli tedaviye başlanmasında ihmaller yaşanmış. Hapishane şartlarında gerekli tedavinin yapılamaması sebebiyle hastalık ilerliyor. Uzun ve engellemelerle dolu hukuki süreç sonrasında, TC Anayasası’’nın 104. maddesinin işletilebilmesi için gerekli rapor İstanbul Adli Tıp Kurumu tarafından veriliyor. Ardından dosya, Adalet Bakanlığı tarafından Cumhurbaşkanlığı’’na ulaştırıldı. Bundan sonrası Cumhurbaşkanı’’nın inisiyatifinde.
Devlet gözetimi ve koruması altındaki vatandaş, hakkı olan tedaviyi göremediği için, bir tür ölüm cezasına mahkûm halde sonunu bekliyor
Olaya neresinden bakarsanız bakın ikiyüzlülük, sahtekarlık kokuyor.
Kuddisi Okkır’’a yapılanlara, canhıraş bağıranları hatırlar mısınız?Devletin bekasının savunan ulusalcıların, tasfiyesi olarak ilan edilen, Ergenekon Davası sanıklarından Kuddisi Okkır’’ için konuşan yazan çizenler bu gün ne düşünüyorlar. Arşivleri açıp okuyanlar görecektir memleketin ’“onurlu yurtsever’” insanları nasıl da bir araya gelmişler ve Okkır’’ın tedavisine hastanede devam etmesi için seslerini yükseltmişlerdi.
Bu gün o insanların bazılarından çıt çıkmıyor. Çünkü Güler Zere karşı taraftan. Devleti yıkmayı amaçlayan bir terörist. O halde temel insan hakkından yararlanmasına engel olunsa bile, ses çıkarmaya gerek yok. Bu nasıl bir anlayıştır ki, sadece farklı siyasi görüşten olduğu için ölmek üzere olan insana yapılanları görmezden gelir.
Ergenekon sanığı Kuddisi Okkır’’a reva görülen muamele ne kadar yanlışsa Güler Zere’’ye yapılanlarda o kadar yanlıştır.
Benim vicdanım rahat. O gün nasıl Kuddisi Okkır’’ın yaşam hakkını savunuyorsam, bugün de Güler Zere’’nin yaşam hakkını savunuyorum. Uygun koşullarda, ihtiyacı olan tedaviden yararlanmak her iki Türk vatandaşının da hakkıydı. Ancak kamu düzeninin, şiddet kullanarak ve vatandaşlarına eziyet ederek sağlayacağına inanan anlayış, her iki vatandaşımıza da haksızlık yapmıştır.
Oysa, kendilerine ulusalcı diyen ’“zinde kuvvetler’” bugün Güler Zere’’nin de hakkını savunmalılar. Demeliler ki Güler Zere devlete karşı suç işlemiş olsa bile cezası verilmiştir. Cezası hapistir. Göz göre göre cezaevinde ölüme terk edilmek değildir.
Oysa ortalığa hakim olan derin bir sessizlik. Sırtını dönüp olup biten hiç gerçekleşmemiş gibi sıvışmak.
Güler Zere’’nin en büyük şanssızlığı, üyesi olduğu suç örgütünün, bir tıp fakültesi ile organik ve hiyerarşik ilişkisi olmaması. Eğer örgütün rahatça kendine özel kararlar çıkartabileceği bir tıp fakültesi olsaydı, şimdi hastanede tedavi görüyor olacaktı.
Eşitsizlik, sadece farklı siyasi görüşe sahip olanların kaderi değil. Ergenekon davasına bakın. Hiyerarşinin altında olanlar içerde. Hiyerarşinin üstünde olanlar ise rahat koşullarda hayatlarına devam ediyorlar. Bilemiyorum bu durum sadece bana mı tuhaf geliyor?Aynı suçtan yargılanan insanlar, içerde yatarken bu soruyu kendi kendilerine soruyorlar mıdır?
Meslektaşım Mustafa Balbay kendi kendine soruyor mudur?Ben burada, hapishanede yatarken, benimle aynı suçtan yargılananlardan bazıları, neden elde ettikleri ayrıcalıklar sayesinde daha iyi koşullara sahipler?Nasıl oluyor da insanlar, eşitsizliği zihinlerinde içselleştirebiliyorlar.
Kanunlara karşı geleyim, kanunların suç saydığı eylemlerde bulunayım ama devlet bana şefkat göstersin istiyorsanız cuntacı olacaksınız.