Devlet Cumhuriyet’inden Cumhur Cumhuriyeti’ne...

Altan Öymen'in CHP Genel Başkanlığı döneminde bir süre parti eğitmenliği de yapmıştım. İlçe ilçe üyelere belli bir program dahilinde çeşitli konularda dersler veriyorduk. Benim gibi bazı akademisyen hocalarımızın yanı sıra, eğitmenlik yapan bazı emekli öğretmen arkadaşlar da vardı.

Bir gün bu arkadaşlardan biri ders anlatırken, '28 Ekim akşamı kul olarak yatanlar, 29 Ekim sabahı yurttaş olarak uyandılar' demişti. Sembolik anlamda doğruydu ama sosyal gerçeklik açısından insan, öyle uyup uyanınca değişmez, değişemez.

Devrimler, radikal karakterlidir ve bu değişmeyi hızla yapmak isterler ama sosyal/kültürel değişimler epey zaman alırlar. Cumhuriyet de, bu değişimi, 'halka rağmen, halk için' şeklinde tanımlamıştır zaten. Değişme talebi ya da birikimi yoktu. Cumhuriyet yönetimi veya yurttaşlık talebi söz konusu değildi.

Cumhuriyet Devrimi, Osmanlı dönemi modernleşme hareketlerine göre çok daha radikaldi. Devlet ve Ordu eliyle yukarıdan aşağı bir dönüşüm hedefleniyordu ve bu resmi/radikal yönü ister istemez bazı tepkilere, direnmelere de uğruyordu.

Cumhuriyet'in soğuk yanıydı bu. Poşuyu çıkar, başını örtme, başka dil kullanma, Cemevi dahil tekkeleri kapat vb. Hele bir de Tek Parti döneminin koşulları buna eklenince Cumhuriyet ile 'cumhur' arasında soğukluk ve tepkiler artıyordu.

Nitekim 'Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir' sloganına, DP, 'Yeter söz milletin' sloganı ile karşılık vermişti. Devlet ve asker egemenliğine gösterilen bir tepkiydi bu ve karşılık da buldu.

Ordu, Cumhuriyetin sahibi ve sorumlusuydu. Bu yüzden onu tehlikede görünce ya darbe yapıyor ya da muhtıra veriyordu. Sadece Ordu değil, pek çok kuruma bu soğukluk ve üsten bakış yansıyordu.

Cumhuriyet donuk bir manzume değildir. Yaşayan ve dönüşen bir olgudur. Direnen, meydan okuyan, kendiyle hesaplaşan yönleri de vardır elbette. Daha önce de örneğini verdiğimiz gibi, Aşık Veysel'in sazını kıran da, Onu Köy Enstitülerinde eğitmen yapan da aynı Cumhuriyetin farklı uygulamalarıdır.

Merkez sağ ve İslamcı partiler daima Cumhuriyet'in baskıcı yönünü kullanmışlardır. Bazıları buna daha liberal amaçlarla başvururken, bazıları da geleneğe/eskiye dönme çağrısı olarak değerlendirmişlerdir.

Kürt ve İslamcı hareketlerin yükselmesi, Ordunun çeşitli düzeylerde tepkisi ile karşılaşırken, Cumhuriyet Mitingleri ile birlikte, Ordu ve Sivil birlikte hareket etmiştir. Bu mitingleri düzenleyenlerin bir kısmı darbe beklentisi içinde olsa da, 'ne postal ne şeriat' sloganı da aynı toplantılarda kendini gösteriyordu.

İslamcı iktidarın ard arda modernizm karşıtı hamleleri ve bunun gündelik yaşama yansıması, kurumların dönüştürülmesi, modern orta sınıflarda Cumhuriyet duyarlılığını giderek artırdı. Bu alandaki dönüşüm kendini Gezi Parkı olaylarında doruğa taşıdı. Gezi protestoları sivil ve çoğulcu idi. Hem Ordunun hem İslamcıların tahammül edemeyeceği olaylardı.

Cumhuriyet karşıtı Erdoğan'ın mutlak iktidarı ve yaptığı siyasi hamlelerin Cumhuriyet'e istemeyerek de olsa katkısı olmuştur. Bu sayede Cumhuriyetin değeri, daha geniş ve de üstelik sivil kitleler tarafından anlaşılmıştır. Son yıllarda Erdoğan sayesinde yeni bir Cumhuriyet bilinci ve duyarlılığı oluşmaya başlamıştır.

Bunu Cumhuriyet kutlamaları ve çeşitli olaylarda net olarak görmekteyiz. Böylece devlet Cumhuriyetinden, Cumhurun Cumhuriyetine geçiş için pozitif yönde bir mesafe alınmış bulunmaktadır.