Depremin arkasından

17 Ağustos 1999 Marmara depreminden bu yana 10 yıl geçti. Sabaha karşı sarsıntı ile uyanmıştım. Sabah televizyonu açtığımda gördüklerim hala zihnimde’… ’¶
Depremin uzak sarsıntısını yaşayan birisi olarak televizyondaki resimler hala zihnimde ise yaşayanların zihnindeki resimleri, sesleri ve kokuları hayal edemiyorum. Aradan 10 yıl geçmesine rağmen bedenlerde ve ruhlarda izleri devam ediyor.
Zaman unutturmaz mı ya da silmez mi?
Eğer kişi gerçek bir ölüm tehdidi, fiziksel bütünlüğünü tehdit bir olay yaşarsa ya da başka bir insanın ölümüne ya da yaralanmasına şahit olursa yoğun korku, çaresizlik ya da dehşet tepkisi verebilir. Uygun müdahale yapılmaz ise uzun yıllar etkileri devam eder. Bu duruma ’“travma sonrası stres bozukluğu’” denir. Travmalar ya insan eli ile ya da doğal afetler ve kazalarla olur. İnsan eliyle olanlar arasında savaş, fiziksel ya da cinsel saldırı, işkence sayılabilir. Doğal felaketler arasında deprem, sel ve fırtına sayılabilir.
Olayın sıcağı sıcağına korku, çaresizlik, dehşet duyguları normaldir, kişinin uykusu, normal yaşam döngüsü bozulabilir. Bu tepkiler bir ay içinde azalır. İnsan zaman içinde kendi gücüne ve desteklerine göre travmatik olayla başa çıkmayı öğrenir. Olay sonrası kişinin adalet duygularının zedelenmemesi, korunup kollanması ve sarmalanması önemlidir.
Travmatik olayın doğası ve şiddeti de tepkiyi belirler. Savaş ve ölümlerle karşılaşmak bir asker ya da sağlık personeli için ’“normal’” olarak kabul edilebilecek iken, sıradan vatandaş için bu gibi olaylar travmatiktir.
Travmanın etkisi zaman içinde azalmadığı da olabilir. Olaydan aylar sonra hala daha etkisi devam ediyorsa: Kişi rüyalarında olayı tekrar tekrar görüyorsa, olayı çağrıştıran şeyler yoğun sıkıntı uyandırıyorsa, en ufak ses veya hareket irkilme yaratıyorsa, uyku bozukluğu varsa ’“travma sonrası stres bozukluğu’” deniyor.
Bu rahatsızlık ilk önceleri savaşlardan sonra askerlerin ve halkın yakınmalarında fark edilmiş, daha sonra bir gece klübü yangınından sağ kalanların aylar sonra doktor başvurularında dikkat çekmiş ve Vietnam savaşından sonra ise önlemler ve sağaltım konusunda bilim adamları hızlanmıştır.
Sağaltımda hem ilaç hem de psikoterapi önerilir. Hastalık ortaya çıktıktan sonra hastalığın doğru tanısı koyup doğru yaklaşımda bulunmak dışında seçenek yoktur.
Asıl olan yaşamı tehdit eden olayın arkasından hastalığın gelişmesini önleyebilir miyiz?
İnsan eliyle yapılan olaylarda olayın meydana gelmesini önlemek gerekiyor. Aile içi şiddeti önlemek, işkenceyi durdurmak, trafik kazaları ile ilgili önlemleri artırmak, insanın insana saldırmasını engellemek yapılabilir. Her şeye rağmen olay meydana gelmiş ise kişiye gerekli sosyal desteğin sağlanması, korunması ve barınmasının sağlanması gerekir.
Diğer bir yöntem ise hastalığı geliştirme riski olan bireylerin tanınması ve yüksek risk grubundaki bireylere göre yöntemler geliştirilmesidir. Travma yineliyorsa, basın aracılığı ile travmatik görüntüler devam ediyorsa, insan eliyle yaratılmış bir travma ise, başka stresler de varsa, kadınsa, tek yaşıyorsa, azınlık üyesi ise, yoksul ise, daha önce ruhsal hastalık öyküsü varsa, çocukluk çağında travmaya uğradı ise, içe dönük ise risk artmaktadır.
Koruyucu önlemlerin tek bir amacı vardır: Olayla ilgili zihindeki resimlerin keskinliğini önlemek!
Sağlıcakla kalınız.