Depremde başbakanı uyandırmaya kıyamadılar iddiası!

Türkiye son 100 yılda…

Yani…

Genç Cumhuriyet'ten bugüne…

Rahatlıkla 'felaket' diyebileceğimiz…

İki korkunç deprem yaşadı

***

İlki, tarihe '1939 Erzurum Depremi' diye geçti…

Devlet'in bir numarası…

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'ydü…

Başbakan ise…

Atatürk'ün Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam'dı…

Depremin büyüklüğü o tarihte 7.2 diye ilan edildi…

26 Aralık akşamıydı…

Bir gecede 33 bin kişi hayatını kaybetti…

100 bin kişi yaralandı, 120 bin konut yerle bir oldu…

***

İkincisi, fazla geçmişte değil…

21 yıl önce…

O da tarihe '1999 Marmara Depremi' olarak geçti…

O gün, Cumhurbaşkanı makamında…

Süleyman Demirel vardı…

Başbakan ise…

DSP, ANAP ve MHP koalisyonuna liderlik yapan…

Bülent Ecevit'ti…

Takvimler 17 Ağustos'u; saatler sabaha karşı 02:58'i gösteriyordu…

Azrail, 7.4 ile geldi…

Merkez, Kocaeli Gölcük'tü…

45 saniyede!

Bölgede 300 bine yakın konut yerle bir oldu…

İzmir'de yaşayanlar bile yataklarından fırladı…

Resmi rakamlara göre, 17 bin 500 kişi hayatını kaybetti...

Resmi olmayan bilgilere göre ise…

50 bin kişi enkaz altında son nefesini vermişti…

100 bin yaralı vardı…

Beş bin kişi kaybolmuştu, bi'daha izlerine bile rastlanmadı…

Onlar da vefat hanesine yazıldı…

Türkiye tam anlamıyla travma geçirdi…

***

Bunları neden yazıyorum?

Deprem'in bu güzel ülkenin yaşamında…

Kaçınılmaz bir gerçek olduğunu bir kez daha vurgulamak için…

Hepsinden önemlisi…

Memleketimin bu can yakan 'deprem kaderi'nde…

Nereden nereye geldiğimizi gözler önüne sermek için…

***

Geldi, geçti; diyemiyoruz…

Seferihisar açıklarından İzmir'e uzanan deprem…

Bayraklı'yı yıktı…

Yarattığı tsunami ile Seferihisar'ı yuttu…

***

Peki, geçmişte derin izler bırakan iki büyük depremden…

Ne gibi dersler aldık?

Sırayla gidelim; ibretle hatırlayalım…

***

Erzurum'un, taaa 81 yıl önce…

26 Aralık gecesi yerle bir olduğunu…

Ankara öğrendiğinde, çoktan öğlen olmuştu…

30 binden fazla insan öldü…

Devlet şefkatli elini uzatana kadar çok canlar gitti…

Isınmak için yakılan ateşler…

Erzurum'un ayakta kalan binalarını bile kül etmişti…

Zamanla her şey unutuldu ama…

'İnsanlık Dersi'nden farksız bir olay hiç unutulmadı…

Erzurum Depremi'nde cezaevi büyük hasar görmüştü…

Mahkumlar açıkta kaldı…

Sabıkasında adam öldürme, gasp ve hırsızlık suçları olan mahkumlara…

Ne kadar güvenebilirsiniz?

Ama…

Dönemin Erzincan Cumhuriyet Savcısı İzzet Akçal

Hem inandı hem de güvendi…

Mahkumları topladı ve onlara şöyle seslendi:

'Şimdi sizi kurtarma çalışmalarına katılmanız için serbest bırakacağım… Ancak bir koşulum var; hiç biriniz kaçmayacaksınız... Canla başla çalışacaksınız... İşimiz bitince cezaevine döneceksiniz…'

Nitekim…

Mahkumlar her sabah…

Depremin yaralarını sarmak için serbest kaldı…

Akşam yeniden demir parmaklıklar arkasına döndü…

O savcı, her akşam bizzat sayım yaptı…

Erzurum'a giden Cumhurbaşkanı İsmet İnönü de…

Bu özverili çalışmaya tanık oldu…

***

Bu ülkenin tarihi bunları unutmadı; bir bir yazdı!

***

17 Ağustos Depremi, bu ülkenin bağrını çıra gibi yaktı…

Devlet Baba…

Yüzyılın en büyük depremine hazırlıksız yakalandı…

Öylesine büyük bir basiretsizlik yaşandı ki…

Ankara uzun süre deprem bölgesiyle irtibat kuramadı...

Sarsıntının korkunç yüzü…

Ancak…

Sabah olup gün ışıdığında ortaya çıktı…

Adapazarı, Yalova ve Gölcük'te ilk üç gün başıboşluk yaşandı...

Sabaha karşı Türkiye'nin tüm iletişim hatları çöktü…

Depremin merkez üssü bile uzun bir süre belirlenemedi…

Tazeliğini hala koruyan bir iddiaya göre…

O sabaha karşı…

Başbakan Ecevit'i…

Uyandırmaya kıyamadılar…

Belki ki…

Uyandırmayı unuttular!

Ecevit, o sırada 74 yaşındaydı…

Üç gün Devlet'in varlığı tartışılır hale geldi…

Bakanlar bile…

Başbakanlığa ancak 1.5 saat sonra ulaşabildi…

Elektrik gitti, telefonlar kilitlendi…

Gün aydınlanmaya başladıkça…

Domino taşı gibi yıkılan evler, şoka girenler, hayatını kaybedenler, sevdiklerini arayanlar...

Hepsi ama hepsi…

Tüm çıplaklığı ile ortaya çıktı…

***

7. 4 şiddetindeki depremin ardından…

Türkiye dengesini kaybetti…

Çocuklarını kaybeden anne babalar…

Yakınlarını bulamayan küçücük çocuklar…

Sadece…

195 kişinin ölümünden sorumlu tutulan…

Müteahhit Veli Göçer ceza aldı…

Devlet depremle imtihanında sınıfta kaldı…

Arama kurtarma çalışmalarında da kaos vardı…

Dönemin Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan

10 yıl sonra itiraf etti ve 'Dağılmıştık…' dedi…

***

Şu bir gerçek…

Marmara'yı yıkan depreme hazırlıklı değildik...

Ni'tekim…

O günkü yöneticiler, 'Bu bize ders oldu' dediler…

Ancak…

2011 Van depremi 'milat' ilan edildi…

Devlet baba, arama - kurtarma ve yeniden imarda göz doldurdu…

1966 depreminin mağdurlarına…

Konutlarını 43 yıl sonra teslim edebilen Türkiye…

Altı ay içinde felaketzedeleri yeni evlere yerleştirir hale geldi…

Buna da şükür…

***

Bir anektot ile bitirelim…

Marmara Depremi, Türkiye'yi vurduğunda…

Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü…

Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara'ydı…

'Deprem Dede' unvanıyla…

O günlerde acılı milletin en güvendiği isim olmuştu…

Rahmetle andığımız Prof. Dr Işıkara…

Marmara Depremi'nden yıllar sonra…

17 Ağustos'la ilgili…

Komplo teorilerin ortada dolaştığını söylemiş ve şöyle demişti:

'Yok İsrailliler gelmiş kuyu kazmış dendi… O yetmemiş gibi, Amerikalılar gelmiş, faya girip (Bir deprem oluşturalım da bakalım ne olacak?) demişler denildi... Öyle şey olur mu ya... Yok öyle bir şey... Amerikalılar geldi buraya... Ama niye geldiler? Onlarda da aynı tip fay var... Benzer hasarlar oluşturuyor… Ben bu hasarlardan nasıl ders çıkartırımı öğrenmek için geldiler… O zaman ben müdürdüm... Geldiklerinde benimle görüşüyorlardı... O bilgiler bir ara rahmetli Ecevit'i de çok rahatsız etti. Nedir hocam diye telefon etti, ben (Ciddiye almayın…) dedim…'

Güler misin, ağlar mısın?

Nokta…

Sonsöz: 'Ne garip! Ahmet Mete Işıkara, 21 yıl önce (Deprem öldürmez, bina öldürür!) demişti… Şimdi Bayraklı'ya bakıyorsunuz… O söz, ne yazık ki hala tazeliğini koruyor…'