Değişim rüzgarı neden kesildi?

Son Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel seçimlerinden sonra başta CHP'liler olmak üzere muhalefet bloğunda ciddi bir dağılma ve moral bozukluğu yaşandı. Bunun sonucunda seçmen tabanlarını tekrar toparlamak için partiler farklı taktiklere yöneldiler.

İYİ Parti ve DEM, ittifak fikrinden uzaklaştı ve seçmen kitlesini konsolide edebilmek için bağımsız/müstakil olarak seçime girme kararı aldı. Her iki parti de 'CHP'nin payandası değiliz!' mesajı vermeye başladı.

CHP ise seçmen tabanındaki moral bozukluğu ile soğumayı gidermek için Kurultay'a gitti ve zor da olsa parti kamuoyundaki değişim beklentisi doğrultusunda, yönetim değişikliğini gerçekleştirdi. Özgür Özel ile Ekrem İmamoğlu öncülüğündeki bu girişim seçmende tekrar bir umutlanma ve toparlanma etkisi yaptı. Sandığa gitmeyeceğim tepkisindeki seçmen oranı bir hayli azaldı.

Ancak CHP yönetimindeki bu değişim, yorgunluk ve bıkkınlığın ürünü olup, yeni bir siyaset tarzı ile gelmedi. İnönü'ye karşı Ecevit'in gelişi gibi solu yeniden tanımlamanın ürünü değildi bu. Hatta Baykal'ın yerine Kılıçdaroğlu'nun gelişi bile değildi. Aynı ekibin görev değişikliği şekinde bölünmesi idi.

Lider İmamoğlu ama genel başkan Özgür Özel idi. Kısa sürede genç ve dinamik ekip algısı oluştu. Ancak uzun süredir partide egemen olan profesyonel ekipleşme ve siyaset yapma alışkanlığı bu değişim ile ortadan kalkmadı. Yine 'senin adamın, benim adamım' anlayışı egemendi örgütte.

Aday belirleme süreci bir değişim fırsatı idi ama eski hamam eski tas devam etti. Anket yaptırıyoruz, mülakat yapıyoruz vb. Ama biz iki üç arkadaş oturup kendimiz karar veriyoruz anlayışı devam etti.

İzmir'de belirlenen 31 adaydan büyük çoğunluğu isim değişikliği olarak gerçekleşse de gerçek anlamda değişimi temsil edecek özellik taşımıyordu. Adaylar liderlik ve siyasi ya da kent yönetim kapasitelerinden çok, bu genel başkanın arkadaşı, bu falanca MYK üyesinin adamı diye tarif ediliyordu haklı olarak.

Ya da aranan nitelik olarak siyasi anlayış veya kent yönetme kapasitesinden çok kişisel duygusal ilişkileri yansıtıyordu bir iki örnek dışında.

Mevcut başkanların değişmesi yönünde ciddi bir beklenti vardı. Onların aday yapılmaması başlı başına değişim mesajı idi ve seçmende olumlu karşılanıyordu ama bunu yeni adaylar ile pekiştirmek gerekiyordu.

Adaylar arasında genç ve kadın sayısı artmıştı evet. Genç ve kadın sayısının artışı güzel bir sonuç ama söz konusu nitelikler neden ihmal edildi. Yine doğum yeri değişkeni en önemli tercihlerden biri olmayı sürdürdü bu dönemde de. Yine genel merkezde karar verici üç dört kişiye yakın olmak en etkili aday olma gerekçesi oldu.

Dolayısıyla üçü eski, 28'i yeni olmak üzere yeni adaylar İzmir genelinde ve ilçelerinde beklenen pozitif rüzgar estirebilecek nitelikte gözükmüyor. Bu defa ittifak da olmadığı hesaba katılırsa, CHP bu aday listesi ile İzmir'de belediye sayısını artırma şansını azaltmış bulunuyor. Hatta bazı ilçeleri korumakta zorlanacak gibi.

Duygusal ve kişisel bağlar yerine, aday atamalarında siyasi performans ve kent yönetme kapasitesine ilişkin nitelikler aransaydı, kampanya sırasında adayın seçmenler üzerindeki etkisi daha fazla olabilirdi şüphesiz.

Sonuç olarak CHP karar vericileri yaptıkları tercihler ile, Kurultay sonrası oluşan değişim rüzgarını kesen bir hamle yapmış oldular. Bu sadece Hatay ve Çiğli'de olduğu gibi görünür düzeyde dışa vurulmasa da İzmir kamuoyunda belirgin olarak hissedilmektedir.