Bi'zamanlar…
O mahalleye 'İzmir'in Balkonu' derlerdi…
Soldan sağa…
İzmir Körfezi bir çay bardağınız kadar(!) uzaktaydı…
Sakinleriyle…
Sokak arasında patlak bir lastik top peşindeki…
Çocuklarıyla…
Delikanlı babaları…
Çamaşırı İzmir'in imbatına bırakan anneleri…
Dipçik gibi nineleri…
Aslan gibi dedeleri ile…
Belki de…
Türkiye'nin 'nev-i şahsına münhasır' mahallelerinden biriydi…
Pek güzeldi balkonlu evleri…
Kalpleri pırıl pırıldı her yaştan sakinlerinin…
***
Bakmayın bugünkü (*)'evlere şenlik' haline!
Koca bir mahallenin altından…
'Gidiş / Geliş' trafiğe açık tünel geçmeye başladığından beri…
Bizim asırlık…
'İzmir'in Balkonu'…
Kaderine küsmüş…
Talihine intizar eden 'mahalle kırıntısı' haline gelince…
Daha fazla ne denebilir ki?
Kentin göbeğindeki 'en acıklı' görüntüye…
***
Bu yazıyı okurken…
Yaşı bana yakın olanlar rahmetle anacaklardır…
Türk Futbolu'nun 'Taçsız Kralı Metin Oktay'ı…
O da bu mahallenin evladıydı…
Kramponları bi'zamanlar O'nun rüyalarını süslerken…
Bizler Kral'ın fotoğraflarını biriktirirdik…
***
İzmir'in kalbi Konak Meydanı ile…
Eşrefpaşa semtini birbirine bağlayan…
Arkeolojik örenyeri İzmir Agorası'na…
Ayrıca…
Kadifekale ve Kemeraltı Çarşısı'na komşu olan…
'Damlacık Mahallesi'…
Her ne kadar…
Şimdi her sokak başına çakılmış...
'Balkonların altında durmayın…
Bahçe duvarından uzak durun!'
Uyarı levhalarına karşın…
Hala…
İspanyol yazar Alejandro Casona'nın…
Dünya klasikleri arasında yer alan duygusal komedisi…
'Ağaçlar Ayakta Ölür!'
Gibi…
Hala direniyor hem 'insanlara' hem de yıllara!
Bu nedenledir…
Bi'gezip görün hak vereceksiniz…
19. ve 20. yüzyıldan kalma tarihi yapılara…
Nasıl da…
Ev sahipliği yapmak için direniyor; bi'görseniz…
***
Gelelim bugünlere…
Unutanlar için minik bir hatırlatma…
'Konak Tüneli'…
Beş yıl önce (2019) protokol ile…
Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından…
İşletilmek üzere İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne devredildi…
Bu arada…
Mülkiyeti Karayollarına geçen 11 adet tescilli tarihi binanın…
Yenileme çalışmalarına başlandı…
Ancak mahalle sakinlerine kulak verirseniz…
Bölgede bütüncül bir 'yenileme' kesin şart!
Kaldı ki…
Henüz 'biten' bir çalışma yok!
Peki, ne var?
Bildiğimiz bi'şi var aslında…
Konak Tüneli nedeniyle yarısı yıkılıp yok olan…
İzmir'in kalbi Konak'taki Damlacık Semti'nin…
Altın gibi değerli…
Yepyeni bir proje sayesinde…
Gelecek kuşaklara miras olarak kalacağına…
İnancımız var ama…
'Acaba ne zaman?'
Gelecek yıl… Daha sonraları… Ya da hiçbir zaman…
Yine de 'umut' yeşertmek güzeldir…
Gönlümüzden geçmeyen tek başlık şu:
'Bir Tünelin Kararttığı Hayatlar'ın birer kahramanı olmayalım!
***
Bitiriyoruz…
Bir kent hazinesi…
Göz göre göre…
Hayatının son anlarını yaşıyor…
Hele hele…
'İzmir'in Balkonu' olmak gibi bir tacı varken…
Şahane bir unvana sahip 'Damlacık'…
O'nu bu hale getirenlere…
Ağzı olsa…
Kim bilir ne 'yakıştırmalar' yapardı?
Ve hepsinden önemlisi…
Damlacık'ın yolları, Arnavut kaldırımları, dünya tatlısı evleri…
Ve dahi sakinleri…
Kaderleri için acaba (**)'mum mu yakacak'lar?
Derken…
Yaşanmış bir anı ile veda ediyoruz…
Öykünün kahramanını yakından tanıyorsunuz…
İzmirli meslektaşım Işık Teoman…
Yıllar öncesinden bir 'Damlacık' ve 'Dua' anısı…
Söz…
Işık Teoman'da…
Neredeyse…
55 yıl öncesi…
***
'Babam Büyükşehir Belediyesi'nde kamyon şoförü…
Bi'gün, kaportayı açıyor…
Tazyikle gelen buharlı sıcak su yüzünü, ellerini, kollarını yakıyor…
İki gece sonra…
Bu kez annem safra kesesi ameliyatı geçiriyor…
Olacak şey değil…
Neler oluyor bize?
Demeye kalmadan…
Ertesi sabah anneannem beni yanına alıp…
Bakkaldan aldığımız bir kutu mum ile…
Düşüyoruz…
'Damlacık semti'nin yollarına…
Arnavut kaldırımlı kesme taşlı sokaklardan…
Anneannem ile el ele yürüdük…
Eski evler, eski sokaklar, kırmızı kiremitli evler…
Pencerelerinden uzanan sobalar…
Sobaların ziftleri akmasın diye dirseklerine…
Salça konserve kutuları tellerle bağlanmış…
Eski ama boyanmış evler…
Birkaç sokak yürüdükten sonra bi'de ne görelim?
Sokak başında bir metre boyunda simsiyah bir oyuk taş…
İçinde yüzlerce mum yakılmış…
Kimlere adanmışsa artık…
Eve dönerken anneannem anlattı:
'Burası Salih Dede, şimdi bu mumları yakıp adak dileyeceğiz dededen ve üzerimizdeki kötülükler bitecek… Bir daha evimize uğursuzluk gelmeyecek…'
Bir kutu mumu birlikte yaktık...
Anneannem bildiği ne kadar dua varsa okudu, durdu…
Hemen varyant üzerinden Konak Meydanı'na indik…
Eski evlere dönüp baktığımda…
İnci gibi sıralanmış, Körfez'in keyfini çıkarıyordu….
Troleybüs kalkarken…
Gözüm Damlacık semtinde…
Ardında Kadifekale bütün haşmetiyle duruyor…
Mumlar işe yaradı / yaramadı, bilmiyorum ama…
Laf aramızda…
Salih Dede'nin gücü…
Damlacık'ın yavaş yavaş yıkılmasına…
Altından geçen tünel nedeniyle 'kaderine terk edilmesi'ne…
Gücü yetmedi (!) sanırım…
Neden böyle diyorum?
Çünkü…
Çok sayıda eski bina…
Tünel kazıları nedeniyle zarar gördü…
Ayakta kalanların akıbetini ise herkes biliyor ve bekliyor…
Zaman içinde onu da göreceğiz…
Nokta…
(*) Evlere şenlik: Olumlu görülmeyen, beğenilmeyen bir davranış, bir durumla ilgili olarak alay yollu söylenir…
(**) Mum Yakmak: Rabbe sunulan bir adak… Dualarımızı ve O'nun nimetleri için olan şükürlerimizi O'na sunarız… Mum yakmak duanın bir sembolüdür... Mum yakma hareketi, sözsüz bir duadır; yine de mum yakarken dua edilebilir…
Hamiş: 'Damlacık' gibi, eşsiz tarihi bir semtin geleceğini etkileyen…
'Konak Tüneli', kısa adı 'TMMOB' olan 'Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'nin beş yıl önce yayınladığı 'İzmir Kent Suçları Haritası'nda… 'Kente karşı işlenmiş suçlar' arasında yer alıyor… Damlacık'ta tünelle birlikte başlayan huzursuzluk semt sakinlerinin uzun yıllar yıkıntılar arasında bırakılmasıyla arttı… Şantiye görüntüsü, güvenlik sorunları, çökme tehlikesi bulunan binalar Damlacık'ın günümüzdeki siluetini oluşturdu…
Sonsöz: 'Şehirlerin insanlar gibi bir kaderi vardır ve o kentin kaderi mutlaka halkıyla bütünleşir… / Anonim…'