Şimdi siz bu yazıyı okuyunca diyeceksiniz ki, ne gerek vardı, kentin, bölgenin ve ülkenin daha önemli sorunları yok mu?Peşinen söyleyeyim. Haklısınız.’¶
Ama bizler de tıpkı sizler gibi etten, kemikten varlıklarız. Ve de sizler gibi duygusal süreçler yaşayabiliyoruz.
Aşık olabiliyor, ihanetle karşılaşabiliyoruz mesela’…
www.egedesonsoz.com, 11 Ağustos’’ta yayına başlayan 2 ay 12 günlük sürede Türkiye’’nin en çok ziyaret edilen 4 bin sitesinden biri olmayı başaran bir haber sitesi. Günlük ve haftalık ortalamada İzmir ve bölgenin en çok ziyaret edilen, okunan internet gazetesi olarak medya dünyasındaki yerini aldı. Günlük ziyaretçi ortalaması 30 binin üzerinde. Ve bu rakam her geçen gün artıyor.
Burada ciddi bir emek veriliyor.
Bizlere nefis yemekler hazırlayıp, gün boyu çay-kahve servisimizi yapan Emine Abla’’dan, güncelleme editörlerimiz Fırat, Cem, Melike, ofisteki elimiz ayağımız Eray’’a varıncaya kadar tam 12 kişinin evine ekmek götürdüğü bir kurumu idare etmeye çalışıyoruz aynı zamanda.
’‘Teğet geçen’’ ekonomik krizin göbeğinde daldığımız bu iş alanıyla hem kendimize hem de yol arkadaşlarımıza istihdam alanı yaratmayı başardık.
İzmir medyasına farklı bir soluk, yeni bir marka kazandırdık en azından. Birbirinden değerli yazarlarımız özgür platformlarında istedikleri gibi kalem oynatabiliyor.
Henüz hiçbir yazarımızın köşesini siyasi ya da reklam baskısı yüzünden kaldırmadık, kimseyi satmadık. Kimseyi birilerine ’‘sayın’’ demediği için resmi yazıyla uyarmadık.
Hiçbir arkadaşımıza işyerinde meydan dayağı atmadık. Kimseye iftira, çamur atıp karalama kampanyası yürütmedik. Evet, kendilerini kral zanneden ya da kraldan fazla kralcı olan üç kuruşluk zevat için ’‘kral çıplak’’ dediğimiz olmuştur. Ve de İzmir’’deki tüm kralların ya da soytarıların çıplaklıklarını da bu sütunlardan okumaya devam da edeceksiniz. En azından bunun garantisini veriyoruz. Bizi bilenler bilir.
Bu müesseseyi büyütmek, her gün yüz binlerce kişinin ziyaret ettiği bir gazeteye dönüştürmek, 12 yerine 24 kişiye iş alanı açmak, bizlere bila bedel destek olan birbirinden değerli yazarlarımıza karınca kararınca katkıda bulunmak gibi hedeflere kararlı adımlarla yürüyoruz. Bu kararlılığa halel getirecek hiçbir organizasyonun parçası olmadık, olmayacağız da.
Müesseseyi ayakta tutmak, büyütmek için yaptığımız ticari faaliyetlerimiz var. Ama merak etmeyin. Banka kurmadık, akaryakıt istasyonu, bar-pavyon, arazi, imar gibi akçeli işlere de dalmadık. Yüz milyonlarca liralık dolandırıcılık organizasyonunun parçası olmadık, olmayız da. Gazete ve gazetecilik yapıyoruz. Yani en iyi bildiğimiz işi. Bizi bilenler bilir ki biz ’‘sapla samanı’’ kesinlikle karıştırmayız. Ve kamusal bir görev olarak yaptığımız gazeteciliğe kesinlikle halel getirmeyiz. Ne demek istediğimi muhatapları anladı.
Şimdi gelelim Süleyman Efendi’’ye’… Gönül Abla (Soyoğul), bu kentte çeyrek asrın üzerinde gazetecilik yapmış, bir gazetecinin çıkması gereken tüm basamakları teker teker çıkmış, bir gazetecinin yaşaması gereken her şeyi yaşamış meslek büyüğümüz.
Bizlere de bu süreçte mihmandarlık ediyor. Kendisiyle çalışmaktan da çok büyük keyif alıyoruz. Birkaç gün önce köşesinden Yeni Asır Yazı İşleri Müdürü Nevzat Dönmez’’i hedef alan bir yazı yazdı.
Adeta İzmir’’i salladı. Tebrik telefonlarından başını kaldıramadı. En çok telefon da Yeni Asır’’dan geldi’… Sonuçta Nevzat Dönmez’’le uzun yıllar mesai arkadaşlığı yaptığı, ast-üst ilişkisi olduğu, Bucalı oluşu, Buca’’da dönen dolapları yakinen izlediği için olsa gerek, artık dayanamadı. Tıpkı benim şu anda yaptığım gibi iyice dolup aldı kalemi eline, vurdu, geçti’…
Dönmez’’le Soyoğul arasındaki yıllara dayanan hukuk, bizim bu işe girmemizi, müdahil olmamızı zaten engelliyordu.
Bizlere düşen kaleminden kan damlayan Gönül Abla’’nın yazdıklarını manşetten duyurmaktı, biz de onu yaptık.
Yani Gönül Abla’’nın arkasında durduk.
Hısım-akraba istihdamına dayalı olarak, kamusal bir görev olan gazeteciliğin yapılamadığı, eksik yapıldığı gibi mesleki eleştirilerle dolu olan yazısının devamında Gönül Abla, Yenigün Gazetesi Yazarı Süleyman Gençel’’den de örnekler verdi.
Gençel’’in Haber Ekspres Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olduğu dönemde kaleme aldığı ’‘eşi, akrabası belediyelerde çalışan gazeteci’’ listesinde yer almasından duyduğu üzüntüyü dile getirip, sorunun ’‘eşinin ya da akrabasının çalışması’’ değil, bu nedenle ’‘gazetecilik’’ mesleğini yapıp yapmama noktasında algılanması gerektiğinin altını çizdi.
Bir dönem kendisiyle teşrik-i mesaim olan, kendisinden çok şey öğrendiğim Süleyman Gençel de adının geçtiği yazıdan hareketle Yenigün Gazetesi’’ndeki köşesinden Gönül Soyoğul’’a yanıt vermeye çalıştı.
’‘Çalıştı’’ diyorum’… Çünkü yazı baştan sona anlamsız şifrelerle doluydu.
’‘İzmir’’de haber içerikli bir internet portalı, bir gazeteci, başka bir gazetenin yazı işleri müdürü’’ gibi şifrelere başvuran ve bunu da kendisinde fazlasıyla olan (!) ’‘zeka pırıltısına’’ dayandıran Gençel, egedesonsoz.com ve de Gönül Soyoğul kelimelerini köşesinde kullanamadı.
Belki yazısını İzmir’’deki medya tartışması çerçevesinde internet gazetemizden yayınlamamızı bekledi ya da Gönül Abla’’nın ona yanıt vermesini’… Kim bilir?
İkinci bir yazıyla bu kez topu bana atmaya kalktı. Ama yine beceremedi ve taca attı. Ben onun taca attığı topu alıp, gol olmazsa da gollük bir pas vermeye çalışacağım.
Daha önce yaptığı gibi ’‘Bir internet gazetesi, benim de katkı koyduğum bir gazeteci’’ gibi tanımlamalarla, zeka pırıltılarıyla dolu bir yazıyla beni kışkırtmaya çalışan Gençel, en azından kışkırtma işinde ne kadar başarılı olduğunu gösterdi.
Beni kışkırtan nokta, yazıda geçen ’“Son iki gündür haber portalında yayınlanan ya da yayınlanamayan yazılara baktığımızda portal sahibi bir başka isimmiş gibi bir izlenim edinmeye başladık’” bölümü oldu.
Bizden bahsederken ’‘Bir internet sitesi’’ diyen, benden bahsederken de, ’“CHP’’deki ilişkilerine bizim de katkı koyduğumuz, destek olduğumuz bir gazeteci’’ diyen Sayın Gençel’’i biraz aydınlatmak gerekiyor anlaşılan.
En azından izlenimlerine yanıt vermek için bu şart.
Evet doğrudur. Süleyman Gençel’’den çok şey öğrendim. Nasıl gazetecilik yapılacağını da öğrendim, nasıl yapılmayacağını da’… Özellikle son 5-6 yılında CHP Konak üyesi olarak ekip ekip dolaşan Gençel’’in ’‘Mardin’’de mumbar yiyip Karşıyaka’’da mangal yaktığı’’ hallerini bilirim. Milletvekili yapılmayınca ekibi terk edip, Mart 2009 sürecinde yoğurduğu Büyükşehir hamurundan ’‘ekmek’’ değil boğaça bile olmayan Gençel’’i anlayamadığım tek nokta şu.
Adımı ve İzmir’’de her gün 30 bin kişinin ziyaret ettiği kurumumun adını köşesinden neden açıkça yazamadığı... Ya da adını yazamadığı bir gazeteciden neden bahsetme gereği duyduğu’…
Yenigün Gazetesi ile benim kişisel bir davam olabilir. Üç yıl geceli gündüzlü emek verip, kıçı kırık siyasetçi bozuntularının baskısıyla yazılarımın durdurulduğu sürecin en yakın ve en canlı tanıdığıdır Süleyman Gençel. Ve Gençel bilir ki, Yenigün Gazetesi’’nde şu anda ahkam kestiği köşesine onu sırtında taşıyan da bizzat benimdir. O’’nu ve birkaç ismi daha’…
Eğer, ’‘Damat baskısı, korkusu’’ bu kadar ağır geldiyse cesur kalem Gençel’’e, bir şey diyemem. Ama benim bir adım ve bu kentte hatırı sayılır bir kariyerim var. ’“Bir gazeteci’” değilim en azından’…
Eğer adımı önemsemediği ya da zeka pırıltısı dolu bir yazı yazma gereği duyduğu için şifre kullanma ihtiyacı hissediyorsa, bilemem. Ama gerçeğin bu olmadığını biliyorum. Yenigün’’de Gençel’’in yaşadığı tek gerçek var. O da ’‘Damat’’ baskısı’…
Halk arasında ’‘Kıçından korkan kaf dağına oduna çıkmaz’’ diye bir söz vardır.
Eğer adımı yazamıyorsan, kurumumu yazamıyorsan köşene, kesinlikle bizden, benden bahsetme. Bilirsin. Senden bugüne kadar hiçbir şey istemedim. Bugün de istemiyorum. Gölge etme yeter’…
Göbeğini kaşı, otur yerine ve Aziz Kocaoğlu-Alaattin Yüksel ikileminde devam eden yazı dizilerine bir çentik daha at.
Haa, internet portalının kimin olduğu meselesine gelince; bu portal İzmirlinin. Tüm basın emekçilerinin. Benim olduğu kadar senin de. Benim olduğu kadar Gönül Abla’’nın da. Çünkü yeri geldiğinde, ihtiyaç duyduğunda senin hakkını da bu portaldan ben savunacağım. Sesini ben duyuracağım. Yakın tarihe bakarsan ne demek istediğimi anlarsın.
Kırıldım mı?Evet, hem de çok. Üzüldüm mü?Evet, hem de çok. Çünkü güvendiğim dağlara kar yağdırdın her zaman yaptığın gibi. Ama geçmişte bana olan katkılarının hatırına şimdilik bu kadar’…
Başta Hasan Tahsin olmak üzere tüm herkese son sözüm. Lütfen bizden söz ederken ’‘bizim yaptığımız gibi’’ adımızı, sıfatımızı, unvanımızı ve de 12 kişinin emekleriyle ayakta duran kurumumuzun adını açıkça yazın. Yazma cesareti gösterin.
Ya da bizden hiç bahsetmeyin’…