Dalkavukla bostancının hikayesi….

Bu memlekette sıfatı meslek zannedenler var… Geçen gurme bahsinde yazmıştım. Bugün İzmir'de hemen her yerde karşıma çıkan bir mesleğin – bakın sıfat demiyorum- tarihsel geçmişini anlatayım size… Çünkü geçen Salı günü tanık olduğum bir olay bu mesleği anlatmamı gerektirdi, yazmasam rahatlayamayacağım inanın..

Malumatfuruşluk sevdiğim bir şey değil ama bugün size anlatacağım mesleğin sakinleri piyasada o kadar yaygın ki… Anlatacağım meslek dalkavukluk… Önce neden 'dal' ve 'kavuklar' onu anlatayım...

Zengin konaklarında ev halkıyla misafirlerini eğlendiren, hoşça vakit geçirmelerini sağlayan ve 'esnaf topluluğu' olan dalkavuklar, isimlerini başlarına giydikleri 'sarıkız kavuk' anlamına gelen 'dal kavuk' tan almışlardı. Evliya Çelebi'den öğreniyoruz ki, dalkavukların da diğer tüm esnaflar gibi lonca örgütleri, kahyaları, nizamnameleri vardı ve gittikleri yerde yapılacak şakalar ve ücretleri dalkavukluk narhıyla belirlenmişti.

I.Mahmud devrine ait bir arzuhalde bazı dalkavuklar, meslekteki dağınıklıktan yakınarak diğer dalkavuklardan şu cümlelerle şikayet etmişler: 'Her sene ramazanı şerif geldiğinde İstanbul'da davetli, davetsiz iftarlara gideriz. Ulemanın, ricalin, devletin vesair büyüklerinin, mevki sahiplerinin sofralarında çeşitli nefis yemekler, türlü türlü reçeller, süzme aşureler, şerbetler, tavukgöğüsleri, elmas-pareler, helvalar, kaymaklı baklavalar, ekmek kadayıfları, hoşaflar yer ve içeriz, üstüne göbek tütünü ve kahve ile ikram görürüz. (Yahu bunlar da gurmeymiş aslında!)

Lakin içimizde bazı terbiyesizler bulunup edebe uymayan hareket ve tavırları ile velinimetlerimiz efendilerimizi gücendirmekte, zararı da hepimize dokunmaktadır. Dalkavukluk sağlam bir nizama bağlanmazsa cümlemizin açlıktan öleceğimiz aşikardır.

Kadim nizam ve kanuna göre yeniden bir nizama bağlanmamızı, içimizden uygunsuzların tard edilmesini, tavır ve hareketleri hepimizin makbulü olan Şakir Ağa'nın cümlemize kahya tayin olunmasını ve eline memuriyetin bildiren bir kıta ruhsatname ihsan buyrulmasını niyaz ederiz. Emir ve ferman devletli inayetli efendim sultanım hazretlerinindir.'

Bu arzuhalin altındaki başka bir belgedeyse dalkavukların görevlerinden, meclise girdiklerinde yapıp edecekleri şeylerden bahsedilmiş, ev sahibinin söylediği her şeyin 'fevkalade yardakçılıkla tasdik edileceği' belirtilmiştir.

***

Dalkavukların yapıp söylediği veya onlara yapılan şakalar hakkında birçok hikaye anlatılmıştır. En ilginçlerinden biri, Müverrih Peçevili İbrahim Efendi'nin aktardığı, şaklabanlara, dalkavuklara çok düşkün olan III. Murad ve dalkavuğuyla ilgili şu hikayedir:

Dalkavuğun biri işini bitirip ücretini alacağı sırada, 'Yok Hünkarım, bugün altın istemem, yüz değnek isterim' der. Padişah sebebini sorunca 'Ellisini vurduktan sonra sorun' diye cevap verir. Padişahın emriyle dalkavuğu falakaya yatırırlar. Elli değnek yedikten sonra 'Durun' der. 'Bir ortağım var, ellisini de ona vurun.' Bunun üzerine ortağının kim olduğunu sorarlar. 'Beni her gün davete getiren bostancı, padişahımızın ihsanını alıp giderken 'Seni ben çağırdım. Ücretinin yarısı benimdir' diyerek paranın yarısını elimden zorla alır. Bugün de yarısını elimden zorla alsın. Değneğin yarısı onun hakkıdır.'

Padişah dalkavuğun söylediklerini duyunca gülmekten katılır, adama iki katı para verdikten sonra bostancıyı da falakaya yatırırlar.

***

Bizim memleketin dalkavuklarına ve bostancılarına duyurulur… Son günlerde millet referandum derdindeyken şehirdeki bostancılar enteresan dümenlere başlamışlar diye duyuyorum da ondan yazdım bu eski hikayeleri… Biliyorsunuz bu şehide falakaya doymayacak adam çok…