Çocuklar şeker de yiyebilsinler!

Dijital devrimin henüz başında mıyız ortasında mı belli değil. Kesin olan, teknolojik gelişmelerin başdöndürücü bir hızla seyrettiği. Daha bir gün önce öğrendiğimiz bilgiler ertesi gün eskiyebiliyor. Öyle ki yaşamın hiç bir alanı bunun etkisinden uzak kalamıyor. Neredeyse hayallerimiz, hatta, rüyalarımız bile dijitalleşti denebilir. Aşklarımız, kavgalarımız, dostluklarımız, komşuluklarımız, isyanlarımız, resimlerimiz, şarkılarımız... Aklınıza ne gelirse...

Diyelim ki sevgilinize iki satır romantik bir şiir yazdınız, inandır inandırabilirsen sevgilini, o mısraların senin kaleminden döküldüğüne. Şarkı besteledin, güftesi de sana ait üstelik. Kulağı iyi tanıdıklarına dinlettin. Çok beğendiler. Yine de tebrik etmekte acele etmiyorlar. Eserin gerçek sahibi yapay zeka mı yoksa sen misin emin olamıyorlar ki!

Bu gidişle, kendimizi ispat etmekte dahi güçlük çekeceğiz. Bir arkadaşınız arıyor misal. Telefonu açıp sohbet eden o mu gerçekten? Sesinin rengi, tonlamaları ve duygusal tepkileriyle, hattın öteki ucunda olanın, önceden programlanmış yapay zeka olmadığı ne malum!

Bu örnekler biraz ürkütücü. Ancak, dijital çağın hayatımıza kattığı yeni değerler, anlamlar ve kolaylıklar yadsınamaz. Bu anlam ve değerler beraberinde paradigma değişiklikleri de getiriyorlar. Her yeni uygulama sonrası, felsefeden sosyolojiye, iktisattan psikolojiye tüm bilim dallarını kapsayan kavramsal dönüşümler gerçekleşiyor. Önümüzde sonsuz bir ufuk gibi beliren bu süreç oldukça büyüleyici ve heyecan verici. Gelin görün ki, herkes, dijital devrimin nimetlerinden eşit ölçüde yararlanamıyor maalesef...

Yeryüzünün bir köşesinde, henüz eline kitap geçmemiş çocuklar var. Denizi hiç görmemiş. Şeker bile yiyememiş. Annesi babası kim bilmemiş. Kardeşlerinden ayrı düşmüş. Dilini öğrenememiş. Başı okşanmamış...

Anneler var çocuğuna bayramlık elbise alamamış. Okula gönderememiş. Harçlık verememiş. Ellerinden tutup parka götürememiş...

Babalar var ailesi ile sinemaya tiyatroya gidememiş. İki göz odalı bir dam sahibi, bir dikili ağacı olamamış. Aydınlık yarınların hayalini kuramamış...

Bir de savaşlar var! Ukrayna'da, Gazze'de, Afrika'da ve açlık ile sömürünün olduğu her yerde. Dijital teknoloji, her birimizin kopyası robotlar üretebilecek aşamaya gelirken; insanlık da biyolojik varlığını tamamen yok etme aşamasına geldi ne yazık ki...

Bir taraftan öldürüyoruz, diğer taraftan insanın yerini alacak robotlar üretiyoruz. İnsan gibi düşünen ve hareket eden.

Peki ya insan gibi hisseden robotlar da üretebilecek miyiz?

Merhametli ve vicdan sahibi robotlar mesala. Acıma ve empati duygusu olan. Çocukları, hayvanları ve güçsüzleri koruyan. Haksızlığa uğrayanları savunan. Kötülere karşı sesini yükselten ve diğer robotları da direniş için örgütleyen.

Robotların dünyasında iyilik ve kötülüğe yer olmaz mı diyorsunuz? Attıkları her adım ve aldıkları her karar, rasyonel ve tüm dünyanın faydası yönünde mi olur?

Öyleyse, insan türünün yerini robotların almasında bir beis yok. Yeter ki bu dünya, içinde barındırdığı tüm varlıklar için, artık eşit ve adil bir yer olsun. Çocuklar şeker de yiyebilsinler...