CHP ve değişim

CHP ve değişim birlikte telaffuz edilmeye başlandığından beri, toplumda beklentiler artarken, kimi CHP’’lilerde de endişe artıyor.’¶
CHP’’nin geleneksel yapısı içinde, Türkiye Cumhuriyeti’’ni Atatürk’’ün özellikle kendilerine emaneti gibi algılayan kadim partililer, değişim istemlerinden rahatsızlar. Partinin çeşitli kademelerinde görev yapmakta olan seçilmiş veya atanmış kimi yöneticiler, CHP’’nin ’‘Cumhuriyet’’i kuran Devlet Partisi’’ olduğunu düşünüyor ve bunu her fırsatta ifade etmekten çekinmiyor.
’‘Atatürk’’ün kurduğu, Devlet’’ten sorumlu siyasal parti’’ algısının halk katında neye karşılık geldiğini sorgulamak gerek. Cumhuriyet değerlerine bağlı olmak ve onları savunmak boyutunu çok aşan bu algı, CHP’’yi statükodan yana, militarist ve milliyetçi bir konuma taşımaktadır. Asker/bürokrat vesayetinden rahatsız toplum, CHP’’yi bu yapının temsilcisi olarak gördüğü sürece, onu iktidara taşımak konusunda çekimser kalacaktır.
Uluslararası sistem, küreselleşme sürecinden geçerken yaşadığı değişimin yol açtığı krizler nedeniyle dünyaya yeniden çeki düzen verme derdine düşmüştür. Tehlike büyük. Malum, kapitalistler, geçen yüzyılda aynı şeyi denerken iki büyük savaş çıkardılar ve orta büyüklükte bir ülke nüfusu yeryüzünden silindi gitti. Bu, ayrı bir yazı konusudur. Asıl değinmek istediğim konu, bu değişimin Türkiye’’ye yansımaları ile ilgilidir.
Son otuz yıl boyunca, sosyalist sistemin devreden çıkmasıyla birlikte, kapitalist üretim ilişkilerinin küresel boyutta yeryüzünü kaplamasına tanıklık ettik. Önce teknolojik devrim, ardından bilişim devrimi, üretimi ve tüketimi kitleselleştirdi ve hızlandırdı. Ekranlardan kurulan interaktif ilişkiler toplumda yeni bir enformasyon anlayışı geliştirdi. Sözün kısası dünya hızlı dönmeye başladı ve bu hız, yeni dönüşümler başlattı. Yaşanmakta olan değişim, siyaset bilimcilerin, sosyologların, felsefecilerin üzerinde en çok kafa yordukları alan oldu. İletişim bir kavram olmaktan öte, yeni bir disiplin olarak akademik dünyada yerini aldı.
Bu değişim sürecinde dikkat çeken bir başka husus, doğa bilimlerine tepki olarak teolojinin dünya ölçeğinde önem kazanması ve yükselen dindarlığın yarattığı toplumsal taleplerin kamusal yaşamı derinden etkilemeye başlamasıdır.
Bütün bu gelişmelerin Türkiye’’ye yansıması ise; ’“Adalet ve Kalkınma Partisi’” olarak özetlenebilir.
Osmanlı İmparatorluğu’’nun çöküş döneminde su yüzüne çıkan ve günümüze dek uzanan bir ayrışmaya karşılık gelen İttihat ve Terakki cemiyeti ve ona tepki olarak kendi içinden çıkan ademi merkeziyetçi hareket, cumhuriyet’’in başlangıcında, CHP ve Terakkiperver Cumhuriyet fırkası arasındaki mücadeleye tanıklık etti. Daha sonra bu mücadele, CHP ile DP arasında sürdü. 1960 askeri müdahalesinden sonra, CHP ile AP arsında, 1980 askeri darbesinden sonra ise, ANAP ile -CHP’’nin yerini alan- siyasi partiler arasında süren siyasal mücadele, bu gün CHP ile AKP arasında yaşanmaktadır.
Dünya küresel düzene geçerken, bölgesinde Türkiye’’ye biçilen rol AKP’’nin önünü açtı ve AKP, çökmekte olan merkez sağın yerini fazla zorlanmadan aldı. Kimine göre çevreyi merkeze taşıyor, kimine göre merkezi yeniden inşa ediyor; fakat her halükarda, AKP sistem partisi olarak, uluslararası sistemin neredeyse bütün isteklerini yerine getiriyor. Buna karşılık, uluslararası sistem, islami duyarlılığı yüksek bir yönetim anlayışına destek veriyor veya göz yumuyor. Yani, AKP’’nin kapitalist sistem ile sorunu yok. Sistem karşıtı Müslümanların, AKP elitini, ’“abdestli kapitalistler’” diye nitelendirmesi bu yüzdendir.
Sonuç itibarıyla, Türkiye’’de değişim sürecini AKP yönetiyor. Ve AKP kadroları bu süreci yönetirken dinsel değerler üzerine kurulu otoriter bir yönetim anlayışı sergiliyor. Hedef, otokratik yönetim. Başkan, halk için neyin iyi olduğuna kendisi kara verecek, kendisi yapacak.
Değişim sürecinin salt AKP tarafından yönetilmesinin demokratik yollardan engellenmesi ve demokratik toplumun inşası, muhalefetin başat görevidir. Kurulmakta olan otokratik devlet, Cumhuriyet’’in kurumlarını, sosyal hukuk devletini yok etmeden, her şey için çok geç olmadan, toplumla buluşacak yeni politikalar üretilmeli, yeni bir dil kurulmalı, söylem yenileşmelidir.
Bu görev, toplum tarafından CUMHURİYET HALK PARTİSİ’’ne verilmiştir. Kemal Kılıçdaroğlu’’nun genel başkan seçilmesinin anlamı budur. CHP ve DEĞİŞİM kavramı tam da bu nedenle yan yana gelmiştir.
İster beğenelim ister beğenmeyelim, ülkede değişim başlamıştır. Bu değişime kızmak, itiraz etmek zaman kaybıdır. Bütün enerjimizi, olan biteni anlamak ve yeni çözümler oluşturmak için harcamak gerekiyor.
Kamusal alandan yükselen itiraz seslerini duymazdan gelemeyiz. Duyacağız, anlayacağız, üzerinde kafa yoracağız, yeniden mutabakat alanları yaratacağız.
CHP’’den beklenen, değişime direnmesi değil, değişimi kavraması ve değişim sürecini yönetmesidir.