CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK), parti genel merkezinde toplandı. Genel Başkan Özgür Özel'in başkanlık ettiği ve saat 14.30'da başlayan toplantı yaklaşık iki saat sürdü.

Toplantı sonrası CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Deniz Yücel basın açıklaması yaptı

Yücel'in açıklamaları şu şekilde:

Değerli basın mensupları,

Bizleri ekranları başından ve sosyal medya hesaplarından takip eden kıymetli yurttaşlarımız, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Geçtiğimiz hafta ilk olarak İzmir'in Karşıyaka ve Bayraklı İlçelerinde başlayan,

Sonra da Bornova, Bayındır, Tire, Menderes, Ödemiş ve Urla ilçelerinde çıkan yangınlar hepimizin yüreğini yaraladı.

Ormanlık alanda başlamasına rağmen zamanında etkin müdahale olmadığından kontrol altına alınamayan,

Ve sert rüzgar sebebiyle hızla yayılarak yaşam alanlarını da tehdit eden,

çok sayıda iş yerini kullanılamaz hale getiren yangınlar nedeniyle büyük bir acı içindeyiz.

Başta İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Cemil Tugay olmak üzere tüm belediye başkanlarımız sahadaydılar.

İzmir milletvekillerimiz yangından etkilenen bölgelerde incelemelerde bulundu, vatandaşlarımızla bir araya geldiler.

Yaptığımız incelemelerde, şahit olduğumuz manzaralar gerçekten çok üzücü.

Birçok yerde İzmir'in yeşil dokusu kapkara oldu.

Vatandaşlarımız; yangına birinci gününde hava araçlarıyla müdahale edilmemesine tepkililer.

Bakın, İzmir Valiliği ve AFAD tarafından hazırlanan 2021 yılı İl Afet Risk Azaltma Planı'na göre; 1950-2021 yılları arasında, İzmir'de tam 1.235 orman yangını çıkmış.

Raporda kuvvetli rüzgarın yaratacağı zorluklar da dile getirilmiş.

Buna rağmen 'Kuvvetli Rüzgar' hala bahane olarak sunuluyor.

Biz 'bahane' değil, bilimsel temelli rasyonel bir yangınla mücadele stratejisi oluşturulmalı diyoruz.

Konunun tüm paydaşlarının uzmanlıkları doğrultusunda bilgi ve birikimlerini ortaya koydukları bir çalışma sonucunda derhal, hem genel hem de bölgesel yangınla mücadele stratejik planı oluşturulmalıdır.

İzmir'in yansıra

Uşak'ın Eşme İlçesinde,

Bolu'nun Göynük İlçesinde;

Karabük'ün Ovacık ilçesinde;

Manisa'nın Gördes ve Salihli ilçelerinde;

Ve Tunceli'de yaşanan yangınların kontrol altına alındığı Tarım ve Orman Bakanlığı'nca açıklandı.

Muğla'nın Yatağan, Ula ve Datça ilçelerinde, Aydın'ın Bozdoğan İlçesinde ve İzmir'in Menderes İlçesinde ise hala yangın söndürme çalışmaları halen devam ediyor.

Orman yangınlarının her yaz dönemi tekrarlandığını,

'Bir daha yaşanmaması için gereken önlemler alınsın' temennilerinin de hiçbir etkisinin olmadığını üzülerek görüyoruz.

Ülkemizde yangınla mücadelede BÜYÜK BİR zaafiyet var.

Koordineli bir şekilde yürütülecek bir çalışma ile yangınların önemli bir kısmını en başından önlemek mümkünken, bunun yapılmadığını görüyoruz.

Orman Genel Müdürlüğüne 2024 yılında, uçak ve helikopter alımı için ayrılan bütçe 500 milyon TL, harcama ise 0 TL.

2024 yılının ilk 6 ayında 1285 orman yangını meydana gelirken; helikopter ve uçak alımına ayrılan 500 milyonluk bütçeden, 6 ayda hiç para harcanmamış.

Peki bu ayrılan bütçe nereye gitti bilen var mı?

Yok!

Helikopter, uçak gibi müdahale ekipmanları yetersiz.

Yetersiz olduğu için de bu ekipmanlar başka ülkelerden kiralanıyor.

Orman Genel Müdürlüğü Döner Sermaye işletmesinin 2022 yılına ilişkin mali raporu verilerine göre

2022 yılı için yaklaşık 4 Milyar TL hava aracı kirasına ödendi.

Sadece Rusya'ya 2 adet yangın uçağı için 131 Milyon TL,

Baykar'dan 5 adet, TUSAŞ'tan 1 adet insansız hava aracı için 323 Milyon TL ödendi.

Ama hala yangınlara etkin müdahale edebilen bir ülke değiliz.

Görüyoruz ki; AKP iktidarı ve Sayın Erdoğan 'Merkezi yönetim ile yerel yönetim el ele vermezse o şehre hizmet vermeyiz' anlayışında ısrar etmekte….

İtibardan ve şatafattan tasarruf etmezken,

yangınla mücadeleden tasarruf eden,

liyakatsiz kadrolarıyla, bütçeyi kullanma tercihleriyle, ideolojik saplantılarıyla, yangının yerleşim yerlerine sirayet etmesini engellemeyen,

kendi vatandaşını bu zor gününde yalnız bırakan anlayıştan zamanı geldiğinde hesap soracağız!

Tabi şunu da ayırmak, kimseye haksızlık yapmamak lazım;

Yurdumuzun dört bir yanındaki yangınlarda fedakarca görev yapan, halkımızın can ve mal güvenliği için durmaksızın çalışan itfaiye, AFAD, Orman Bölge Müdürlüğü ekiplerimize de sonsuz teşekkür ediyoruz.

Yangından zarar gören illerdeki tüm vatandaşlarımıza tekrar geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

Değerli arkadaşlar,

17 Ağustos Marmara Depreminin üzerinden tam 25 yıl geçti.

Bu çeyrek asırda milyonlarca lira deprem vergisi toplandı ama bir arpa boyu yol alınmadı.

22 yıllık AKP iktidarına; İzmir'den İstanbul'a, Bingöl'den Düzce'ye birçok il için deprem riski hatırlatıldı.

Ama onlar, önlem almak yerine en riskli alanları ranta açtılar.

Acil toplanma alanları yok edildi.

Deprem eğitimlerine yeterince önem verilmedi.

Deprem, yangınları da tetikler diyoruz, dinlemiyorlar.

Belediyelerimiz 'itfaiye personeli alalım' diyor, iktidar engelliyor.

En son Sayın Ekrem İmamoğlu, 2 bin personel alımı yapmak için izin istedi, ona da izin vermediler.

AKP iktidarında afetlere karşı bir hazırlık yapma derdi ve çabası yok.

Ama CHP bu konuda kararlı.

Başta İstanbul Büyükşehir Belediyemiz olmak üzere Belediyelerimiz depreme hazırlıklı, dirençli kentler yaratmak için seferber olmuş durumda.

Devletin tepesine alınan lüks uçakların yerine, yangın söndürme uçaklarını koyacağız...

Değerli arkadaşlar,

Dünya yeni bir virüs tehdidi ile karşı karşıya…

Dünya Sağlık Örgütü Maymun Çiçeği virüsüyle ilgili uyarılarda bulundu ve acil durum ilan etti.

Ülkemiz için henüz bir tehlike yaratmadığı ifade ediliyor,

Ancak önlem alınmazsa ülkemizi maddi manevi olumsuz etkileyecek bir sürecin başlangıcı olabilir…

Sağlık Bakanlığı Türkiye'de herhangi bir vakaya rastlanmadığını açıkladı fakat endişeleri giderdi mi? Hayır…

Bu ülkenin başından bir Covid-19 pandemisi geçti, binlerce insanımızı yitirdik ve AKP hükümeti pandemide kötü bir sınav verdi.

Merkezi hükümetten kaynaklı ihmaller nedeniyle birçok vatandaşımız yaşamını yitirdi.

Türkiye ikinci bir pandemiyi; hem sağlık anlamında hem de ülke ekonomisi anlamında asla ve asla kaldıramaz.

Pandemide en basit maske dağıtma işini dahi beceremeyen iktidar, vatandaşlarımızın can güvenliğini de ekonomik güvenliğini de sağlayamaz.

Sağlık Bakanlığı maymun çiçeği virüsüne karşı her türlü önlemi aldık diyor,

Ama hangi önlemleri almışlar açıklamıyor…

Bu mesele yuvarlak, üstün körü cümlelerle geçiştirilebilecek kadar basit bir mesele değil.

Yav sen devlet yönetiyorsun; 'Her türlü önlemi aldık ne demek'

Doktorlara 'Giderlerse gitsinler' dediniz,

Şimdi utanmadan 'Hekimleri darılttık, küstürdük' diyorsunuz!

AKP iktidarı insan hayatı konusunda sabıkalı…

Covit-19 pandemisinde vatandaşları evlere kapattınız ama ilaç, maske gibi sağlık ihtiyaçlarını karşılayamadınız, organize dahi olamadınız.

Depremzede vatandaşlarımızın temel ihtiyaçlarını dahi temin edemediniz.

AKP iktidarının sabıkaları saymakla bitmezken aslında bizi endişelendiren,

İkinci bir pandemi değil, AKP'nin yönettiği ülkede ikinci bir pandemi…

Pandemi ile mücadele karneniz ortada!

Sizin yaptığınız pandemi ile mücadele değildi, 'Vaka ve ölüm sayılarını düşük gösterme mücadelesiydi.'

Hastalara ilaç ulaştıramadığınızı, yaşlılar ölüme terk ettiğinizi unutmadık.

İkinci bir hayal kırıklığı daha yaşatmak istemiyorsanız bu işi ciddiye alın ve 'Her türlü önlemi aldık' dediğiniz o önlemleri kamuoyuyla paylaşın!

Değerli Basın Mensupları,

7 Ekim 2023'te Hamas'ın başlattığı çatışmalar 10 aydır devam ediyor ve çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere ölü sayısı 40 bini geçti.

Ağustos ayının başından beri Ortadoğu'da hareketli ve endişe verici gelişmeler yaşandı. Ve yaşanmaya devam ediyor.

İsrail'in işgal ettiği Golan Tepeleri'ne yapılan saldırıyı bahane ederek Lübnan'a saldırı düzenlemesi,

Babacan, Cumhurbaşkanı adaylığına yeşil ışık yaktı Babacan, Cumhurbaşkanı adaylığına yeşil ışık yaktı

7 Ekim saldırılarını başlatan Hamas'ın üst yöneticilerinden biri olan İsmail Haniye'nin İran'ın başkenti Tahran'da suikast sonucu öldürülmesi,

İsrail'in aslında savaş durumunu Ortadoğu'ya yayma amacını gösteriyor.

Netanyahu hükumeti bu amacı gerçekleştirmek için tüm dünyanın gözü önünde her gün savaş suçu işliyor.

Ortadoğu'da yeni çatışmalar; savaş baronları için bir fırsat niteliği taşısa da Türkiye için bölgeye yayılmış savaş, yeni bir sığınmacı krizi anlamına gelmektedir.

Yeni bir sığınmacı akınına uğramamak için İran ve Suriye sınırlarındaki denetim ve tedbirler arttırılmalı ve yeni bir istiladan Türkiye kendini korumalıdır.

Halihazırda ülkemizde bulunan kaçaklar için bir an önce harekete geçilmeli ve deport işlemleri başlatılmak zorundadır.

Dış politikada atılan yanlış adımların ardı arkası kesilmiyor, her gün yanlışlar silsilesine bir yenisi ekliyor.

Geçtiğimiz günlerde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 15 yaş altı ve 50 yaş üstü Iraklı vatandaşlara vize serbestisi kararı alındığını açıkladı.

Avrupa Birliği, ABD, Birleşik Krallık, Irak vizesi olanı ülkesine sokmuyor; AKP iktidarı ise kucak açıyor.

AKP iktidarı yüzünü Avrupa'ya, gelişmiş ülkelere dönmek yerine, Ortadoğu bataklığına dönüyor.

Türkiye'yi adeta bir Ortadoğu ülkesine çevirmeye çalışıyor.

2 hafta önce İngiltere'de sığınmacı karşıtı şiddetli protestolar yaşandı.

Almanya, İngiltere, Avusturya gibi Avrupa ülkeleri sınır güvenliklerini artırıyor,

Kara sınırları geçişlerini kontrol ediyor,

Kendilerine sığınmış sığınmacıların iltica taleplerini reddediyor ve ellerindeki sığınmacı ve kaçakları sınır dışı ediyor.

AKP ise Türkiye'yi bir sığınmacı cennetine çevirmek konusunda ısrar ediyor.

Sayın Basın Mensupları,

Daha önce, İsrail-Filistin meselesinde defaatle ikaz ettiğimiz Erdoğan yönetimi; tarihi bilmeyen, tarihten ders çıkarmayan, mezhepçi, ihvancı tutumunu sürdürmeye devam ediyor derken, yine AKP'nin bir U dönüşüne şahit olduk.

Hamas da Hamas diye tutturan Erdoğan ve AKP, birdenbire Mahmud Abbas'ın TBMM'de konuşma yapmasını sağladı.

Bunu biz de destekledik.

Ancak merak ettiğimiz bir durum var; Erdoğan 'Mahmud Abbas'ı davet ettik gelmedi, bizden özür dilemesi gerekli' demişti.

Mahmud Abbas özür diledi mi?

Buradan Hamas'a da geçmiş olsun. Erdoğan sizi de sattı…

Rize'de yaptığı açıklamasında 'İsrail'e gireriz' gibi gerçekçi olmayan, hamasi laflar etti.

Yarın 'Sayın Netanyahu' diyecek. 'Hamas'tan bana ne' diyecek. Emin olun…

Hatırlarsanız aynı Erdoğan, 'Şam'a girip Emevî Camii'nde namaz kılacağını da' söylemişti.

Şimdi 'Sayın Esed'le' görüşeceğiz diyor.

Esad Rejimi kendisini terörü destekleyenler listesine ekliyor.

'Nisan 2013'te Gazze'ye gideceğim' diye açıklama yapmıştı. 2013'ten beri beyefendi Gazze'ye gidecek …

Sayın Erdoğan!

İsrail'e gireceğiz falan diyerek ancak trollerinden alkış alırsın.

Bütün dünya senin İsrail'e hiçbir şey yapamayacağını biliyor.

İsrail'le ticaretin ortaya çıkana kadar ticareti bile durduramayanların bugün kalkıp 'İsrail'e gireceğiz' sözlerini kimse ciddiye almaz.

Kaldı ki İsrail'e ticareti de durdurmamışlar.

Grup Başkan Vekilimiz Ali Mahir Başarır'ın paylaştığı evraklarda gördük ki AKP Mersin İl eski Başkanı İsrail'e Pire Limanı üzerinden kurşun geçirmez cam satıyormuş.

Hani bir laf var ya; deveye sormuşlar 'boynun niye eğri?' diye… demiş ki 'nerem doğru?' ….

Sayın Basın Mensupları,

Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Genel Başkanımız kendilerine 'geçirdiği kazadan dolayı konuşması sırasında TBMM'de bulunmadığı için üzgün olduğunu' ifade etti.

Sayın Abbas, CHP'nin geçmişte de Filistin davasına verdiği destekten ve Sosyalist Enternasyonal Genel Başkan Yardımcılığı sıfatıyla Sayın Özgür Özel'in Filistin Davasını dünyaya duyurmasından memnuniyetini dile getirdi.

Yineliyoruz; Cumhuriyet Halk Partisi'nin Filistin Davası'nda muhatabı Filistin Kurtuluş Örgütüdür.

Bu durum rahmetli genel başkanlarımız Sayın Ecevit ve Sayın Baykal döneminde de böyleydi, bugün de böyle.

Değerli arkadaşlar,

AKP, akıl dışı politikaları ile var olan sorunları büyütüp,

Üstüne de yeni sorunlar yaratıyor…

Bu da yetmezmiş gibi bu sorunlar nedeniyle mağdur olan herkesi suçluyor…

Bakın,

Eğitim sistemini berbat ettiler, öğrencileri suçladılar, öğretmenlere foncu diyecek kadar alçaldılar.

Tarımı ve besiciliği bitirdiler, hakkını arayan Türk çiftçisine kızıp Afgan çoban övgüsü yaptılar.

Yunan adalarını cazip kılacak adımlar atıp, Türk turizmcileri eleştirdiler.

Sağlık sistemine darbe vurdular, doktorlara hakaret ettiler.

Enflasyonu yükselttiler, market sahiplerini hedef gösterdiler.

Sınırları 'ensar' güzellemesiyle sonuna kadar açtılar, sığınmacı krizi içinden çıkılmaz bir hal alınca Türk halkını toptan ırkçı ilan ettiler.

Şimdi de ekonomideki problemleri emeklilere yüklediler.

Lafa bak... 'Emekliye 25 bin lira verilerek sorun çözülseymiş, dünyada fakir ülke kalmazmış'...

Zeka küpü Nihat Zeybekçi'nin zeka dolu açıklaması bu...

Meğer tüm sorunun kaynağı emekliler, özellikle de EYT'lilermiş...

'Emeklilere zam yapmayacağız' diyemiyor, emeklileri eleştiriyorlar.

'Tarikatlara ve yandaş derneklere para göndermekten, yandaş şirketlere ihale vermekten kasada para kalmadı' diyemiyorlar, EYT'lilere laf söylüyorlar.

Üstüne bir de 12 bin 500 TL'ye mahkûm ettikleri emekli vatandaşlarımızın aklıyla alay eder gibi 'emekliye kıyak' müjdeleriyle dalga geçiyorlar.

Kültür Bakanlığı geçtiğimiz günlerde, emeklilerimize müthiş! imkanlar sağladığını açıkladı!

Emekli vatandaşlarımız artık sinemalara yüzde 30 indirimli gidebilecekmiş!

12 bin 500 TL alan emeklimizin sinemaya gidebildiğini düşünecek kadar halktan kopuk ve cahiller…

Bitti mi hayır!

AKP iktidarının emeklilerimize sunmuş olduğu müthiş imkanlardan bir diğeri de şu;

Emeklilerimiz bundan böyle ücretsiz plajlarda şemsiye ve şezlonglara para vermeyecek!

İşte AKP'nin büyük hizmeti…

Hayaldi gerçek oldu!

Siz emekli vatandaşlarımızla dalga geçmeye devam edin, emekliler size yerel seçimde 'sarı kartı' gösterdi ama anlamadınız...

Emekliler bu kez sizi tasdikname ile uğurlayacak.

Değerli arkadaşlar,

AKP, ekonomideki çöküşün acı faturasını halka kesmeye devam ediyor.

Köprü ve otoyol geçiş ücretleri bir kez daha zamlandı.

Hani şu maliyetleri ile dudak uçuklatan, araç geçiş garantileri ile bütçede kara delik oluşturan köprü ve otoyollar bir kez daha zamlanıyor.

Bu, 2024 yılında yapılan 3'üncü zam…

Peki ya Mehmet Şimşek'e ne demeli?

Gece yarısı zam yapıp sabahına hiç utanmadan 'ekonomi hızla düzeliyor' açıklaması yapabiliyor.

Her şeye zam yapıp 'enflasyon düşecek' diyorlar

Buna da inanmamızı bekliyorlar.

Sanayi üretimi geriliyor,

Ticaret hacmi daralıyor,

Cari açık artıyor,

İşsizlik yükseliyor

Bu gidişat karşısında 'Stagflasyon' uyarıları yapılıyor

Ve önlem alınması gerektiği söyleniyor.

AKP ise hala daha aklımızla alay etmeye devam ediyor.

Değerli Basın mensupları,

16 Ağustos Cuma günü, TBMM'de çok önemli bir birleşime tanıklık ettik.

Anayasa Mahkemesi, Yargıtay 3. Ceza Dairesi Başkanının Can Atalay ile ilgili yazısının TBMM'de okunması işleminin 'yok hükmünde' olduğunu ifade etti.

Ne manidardır ki bu yazının okunduğu oturumu yöneten Bekir Bozdağ idi...

Cuma günkü oturumu da önce Bekir Bozdağ yönetti...

Oysa Meclisi yönetme sırası Sayın Gülizar Biçer Karaca'daydı.

Ancak demokrasiye, seçme ve seçilme hakkına, kürsü dokunulmazlığına saygı duymayanların maskesi bir kez daha düştü...

Anayasa'yı, yasaları ve Anayasa Mahkemesi kararlarını yok sayan AKP, 16 Ağustos'ta tüm gün,

Oturum başlamadan da,

Oturum başladıktan sonra da,

'hukuk' ile ilgisi olmayan açıklamalar yaptı...

İşin açığı, hukuk zemininde bir açıklama yapılmasını zaten beklemiyorduk...

Çünkü yoruma yer bırakmayacak açıklık ve bağlayıcılıktaki Anayasa Mahkemesi kararları Sayın Can Atalay'ın yerinin cezaevi olmadığını,

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Hatay halkının temsilcisi olarak görev yapması gerektiğini söylüyor.

AKP'nin hukuk tanımayan, millet iradesini gasp eden, demokrasiyi yok eden bu uygulaması en hafif tabiriyle 'utanç vericidir'

AKP'nin demokrasi tahammülsüzlüğünün vücut bulmuş hali ise, AKP İzmir Milletvekili, aynı zamanda da Meclis idare amiri Alpay Özalan'dır.

Bir planı yerine getiren bir piyon gibi haince bir başka milletvekiline saldıran bu şahıs elbette ki İzmir'in engin hoşgörüsünden nasibini almamıştır….

Açıklıkla ifade etmek gerekir ki; 16 Ağustos'ta Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yaşananlar, AKP'nin hukuk tanımaz, sözü yumrukla susturmaya çalışan anlayışının tezahüründen başka bir şey değildir.

AKP'nin karşıt fikirlere, eleştirilere tahammülsüzlüğü; artık meclis genel kurulunda kürsü dokunulmazlığına saldırı boyutuna ulaşmıştır.

Can ATALAY'ın hakkının teslim edilmesi için olağanüstü toplanan o günkü meclis iradesi şiddetle, kanla sakatlanmıştır.

Biz o gün; bu yaşanan yargı ve devlet krizinin nasıl aşılacağına dair mecliste Genel Görüşme açılmasını önermiştik. Genel görüşme talebimiz reddedildiği için genel görüşmeden sonuç alınmasına ilişkin iyiniyetli umutlarımız tükenmiştir.

Anayasa Mahkemesi kararında açıkça ifade edildiği gibi Can Atalay'ın milletvekilliğinin düşmesiyle sonuçlanan işlemin yok hükmünde olduğunun TBMM Genel Kurulunda okutulması, Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları dahil tüm gerçek ve tüzel kişileri bağladığı, bu nedenle Can Atalay'ın milletvekilliğinin hiç düşmemiş sayılması ve dokunulmazlığını yeniden kazandığının tespit edilmesi gerekmektedir.

Bu konuda MYK kararımız doğrultusunda önümüzdeki günlerde grup başkan vekillerimizce siyasi parti gruplarıyla yapılacak temaslar sonrasında Can Atalay hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararının doğrudan okutulması için meclis genel kurulunun yeniden olağanüstü toplantıya çağrılması sağlanacaktır. Bu konuda Nöbetçi Grup Başkan Vekilimiz önümüzdeki günlerde bir basın toplantısı düzenleyerek bu konudaki yol haritamızın detaylarını siz değerli basın mensuplarıyla ve kamuoyuyla paylaşacaktır.

Unutulmasın ki; Can Atalay ile ilgili verdiğimiz mücadele, sadece bir milletvekilinin mecliste görevini yapması için verdiğimiz mücadele değildir.

Bu mücadele hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, demokrasi ve millet iradesinin tecelli etmesi mücadelesidir.

Değerli arkadaşlar,

AKP, RTÜK'ü kullanarak sokak röportajlarını engellemeyi hedefliyor.

Amaçları muhalif sesleri susturmak ve bastırmak...

Geçtiğimiz hafta İzmir'de bir sokak röportajında, Dilruba Hanım, AKP'yi eleştirdiği için önce gözaltına alındı sonra da tutuklandı.

Röportajında Cumhurbaşkanına hakaret yok, belirli bir kişiye hakaret yok, suç çağrısı yada suç işlemeye teşvik veya tahrik yok….

Sadece ne var?

Eleştiri var. Ağır eleştiri var…

Hiçbir vatandaşımız sadece görüşlerini beyan ettiği için tutuklanamaz.

Biz CHP olarak bu süreci yakından takip ediyoruz.

AKP iktidarlarında tutukluluk bir 'cezalandırma' ve 'sindirme' yöntemi haline dönüştürüldü.

Sokak röportajlarından bile korkmaya başlayan bu iktidarın, kendisi gibi düşünmeyen insanları ve kitleleri sindirmeye çalışmasına seyirci kalmayacağız.

Tutuklama sadece bir tedbirdir ve hangi hallerde uygulanacağı yasada tahdidi olarak belirtilmiştir.

'Kaçma şüphesi, delilleri karartma, etki etme ya da değiştirme' konusunda somut bulguların olması gerekir.

Buna rağmen sırf gözdağı vermek amacıyla, düşüncelerini ifade eden bir kişinin tutuklanması hukuk devletinde mümkün değildir.

Açık açık iç savaş çağrısı yapan, toplumu kamplaştıran kutuplaştıran, ayrıştıran,

Muhaliflere, siyasetçilere, gazetecilere ağır hakaretler eden, tehdit eden AKP trollerine soruşturma bile açılmazken, sadece ve sadece 'eleştiri' niteliğindeki sözlerin cezalandırılması kabul edilemez.

Ayrıca; siyasetçilerin halktan gelen eleştirilere açık olması demokrasinin olmazsa olmazıdır.

Dilruba düşüncelerini ifade ediyor, Cumhurbaşkanına hakaret diyorlar.

Oysa röportajda belirli bir kişi hedef alınmamış.

Kaldı ki Cumhurbaşkanı, hangi eleştiriyi üzerine alınmış da kendisine hakaret addetmiş merak ediyoruz

Sokak hayvanları katliam yasasını mı? İstanbul Sözleşmesi'nden bir gecede çıkılmasını mı, ülkeyi tek adama teslim edilmesi eleştirisi mi?

Bu eleştirilerin tek bir tanesine dahi yalan diyebilir miyiz?

Sonuç olarak Cumhuriyet Halk Partisi bu davanın sonuna kadar takipçisi olacak, iktidara geldiğimizde ise kimse düşüncelerini açıkladı diye ya da iktidarı eleştirdi diye tutuklanmayacak…

Değerli arkadaşlar,

Cumhuriyet Halk Partisi olarak halkımızın sesi olmaya, onlarla birlikte çözüm bekleyen sorunlarını dile getirmeye devam ediyoruz...

Atanmayan öğretmenler ve mülakat mağdurları için İstanbul Saraçhanede 'Eğitim mitingi'

Milyonlarca emeklinin, geçinemiyoruz çığlığını duyurmak için Ankara'da 'Emekli Mitingi',

Çay üreticilerinin sorunlarına dikkat çekmek için Rize'de 'Çay Mitingi',

Düşük açıklanan hububat fiyatları için Tekirdağ-Hayrabolu'da 'Buğday Mitingi',

Milyonlarca asgari ücretlinin, işçinin, emekçinin sesi olmak için Gebze'de 'Emek Mitingi',

Maliyeti karşılamayan fındık taban fiyatının yükseltilmesi için fındık üreticileriyle Ordu'da 'Fındık Mitingi' yaptık.

Şimdi sıra Gaziantep'teki fıstık üreticilerinin sorunları için yapacağımız 'Fıstık Mitingi'nde'...

24 Ağustos'ta üretim maliyetleri altında ezilen fıstık üreticileri için Gaziantep'ten sesimizi yükseltiyor, tüm üreticilerimizi ve üreticileri bu hale getiren bu sistemden rahatsız olan herkesi Gaziantep'te düzenleyeceğimiz Fıstık Mitingine bekliyoruz.

Hepinize teşekkür ediyorum.