CHP yöneticilerinin ne söylediğini merak etmez olmuştum.
Ülkede işler bu denli karışmışken ve açıklanması güç olaylar yaşanırken, insan oy verdiği partinin açıklamalarını merak etmez mi?
Sürekli olarak durum kurtarıcı açıklamalar yapılınca, ne söyledikleri de haliyle merak edilmiyor.
Neyse ki, CHP, Taksim mitinginde, 'Türkiye'nin aradığı kan burada!' mesajıyla, umutsuzluk yaratan o edilgen siyaset biçiminin dışına çıktı. Şimdi kulağımız CHP'de!
Darbe olduğu söylenen bir kalkışmayla başladı her şey. Ardından, kalkışmanın tetiklediği olaylar, ülkeyi destabilize eden tehlikeli bir sürecin dinamiklerini harekete geçirdi.
Bu kör kalkışmada, sivil bürokrasi, askeri bürokrasi, ekonomi ve siyaset ağır yara aldı. Devlet, OHAL koşullarında, ülkeyi yeniden yönetilebilir kılmayı deniyor.
Erdoğan ve AKP, bulanan sulardan başkanlık sistemi, ardından da İslam Cumhuriyeti çıkar mı, derdinden ziyade, iktidarı kurtarmak telaşında… Kutlu yürüyüşe devam koşulları ortadan kalkmış gibi.
Ya, CHP!..
Bütün bilgimiz, CHP'nin her türlü darbeye, diktaya ve OHAL'e karşı olduğundan ibaret; Yanı sıra, parlamenter rejimi, hukuk devletini, sosyal devleti ve laik Cumhuriyeti savunduğunu biliyoruz.
Eh, laisiteyi benimsemiş modern toplumda, sosyal demokrat CHP'den bundan fazla daha ne beklenebilir? Bildiklerimiz yetmiyor mu?
Ne yazık ki yetmediği zamanlardayız.
'Ulusal birliğin yeniden tesisi' için fedakarlık yapan, sorumluluklarının bilincinde bir siyasi parti görünümü elbet de olumludur. CHP'nin İstanbul mitingine bu açıdan bakınca, çok yerinde bir eylem olarak görülüyor.
Gelin görün ki CHP'ye yöneltilen asıl eleştiriler, bu yapıcı tutumunun ötesinde, yurtta ve dünyada büyük bir sistem krizi yaşanırken, ne yapılacağı ve nasıl yapılacağı konusunda parti programının yetersizliğinden ve bir ölçüde de siyasi kısırlıktan kaynaklanıyor.
Sadece Cumhuriyet'in yüzyıllık değerlerine bağlı olmak, değişimin zaruret olarak ortaya çıktığı yüzyılın şafağında, yeni şeyler söylemeye ve değişimi yönetmeye yetmiyor.
Bu arada, 'yeni şeyler söylemekten' ne anladığımı da belirteyim; CHP bir sistem partisidir, sosyal demokrasiyi savunur. Sömürüyü ortadan kaldırmak için değil, sınırlamak için mücadele eder. Söyleyeceği yeni şeylerin sınırı budur. Yani radikal bir devrim beklemek abesle iştigaldir.
Kaldı ki, toplumun ihtiyaç duyduğu barış ortamı ve toplumsal mutabakat gerçekleşecekse, bu, sosyal demokratların temsil ettiği uzlaşma siyasetiyle mümkün olacaktır. Daha ötesi şimdilik sadece hayaldir.
Bu ahvalde, CHP'den beklediğimiz, yönetim biçimi olarak demokrasiyi bütün kurum ve kuruluşlarıyla nasıl işleteceğini, kamusal alanı nasıl düzenleyeceğini, açık bir dille anlatmasıdır.
Sosyal demokratların yeni dünya tasavvurlarının toplumda ne kadar karşılığı var, bu çok bilinmiyor. Katılımcılık, çoğulculuk ilkelerinin nasıl işletileceği ve temsil sorununun nasıl aşılacağı merak konusu...
Fakat artık çok iyi bilinen bir husus var; islamcı grupların silahlı iktidar mücadelesine tanık olan Türkiye, ihtiyaç duyduğu güven ve istikrarı CHP'de aramaya başladı. Taksim mitingi böyle bir gelişmenin ipuçlarını veriyor.
Taksim mitinginde Kemal Kılıçdaroğlu'nun okuduğu 10 maddelik Manifesto oldukça iyiydi; Manifesto'yu miting alanındaki yüzbinlerin de onaylaması, ana muhalefetin elini çok güçlendirdi. İzmir mitingiyle, CHP'nin Türkiye için öneminin altı bir kere daha çiziliyor.
CHP, İslamcıların kendi içinde hesaplaşması sonucu ülkenin içine sürüklendiği istikrarsızlığı ve belirsizliği bitirecek toplumsal uzlaşmayı sağlamak ve Türkiye'nin önünü açmak için alanlara çıktı.
Herkes için yaşanılabilir Türkiye idealinde bütün sosyal grupları bir araya getirmek, CHP'nin kısa vadede biricik hedefi olacak gibi...
Türkiye'yi düzlüğe çıkaracak toplumsal mutabakatı toplumun bütün katmanlarında inşa etmeye aday CHP'ye ülkenin ihtiyacı var. Ve CHP bu misyonu yüklenmeye oldukça istekli ve hazır görünüyor.
Bu ahvalde, 'CHP ile nereye kadar?' sorusunun yanıtı kendiliğinden verilmiş olacaktır;
'Sonuna kadar.'