Cebimizdeki bela; sosyal medya

Harvard Üniversitesi öğrencisi Mark Zuckerberg okul arkadaşlarıyla diyalog sağlamak için Facebook'u 2004'te kurduğunda bir gün kullanıcı üye sayısının bir milyar kişiye ulaşacağını hayal dahi edemezdi.

Bu sosyal ağların; hükümetleri düşüreceğini, rejimleri değiştireceğini, paylaşımları nedeniyle binlerce insanın cezaevlerine girmesene sebep olacağını ise 2000'li yıllarında hiç kimse öngöremezdi.

Ülkemizde ise 39 ile 40 milyon arasında vatandaşımız facebook'u ve diğer sosyal medya ağlarını aktif biçimde kullanıyor.

Bu konuda Üniversitelerimizin araştırmaları sınırlı olmakla birlikte internet sağlayıcı şirketlerin faturalarına baktığımızda bağlantıların yüzde 85'nin mobil cihazlar, ya da akıllı telefonlar üzerinden sağlandığını yazabilirim.

Amerika, İngiltere ve Çin'li bir grup sosyologun ortak araştırmasına göre; insanlar zamanlarının en az 50 ile 60 dakikasını her gün bu sosyal ağlarda geçiriyor.

Türkiye'de bu oranın çok daha yüksek olduğunu hatta ikiye katlandığını yazarsak bilmem abartmış olur muyuz?

Akıllı cep telefonları birer duyu organımız haline geldi ve kopmaz bir parçamız oldu.

Toplum olarak sosyal medyayı kullanırken bazen kendi geleceğimizi, ailemizin mahremiyetini, devletimizin güvenliğini, çocuklarımızın geleceğini, işimizi, toplumdaki saygınlığımızı tehlikeye sokuyoruz.

Sosyal paylaşımlardaki bilgisizlik, seviyesizlik, görgüsüzlük, öngörüsüzlük, bazen hırs bazen de daha farklı görünme tutkusu yüzünden bu ülkede, kimileri bakanlık koltuğundan, kimileri milletvekilliğinden, kimileri belediye başkanlığından oldu.

Şimdi ise; anlık bir ileti, tek kelimelik paylaşımlar yüzünden yüzlerce vatandaşımız kamu adına ya da birbirleriyle mahkemelik durumdalar. Sosyal medya yoluyla işlenen suçlar nedeniyle adliye koridaları dolup taşıyor.

Sosyal medyayı kullanma yaşı okuma-yazmayı öğrenme yaşına kadar inmiş durumda…

Hayatımızın kuralları olduğuna göre, internet kullanmanın da kuralları vardır ve toplumun bütün kesimleri buna uymak zorundadır. Sosyal medya kural dışı yaşama alanı değildir ve asla olmamalıdır. Bu interaktif iletişim aracını ve bilgi kaynağını nasıl kullanacağımızın eğitimini ilkokuldan almak zorundayız.

Sosyal medyanın son 7-8 yılda geleneksel medyanın çok önüne geçmekle kalmadığını hatta bütün alanlarını işgal ettiğini, aynı işlevi üstlendiğini büyük bir şaşkınlık ve çaresizlik içinde izliyoruz.

Neden çaresizlik?

Çünkü bu platformda bilginin kalitesi çok düştü. Paylaşımların içeriğine baktığınızda özel yaşama dair bütün değerlerin, geleneksel aile yaşam biçiminin, sürekli tahrip edildiğini görürsünüz.
Giyimini, kuşamını, yaşamını, sofrasını, arabasını, evini, parasını en özel hayatını milyonlarla paylaşanlar için 'bana ne ?' diyebiliriz.

Lakin bu yeni nesil medya, insanların kendilerini özgürce ortaya koydukları, sergiledikleri özel paylaşımlarla sınırlı değil ki!

Bu sosyal platformlar üretim tüketim ilişkilerimizden, komşuluklarımıza, aile yapımıza, eğitimimize, siyasal sisteme dair algıların yönetilmesine kadar hayata dair ne varsa hepsini kapsama alanına dahil ediyor.

Eğitimine, vasfına, bilgisine, deneyimlerine bakılmaksızın milyonlarca insan burayı reklam ve etkileşim aracı olarak kullanırken, çoğu zamanda bir sosyal zehirlenmeye, yeni nesil için sosyal izolasyona neden olmaktadır.

Örneğin; sosyal medya üzerinden sağlanan kimi oyunların çocuklarımızı şiddette, farklı suçlara yönlendirdiğini, bazılarının bağımlılık yarattığını, orada kumar oynatıldığını sıradan bir internet kullanıcısı dahi bilir. Hindistanlı sosyologların bir araştırmasına göre; Oyun bağımlısı gençlerin giyinme, beslenme, ilişki kurma, konuşma, yürüme tarzları ile oyun kahramanlarının davranışları bir süre sonra örtüşmekte ve ciddi değişime uğramaktadır.

Ayrıca sanal topluluklarda kullanıcı profiline bakılmaksızın üretilen paylaşımlar, satın alınan beğeniler üniversite öğrencilerine doktora tezleri olacak kadar çarpıcı, çelişkili verilerle doldur.

İnternet medyası coğrafi sınırları kaldırdı. Ancak bireyleri daha yalnız, anti sosyal ve içine kapalı hale getirdi. Sanal mekanlardaki aktivitelerin çoğu bilgisayarın klavyelerine dokunmakla sınır kalıyor. Sosyal medyanın kimlik kazanma aracı olarak karşımıza çıkması, öyle bir misyon yüklemesi eğitimcileri, sosyal bilimcileri ciddi biçimde kaygılandırmaktır.

Farklı enstrümanlar kullanarak sosyal medya yoluyla imaj elde etme çabasındaki yöneticiler, siyasiler içinde bu anlamda zaman-zaman ciddi yol kazaları yaşanmaktadır. Bu mayınlı alan bilinçli şekilde yetkin kişilerce kullanılmadığı, yönetilmediği durumlarda da kaş yapayım derken göz çıkartılabiliyor.

Lütfen yanlış anlaşılmasın ben burada İnterneti değil, sosyal medyayı kullanırken yaşadığımız riskleri anlatmaya çalışıyorum. Bilgisayar, tablet ve akıllı telefonlar ile yapılan adına sosyal medya denilen paylaşımlara dikkat çekmek istiyorum.

Son derece korunaksız, tehlikelerle, tuzaklarla dolu, enerjimizi, zamanımızı tüketirken bazen geleceğimizi de karartan sanal aleme girerken özellikle çocuklarımıza dikkat edelim diyorum.

Eğer yönetici ve siyasetçiyseniz sosyal medyanızı kendiniz yönetiyorsanız o halde paylaşımlarda bulunurken de üç kez düşünmenizi öneriyorum.