Çay deyip geçme, edebiyatı var evveliyatı var.
Uğruna yazılmış şiirler, dizeler; şarkılar ezgiler var.
Dumanında dağıtılan yalnızlıklar, sıcağında ısınan eller var. Kokusunda büyü, renginde can var.
Ben en çok vapurda içtiğim çayı severim.
Onun tadı hiç değişmez, aynı dem, aynı renk, aynı koku, aynı duman, aynı ince bel. Kırmızı beyaz kıvrımlı plastik tabağını bir elimde tutar, diğer elimde ince belini sımsıkı sararım avcuma. Denizin kokusu deme karışır da dudağıma çalınan denizin tuzu çayıma geçmez. Hiçbir şey ne çayımın ne benim tadımı bozabilir o an. Dünya kadar dert tasa gam bir bardakta boğulur.
Bir de semaverden içtiğim çayın tadını pek severim. Semaver kendi başına bir hikayedir. Odun ateşinde yavaş yavaş, çaydanlığın ya da poşetin hoyratlığına rastlamaz çay semaverde olduğunda.
Sabah gözümü açar açmaz demlerim çayımı. Poşet sevmem. Eski usul…Çaykuru, tomurcuğu, filizi,taç yapraklısı, ince hasatı, tiryakisi, rizesi, ingilizi, hemşini, kaçak,arap ya da ceylon hepsinden az az koyup bir kavanozda kendi harmanımı yaparım. Tek tip olmaz, birinin rengi, diğerinin kokusu, öbürünün demi kimin ne kattığını bilmem hepsinden bir parça olmalı hepsinin kattığı değer farklı aralarında hangisi daha baskın ya da uyumsuz ya da girişken bilemem, benim sevdiğim hepsi bir arada harmanlanınca, birlikte olunca…
Çayı önce bir soğuk suyla hafif ıslatırım, ıslak ıslak olmalı yapraklar o anda mis kokusu burnuma gelir zaten, heyecanlanır sabırsızlanırım. Suyun kaynaması oksijen kaybına sebep olduğu için öyle uzun uzun kaynamış suyu boca etmem caanım çay yapraklarının üzerine. Bir kere fokurdamış suyu biraz bekletirim. Çok sıcak su yakar yapraklarını incitir ruhu geçmez o zaman ne rengi ne demi istediğim kıvamda olmaz. Çok da soğumayacak su, acıtır o zaman da soğuk kimyasını bozar. Kolay değildir çayı gerçek kimyasında demlemek sanattır, emek ister.
Midem kötü olduğunda sütlüsü, ağzımın tadı bozulduğunda limonlusu iyi gelir. Çok yemek yediğimde hazma iyi gelir, üşüdüğümde ellerime iyi gelir, boğazım acıdığında içime hep iyi gelir. Dostlarımla sohbetimde iyidir, yorgunluğa uykusuzluğa iyidir, kahvaltımda simitimle iyidir, yol kenarında göl kenarında deniz kenarında iyidir.
Dünyada dört elementin bir araya gelip de meydana getirdiği en yüce karışımdır çay.
Nezakettir, berekettir, kültürdür, bolluktur, paylaşımdır, yokluktaki zenginlik, zenginlikteki mütevazılıktır. Eşitliktir, özgürlüktür, efendiliktir, çocukluktur, büyümüş de küçülmüş lüktür.
Kendi kendine mutluluktur, anda yoğunlaşmaktır, yalnızlıktır, misafirliktir, yolcudur, hancıdır, hastadır.
Vakitsizdir. Gündüzü gecesi iftarı paydosu molası nöbeti hep olandır.
Yudumlarken dünyanın gürültüsünü susturandır.
Keşkeleri unutturan, umudu har ateşle besleyendir.
Çayın alt demliği kaynanadır, sürekli fokurdar, yerinde durmaz dikkat edilmezse taşar.
Çayın üst demliği gelindir. Alt demlik kaynadıkça üstte de hararet artar ama zamanla olgunlaşır, demlenir.
Gelinin kocası bardaktır, hem alt hem üst demlikten nasibini alır. Biraz kaynana biraz gelin doldurur, denge çayın rengindedir.
Çocuklar çayın şekeridir, tat verir çok şeker tadı bozar.
Görümce çayın kaşığıdır, ortalığı karıştırır gider.
Kayınpeder çay tabağıdır. Çayın ne demine ne suyuna karışır. Bir kenarda oturur, arada boşaltılması gerekir.
1900'lü yıllara kadar çayı tanımayan ve tam bir 'kahve tiryakisi' olan vatanımdabugün çay, sudan sonra en sık tüketilen içecektir. Başımızın tacıdır. Kutsaldır ve bana göre ayrandan daha millidir. Atmadan tutmadan özenle saklamak, demlemek ve yudumlamak gerekir.
Şaire sormuşlar, 'Yüz mü güzel olmalı huy mu?'
Şair cevap vermiş 'Çayı güzel olmalı, çay önemli!'
Sahi nerden geldim ben bu konuya?
Çay önemli!
'Gelseydin bir çay içimi, sen çay dökseydin, ben de içimi…'- Sabahattin Ali…