Çankaya'nın ilk hanımefendisi

Bugün Pazar...
Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla...
Atatürk'ü bu köşede anma ve hatırlama günü...
Bir kez daha...
Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım...
Bunu yaparken de...
'Mustafa Kemal ile 1000 Gün' kitabının yazarı...
Nezih Araz ile...
'Çankaya'nın Hanımefendileri' yazı dizisini kaleme alan Gülsün Toker Bilgehan'ı...
Saygıyla analım...

**

Gazi Mustafa Kemal Atatürk...
İzmirli Latife Uşaki ya da nüfus kayıtlarına göre...
Latife Uşaklı ile...
29 Ocak 1923'de İzmir'de evlendi...
Latife Hanım...
Atatürk'ün ilk ve tek hayat arkadaşı oldu...
Bir inkılap hareketi olarak başlayan bu izdivaç...
Tam 1000 gün sürdü...
5 Ağustos 1925'de ayrıldılar...

**

Nikahtan sonra 20 gün İzmir'de kaldılar...
Ankara'ya gitme zamanı gelmişti...
Yeni evliler, 18 Şubat'ta...
Atatürk'ün hep doğup büyüdüğü Selanik'e benzettiği İzmir'den...
Trenle Ankara'ya hareket ettiler...

**

Anlara Garı'ndan Çankaya Köşkü'ne ise...
İzmirliler'in Gazi'ye armağan ettiği Ford marka otomobille ulaştılar...

**

Mustafa Kemal, hemen atlayarak arabanın sağına geçti, kapıyı açtı ve...
Şakayla karışık bir tavırla Latife Hanım'ın önünde abartılı bir selamla eğildi, karısının elinden tutup şöyle dedi:
'Hanımefendimiz, işte yeni sarayınız!'
Küçük bir sitem kokusu var mıydı bu ifadede?
Yoksa sadece küçük bir şaka mıydı; kimse anlayamadı!
Latife ise...
Eve doğru yürürken bir yandan da içten içten kendisiyle kavga etmekte:
'Allahım! Nereye geldik biz? Nasıl bir yer bu Ankara? Burada mı oturacağız gerçekten? Yoksa şaka mı yapıyor? Bu ev Mustafa Kemal'in evi olamaz... Babamın evi bile bunun on misliydi... Peki, şimdi ne olacak?'
İşte İzmirli kızın ilk soruları bunlardı...

**

Latife bir süre köşkü dolaştı...
Hiç bir şey içine sinmemişti...
Önünde açılan kapılardan içeri giriyor ama...
Sanki hiç bir şey görmüyordu!

**

Aradan bir kaç gün geçmişti...
Latife Hanım, İzmir'deki annesine mektup yazıyordu...
'Şimdi anneciğim lütfen bana açıklayın!' diye başladı ve satırlarının arkasını şöyle getirdi:
'Evimi, anamı, babamı, kardeşlerimi... Yani her şeyimi bırakıp onunla, bir köyden bile beter Ankara'ya gelmişim... Yeni evimiz beni şaşkınlıklar içinde bırakmış... Baba evimin terbiye görmüş, incelikli, işini bilen personeli yerine bir alay acemi neferin dolaştığı bu küçücük evde ilk gecemizi geçireceğiz... Ama bakın nasıl?
Sevgili paşam yanıma geliyor ve dünyanın en tabii şeyini söyler gibi; (Bu gece için bir kaç arkadaşımı yemeğe davet ettim... İstersen sen yemeğini yukarda ye...) Ne desem? Bakakaldım anneciğim...'
Latife Hanım'ın...
Yakınmalarla dolu satırları devam ediyor:
'Ve Paşamız o gece hiç bir şey olmamış gibi tatlı şarkılar mırıldanarak sabahın üç buçuğunda anca yukarı gelebildi... Lütfen bana cevap verin; babam bunu size yapmış olsaydı ne derdiniz? Sakın bana (Aman kızım senin kocan her hangi biri değil, Mustafa Kemal Paşa...) filan demeyin... Çünkü bunu çok sık işitiyorum zaten... Ne var ki, ben bu çatının altında onu sadece Kemal olarak, kocam olarak görmek istiyorum... Ve bu benim hakkım... Dışarıda ise herkesin Mustafa Kemal Paşası olabilir; buna bir şey diyemem...'

**

Latife Hanım mektubu katladı...
Sonra uzun uzun düşündü...
Ardından...
İnce ince yırtıp çöp sepetine attı...
Ve kendi kendine mırıldandı:
'Belki de başımdan büyük işlere kalktım... Bilemiyorum...'
Nokta...

Sonsöz: 'Ben milletin yüksek manevi şahsiyeti içinde bir ferdi naçiz olmakla bahtiyarım... / Gazi Mustafa Kemal Atatürk...'