Tüm Doğu klasiklerinde Büyük İskender ile ilgili sayısız öykü bulabiliriz. Bu ünlü komutanın kısa ama büyük başarılarla dolu yaşamı birçok yazara esin kaynağı olmuştur. Bu öyküler gerçek olmasalar da, bir düşünceyi vurgulamak için kurgulandıklarından, yüzyıllardır güncelliğini hiç yitirmeden anlatılmaktadır. Romalı düşünür ve devlet adamı Seneca, bir mektubunda Büyük İskender ile ilgili bir öykü anlatır:
İskender, Asya topraklarını fethettiği sırada, ondan çekinen kimi ülkeler, onlara dokunulmaması koşuluyla, gönüllü olarak toprak vermeyi önermişler. Bu yapılan öneriyi İskender şöyle yanıtlamış: “Ben önüme ne koyulursa onu almak için değil, size neyi bırakmak istersem, onu yapmak için geldim!”
Seneca bu öyküyü anlattıktan sonra, hayatımızda felsefeye aynı şekilde yer vermemizi söyler. Bir başka deyişle felsefeyi bir boş zaman değil, temel uğraşımız olarak görmemizi, ondan kalan zamanda da farklı işlere yoğunlaşmamızı önerir.
Bunu bir düşünür için çok doğal bir öneri olarak görebiliriz. Elbette hepimiz ilgi duyduğumuz alanı önemsediğimiz gibi, başkalarının da bunu onaylamasını isteriz. Oysaki ekmeğini büyük bir emekle kazanmaya çalışan insanlar, Seneca’nın sözleri karşısında “Felsefeyle karnımız mı doyacak?” diye de sorabilirler. Nitekim Shakespeare, Julius Caesar oyununda kahramanına şöyle söyletiyor:“Filozofluğun işe yaramaz oldu demek / Geçici sıkıntılar karşısında”
Atasözümüz, açlık sofuluğu bozar diyor ya… Geçici sıkıntılar, büyük sorunlar, felsefe düşünmek bir yana, bazen hayat insanı filozof yapabiliyor!
***
Bu satırları Avram Ventura üstadımın son kitabı “Bütün Bu Yolculuk” tan aldım. Avram Ventura, kendini birkaç cümleye sığdırmayı zor bulan, derin bir yaşam filozofu bence… “Kimsin?” sorusunun içinde saklı sayısız katmanı yüreğinde taşıyan bir yazar olarak, kimliğini yalnızca kelimelerin ötesinde, yaşamın karmaşık ve zengin dokusunda buluyor.
Onun denemelerinde kendini gösteren şey, sadece bireysel bir bakış açısı değil; aksine, ailesinden dostlarına, yaşadığı coğrafyanın tarihinden hayata dair ince gözlemlerine kadar geniş bir duygu ve düşünce spektrumu… Kendi aynasında gördüğünü sorgulamaktan asla vazgeçmezken, okurlarına da aynı aynada kendilerini bulmaları için ilham veriyor.
Avram Ventura’nın satırlarında, insanlık hallerini duyumsarız. Bu kelimeler, kâh geçmişe özlemle, kâh bugünün karmaşıklığına bir cevap arayışıyla yazılmış, ama her daim insan ruhunun derinliklerinde yankılanan bir şarkı gibi gelir bize. O, “Kimim?” sorusunun yanıtını her gün yeniden yazan, okurlarını da bu eşsiz yolculuğa davet eden bir anlatıcı.
***
Avram Ventura “Kurtarılmış Bellek” başlıklı denemesinde nasıl yazdığı konusunda da iyi “tüyolar” vermiş: Ben asıl sorunu klavyenin başına oturmadan yaşadığımı söylemek isterim. Not alma alışkanlığını zaten uzun bir süre önce yitirdim. Kimi deneme konuları bazen olmadık zamanlarda kafamda şekillenirken, bunları ancak oturup bilgisayara aktardığımdatoparlayabiliyorum. Yoksa düşündüklerim, bir bakmışım ki kısa zamanda aklımdan uçup gitmişler. Denemelerimi yazdıktan bir süre sonra unutmuş olsam da, hiç değilse bilgisayarımın bir dosyasında biriktirerek güvence altına almış oluyorum.
Elbette ki her birimizin yazma alışkanlığı kadar, yaratma ve belleğimizde geliştirme yeteneği çok farklıdır. Kimi yazar düşüncelerini kafasında olgunlaştırıp kâğıda döker, kimi notlar alıp düzenlemeye çalışır, kimi de masasının başına geçti mi neredeyse soluk almadan yazar. İzmir’de yaşadığı süre içerisinde yakından tanıma fırsatını bulduğum Attilâ İlhan’ın belleğine doğrusu imrenirdim. Bir araya geldiğimizde uzun zaman önce söylediklerimi bire bir anımsatabilir, kitap alıntılarını bakmadan aktarabilir, şiirini bitirdikten çok sonra belleğinde olgunlaştırıp kâğıda dökebilirdi. Hele onun sarı yapraklı defterlere her gün bir sayfa ilkesiyle yazdığı romanlarda ne denli başarılı olduğunu biliyoruz.
Ne demişler, her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır!
***
Üretken büyüğümüz şair, denemeci, yazar Avram Ventura’yı bir kez daha kutluyorum.