'Burası Türkiye...'

Bir başka ülke, Türkiye'de olduğu gibi 'herşeyi' ama herşeyi aynı gün yaşar mı; hep merak etmişimdir...

Inanılmaz duygusallıklar... Büyük felaketler... Filmlerde bile olmayan cinayetler... Uçak kazasından farksız trafik kazaları... Birbirine demediğini bırakmayan siyasilerin TBMM dışında karşılaştıklarında sarılıp öpüşmeleri... Ve, daha neler...

Sadece dünkü (pazar) gazete TV haberlerine göz atmak yeter...

Bakın mesela...

Sakarya'daki vahşet... Vicdanımıza ve merhametimize sığınan 20 yaşındaki Suriyeli bir annenin, karnındaki bebeğin ve 10 aylık oğlunun katili olduk... Aynı saatlerde bu millet beşiğinde kalp bekleyen Kartal Bebek için yarım günde 1 milyon 100 bin Euro topladı... Mucizeden farksız...

Biri çıktı, internette 'Izmir-Aydın otoyolunu 1 saat 11 dakikadan daha hızlı geçen araçlara ceza yazılacak...' diye salladı; gazeteler manşet yaptı, vatandaş ayağa kalktı... Ertesi gün Emniyet, 'Bu saçmalıklara inanmayın' şeklinde açıklama yapmak zorunda kaldı da rahatladık...

Böylece 'zeki olmak' ile 'saf olmak' sınırları arasında nasıl sörf yaptığımız da kendiliğinden ortaya çıkmış oldu...

Alın size hem 'vahim' hem 'matrak' bir olay daha...

Türkiye'nin en köklü yüksek eğitim çınarı Ege Üniversitesi'nin Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölüm Başkanı, üstelik profesör okulun resmi veb sitesine, 'Falanca dersten 100 puanla geçmek isteyenler filanca derneklere 100'er lira bağış yapsın...' diye yazıyor; altına da göğsünü gere gere imzasını atıyor... Şimdi o hocayı görevden aldılar... Iyi hoş da, hocanın cezalandırılması yetmiyor... Karanlıkta kalan, bu eylemi neden yaptığı? Bölüm başkanı böylesi inanılmaz duyuruyu neden yaptı, savunmasında ne yazıyor? Onlar da karanlıkta kalacak...

Beni en çok güldüren son olay ise...

Yarım asırdan fazla Türk Siyaseti'ne yön veren isimlerden Deniz Baykal'ın bir profesör oğlu olduğunu milletçe yeni öğrenmemiz...

Yaşamsal dengelerimiz hep oynak...

Yaşadıklarmız karşısında ya gereğinden fazla tepki veriyoruz ya da 'boşver...' diyerek ucunu bırakıyoruz...

Bence 'en büyük sıkıntımız' bu...

Sonsöz: Belki de milletçe yaradılışımızda çok kolay bir şekilde 'Seni deliler gibi seviyorum...' demenin dayanılmaz hafifliği var; ne dersiniz?'